21 Aralık 2009 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen Bakanlar seviyesindeki Hükümetlerarası Konferans’ta 27. müzakere başlığı olan Çevre faslı, müzakerelere açıldı. Avrupa Birliği Heyetine İsveç Dönem Başkanlığı adına İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt başkanlık ederken Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu liderliğinde 80 kişilik bir heyet ile temsil edildi.
Çevre faslında tanıtıcı tarama toplantısı 3 – 11 Nisan 2006 tarihlerinde, ayrıntılı tarama toplantısı ise 29 Mayıs – 2 Haziran tarihlerinde yapılmıştı. Bu kapsamda iki açış kriteri belirlenmişti: (1) Müktesebatın kademeli olarak iç hukuka aktarılması, uygulanması ve yürürlüğe girmesi için, kilometre taşlarının ve takvimin belirlendiği ve ulusal, bölgesel ve yerel düzeylerde gerekli kurumsal kapasitenin ve mali kaynakların oluşturulmasına yönelik planları da içeren kapsamlı bir stratejinin kabul edilmesi ve (2) Türkiye’nin AT – Türkiye Ortaklık Konseyi kararları doğrultusunda Çevre ile ilgili yükümlülüklerini yerine getirmesi. Bunların yanı sıra, Türkiye’nin, AB’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmaları imzalaması bekleniyordu.
Geçtiğimiz iki yıl içinde açış kriterlerinin yerine getirilmesi ve Türkiye’nin Kyoto Protokolü’nü imzalaması üzerine Çevre faslının müzakerelere açılması gündeme gelmiştir. Bu noktada önemli bir noktaya dikkat çekmek gerekmektedir. Hatırlanacağı gibi, sekiz başlık Türkiye’nin limanlarını GKRY’ye açmaması nedeniyle bloke edilmiş durumdadır. Bunların yanı sıra, dört başlığın açılması da Fransa tarafından ‘tam üyelik ile ilgili oldukları’ gerekçesiyle engellenmektedir. Son olarak, geçtiğimiz haftalarda yapılan AB liderler zirvesinde GKRY 6 başlığı daha bloke etmiştir.
Dolayısıyla şu aşamada siyasi engellemelerden dolayı Türkiye’nin açabileceği fazla fasıl kalmamıştır. Çevre, açılan 12. fasıl olmuştur. Geriye çeşitli veto ve engellemelere tabi olmayan sınırlı sayıda fasıl kalmaktadır. Bu bilgilerin ışığında çevre başlığının açılmasının biraz da siyasi zorunluluklardan kaynaklandığını söylemek pek yanlış olmaz. Nitekim AB’ye daha önce üye olan ülkelerin müzakere süreçlerine bakıldığında Çevre faslının genelde müzakerelerin sonlarına doğru açılan bir fasıl olduğu görülmektedir.
Çevre faslı büyük mali yük ve geniş yükümlülükler getirmektedir. Türkiye için de bu gerçek değişmeyecektir. Çevre faslında AB müktesebatına uyumun maliyeti için 40 milyar Avro’dan, 80 milyar Avro’ya birçok farklı tahmin ve öngörü yapılmaktadır. Ancak, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 2006 yılında hazırlanan ve Türkiye’nin 2007 – 2023 döneminde AB Çevre müktesebatına uyumu için gerekenleri sıralayan AB Entegre Çevre Stratejisi (UÇES) raporuna göre uyum için toplam maliyet 58.6 milyar Avro olarak verilmektedir. Bu maliyet sektörlere göre bölüştürüldüğünde ortaya çıkan tablo şu şekilde olmaktadır:
Sektörler |
Yatırım İhtiyacı (Avro) |
Oran (%) |
Su Sektörü |
33.969 |
58 |
Katı Atık Sektörü |
9.560 |
16 |
Hava Sektörü |
37 |
0 |
Gürültü Sektörü |
0 |
0 |
Kimyasallar Sektörü |
0 |
0 |
Endüstriyel Kirlilik |
14.755 |
25 |
Doğa Koruma Sektörü |
264 |
0 |
TOPLAM |
58.585 |
100 |
Kaynak: AB Entegre Çevre Stratejisi (UÇES), Çevre ve Orman Bakanlığı, 2006.
