HAFTAYA BAKIŞ
Türkiye yerel seçimler öncesindeki son kampanya haftasını geçirdi. İktidara desteğin ve muhalefetin başarısının test edildiği 29 Mart seçimlerinde birçok şehirde kıyasıya bir rekabet yaşandı. Antalya gibi bazı önemli başkanlıkları kaybeden AKP’nin oylarında yaşanan gerileme, AKP’nin birinci parti olmasına rağmen halktan bir uyarı aldığı şeklinde yorumlandı. Yedinci Avrupa İş Zirvesi’ne Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onur konuğu olarak katılımı ve Brüksel’deki temasları haftanın diğer bir önemli gelişmesiydi. 2009 yılında Başbakan Erdoğan, Ana Muhalefet lideri Baykal ve şimdi de Cumhurbaşkanı Gül’ün temaslarının ardı ardına gelmesi umut verici. Artık seçimler de bittiğine göre hükümetin tıkanan AB sürecine ağırlık vermesini ve Haziran’a kadar gerekli hazırlıkları yapmak suretiyle 2 başlığın daha açılmasının sağlanmasını umuyoruz.
Dünyada da önemli gelişmelerin arifesinde olduğumuz bir hafta geçirdik. 2 Nisan’da küresel krize karşı ortak önlem alma konusunda dünyanın önde gelen 20 ekonomisinin bir araya geleceği G-20 Zirvesi Londra’da toplanacak. Bunu 3-4 Nisan tarihlerinde yapılacak olan NATO Zirvesi takip edecek. NATO stratejisi, Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına dönüşü, Jaap de Hoop Scheffer’in yerini alacak yeni NATO Genel Sekreterinin kim olacağı gibi konuların tartışılacağı bu önemli Zirve yeni ABD Başkanı’nın da katılacağı ilk NATO Zirvesi olarak transatlantik ilişkilerin geleceği açısından büyük önem taşıyor. NATO’nun 60.yılının kutlanacağı bu Zirve Almanya –Baden Baden ve Kehl- ve Fransa’da –Strasbourg- yapılacak. ABD Başkanı Obama Avrupa turunun devamı olarak 6-7 Nisanda Türkiye’yi de ziyaret edecek. Yeni dönemde taze bir başlangıç vadeden Türkiye-ABD ilişkileri açısından da son derece önemli olan bu ziyarette Obama’nın önemli mesajlar vermesi bekleniyor.
Nisan ile birlikte hızlanan uluslar arası temaslar aslında global sistemi yeniden düzene sokmak için önemli bir fırsat sunuyor. Herkesin kabul ettiği küresel krize karşı ortak hareket etme gerekliliği, Dünya ekonomisini 1929 Buhranı benzeri bir düşüşten korumak, Batının oynadığı liderlik rolünü güçlendirirken yükselen güçlerin küresel sistemin yönetimine daha fazla katılmasını sağlamak önümüzdeki sorunlardan bazıları. Dünya sistemi çok boyutlu baskılar altında. Soğuk Savaşın bitimini takip eden yeni dönemin temel parametrelerinin hala tam olarak yerine oturmuş olmaması devletlerin birbirlerine karşı aşırı temkinli ve güvensiz olmalarına yol açıyor. 1990’lı yıllarda tartışılmaya başlayan küresel iklim değişikliği, doğal kaynakların azami kullanımı ve tüketime dayalı güncel yaşam tarzının sorgulanmasını ve ‘düşük karbon ekonomileri’ne geçişi gerektirirken değişim önünde büyük bir baskı oluşturuyor. Tüm bu sorunların üzerine neoliberal küreselleşmenin krizi de eklenince devletler arası dayanışmanın en önemli koşul olduğu iyice ortaya çıkıyor.
G-20 Zirvesinde devletler bunu başarabilecekler mi? ABD ya da AB etkin bir liderlik sergileyebilecek mi? Her devlet kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirebilecek mi? Yoksa yine 1930’larda olduğu gibi korumacılığın giderek tek yol olarak benimsendiği, diğer ekonomiler üzerindeki etkilerini umursamadan kısa vadeli tedbirlerin alındığı bir ticaret savaşları dönemini mi göreceğiz? İnsanlığın bunca yıllık birikimi bize bunun çare olmadığını ve talebin canlandırılması, üretimin ve ticaretin sürdürülebilirliğinin sağlanması, mali piyasaların regüle edilmesi yoluyla krizin kontrol altına alınması için ortak eylemin tek çözüm olduğunu gösteriyor. Geçtiğimiz hafta yapılan AB Konseyi Zirvesi’nde de AB liderleri G20’de üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirme konusunda anlaşmışlardı. Almanya’nın ağırlığını koyduğu Zirve’de kabul edilen ilkeler Avrupa pozisyonunu oluştursa da AB G20 üyesi değil ve Avrupa pozisyonu G20’ye katılacak olan AB üye devletleri tarafından savunulacak.
Zirve’de kabul edilen 24 ilke küresel mali sistemin yeniden düzenlenmesini gündeme getiriyor. Mali piyasaların, ürünlerin ve katılımcıların sistemik bir riske karşı denetimini ve düzenleyici kuralların oluşturulmasını öneren ilkeler kredi piyasalarının tekrar düzgün bir şekilde işlemeye başlamasını ve yeni ticari ya da yatırıma yönelik engeller konulmasının engellenmesini de içeriyor. Yaptırımlar da dahil olmak üzere, işbirliği yapmayan ülkelerin bir listesinin çıkarılması ve vergi cennetlerinin denetim altına alınması gibi öneriler de öngörülen yeni sistemin önemli unsurlarını oluşturacak. AB, Jacques de Larosiere başkanlığındaki grubun hazırladığı ve Şubat ayında yayınlanan raporun ışığında Avrupa mali sistemini de yeniden yapılandırma kararında. Bu çerçevede öne çıkan iki öneri sisteme yönelik riskleri ele alacak bir AB Konseyi oluşturulması ve mali piyasaları denetleyecek bağımsız bir denetim sisteminin oluşturulması.
G20 Zirvesi’nden mucize bir çözüm beklenmese de özellikle ABD ve AB arasındaki temel görüş ayrılıklarının uzlaştırılması ve gelişmekte olan ekonomilerin de sistemin yeniden yapılanmasına katılımı açısından önemli bir merhale olacağı söylenebilir. ABD’nin ekonomiyi canlandırıcı kurtarma paketleri vurgusu ve geniş çaplı iflaslar ve işsizliği önlemek için Keynezyen politikalara başvurması, AB’nin ödemeler dengesinin sağlanması, bütçe açıklarının kontrol altına alınması ve mali piyasanın denetimi öncelikleri ile uzlaştırılabilirse, bu, Zirvenin en önemli kazanımı olacaktır. Ancak bu şekilde kredi piyasalarının işlerliği, mali sisteme güvenin yeniden tesisi, yatırımların devamlılığı, ekonomik durgunluk ve işsizliğe karşı mücadele ile uluslar arası korumacılığın önlenmesi konularında düzelme ve ilerleme sağlanabilir.