Bu çerçevede, gerekli yatırımların büyüklüğünden dolayı, Çevre faslında AB müktesebatına uyum göz korkutmaktadır. Ancak, konuya eğilirken yaşamın sürdürülebilirliği, doğanın korunması ve insan sağlığının herhangi bir maliyet ile kıyas kabul etmediği unutulmamalıdır. Kaldı ki Avrupa Birliği’nin yeni uygulamaları, düşük çevre standartlarına sahip ülkelere ticarette dezavantaj getirmektedir. Örneğin, kimyasallar ve kimyasal içeren ürünlerin AB’ye ihracatı için AB’nin yeni REACH yönetmeliği gereği bir kayıt sistemi oluşturulmakta ve bu sistemin gereklerini karşılamayan firmalar ürünlerini ihraç edememektedir.
Çevre faslı altında gerekli maliyetin yaklaşık %80’inin kamu kaynaklarından, %20’sinin ise özel sektör tarafından karşılanacağı öngörülmektedir. Özel sektör için en fazla maliyet getirecek müktesebat arasında Entegre Kirlilik Yönetimi Direktifi ve Atık Yönetimi alanları bulunmaktadır.
Çevre faslı 300’ü aşkın ve toplamı binlerce sayfa eden tüzük ve yönetmelikten oluşmaktadır. Bu kapsamda sektörel olarak sınıflandırılmış bazı önemli yasalar şu şekilde öne çıkmaktadır:
Su Kalitesi
Su Çerçeve Yönetmeliği
Kentsel Atık Su Yönetmeliği
İçme Suyu Yönetmeliği
Suya Salınan Tehlikeli Maddeler Yönetmeliği
Nitrat Yönetmeliği
Yüzme Suyu Yönetmeliği
Atık Yönetimi
Atık Çerçeve Yönetmeliği
Katı Atık Düzenleme Depolama Yönetmeliği
Tehlikeli Atık Yakma Yönetmeliği
Ambalaj Atığı Yönetmeliği
Atık Su Çamuru
Hava Kalitesi
Hava Kalitesi Çerçeve Yönetmeliği
Büyük Yakma Tesisleri Yönetmeliği
Yakıt Kalitesi Yönetmeliği
Uçucu Organik Maddeler Yönetmeliği
Endüstriyel Kirlilik Yönetimi
IPPC(Endüstriyel Kirlilik Önleme ve Kontrolü) Yönetmeliği
Seveso II Yönetmeliği
Bunlara ek olarak, tüm sektörleri ilgilendiren bir alan olduğundan, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) yatay mevzuat kapsamında ele alınmaktadır. Her ne kadar bu alanda prosedürel olarak AB müktesebatı ile uyum sağlanmış olsa da, uygulamada ciddi sorunlarla karşılaşılmakta ve etki değerlendirme raporları bazen amacına hizmet etmemektedir. Bu çerçevede, yapılacak uyum çalışmaları sırasında bu noktaya dikkat edilmeli ve uygulama güçlendirilmelidir.
AB ile üyelik müzakerelerinin çeşitli siyasi engellemeler nedeniyle yavaş ilerlediği şu günlerde Çevre faslının açılması olumlu bir gelişmedir. Ancak, bu faslın tüm müzakere sürecinin en zorlu ve maliyetli başlıklarından biri olduğu unutulmamalıdır. Bu çerçevede, başlığın açılmasından çok kapanmasının önemli olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Uyum süreci doğru bir şekilde yürütüldüğe takdirde Türkiye şu an uyguladığından çok daha yüksek çevre standartlarına kavuşacaktır.