6 Aralık 2012 tarihinde Avrupa Parlamentosu (AP) Dış İlişkiler Komitesi (AFET) “Türk Dış Politikası: Sorunlar, Perspektifler ve AB ile İşbirliği” konulu toplantıya ev sahipliği yaptı. AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Jean-Maurice Ripert, İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Senem Aydın Düzgit, Turkish Policy Quarterly dergisi editörü ve Avrupa İstikrar Girişimi Kıdemli Uzmanı Nigar Göksel ile Uluslararası Güvenlik İlişkileri Alman Enstitüsü Kıdemli Uzmanı Günter Seufert’in konuşmacı olarak katıldığı toplantıda, AP Türkiye Raportörü Hollandalı Hıristiyan Demokrat parlamenter Ria-Oomen Ruijten ve İngiliz Liberal parlamenter Andrew Duff da söz aldılar.
Toplantıda ilk olarak söz alan AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Jean-Maurice Ripert, Komisyon’un son İlerleme Raporu’nun özellikle hukukun üstünlüğü alanındaki tespitleriyle dikkatleri üzerine topladığını belirterek söze başladı. Türk yetkililerin resmi tepkisinin raporun kaydedilen ilerlemelerden çok, nelerin yapılmadığına odaklandığı yönünde eleştirel olduğunu kaydeden Ripert, buna rağmen İlerleme Raporu’na sivil toplumdan gelen tepkilerin genel anlamda olumlu olduğunu belirtti.
Müzakerelerdeki durgunluğa değinen Büyükelçi Ripert, son iki buçuk yıldır hiçbir başlığın müzakereye açılmamasının hayal kırıklığına sebep olduğunu belirterek, Üye Devletlere sorumluluk almaları çağrısında bulundu. Ripert ayrıca, ilişkilerde tıkanıklığın sebepleri arasında Kıbrıs meselesi, GKRY’nin AB Dönem Başkanlığı ve Avrupa’da son dönemde artan İslamofobi gibi faktörlere de değindi. Ripert, yeni Anayasanın Kürt meselesinin çözümüne yardımcı olabileceğini ve hukukun üstünlüğü alanındaki eksiklerin 4’üncü Yargı Paketi’yle giderilebileceğini belirtti. Cumhurbaşkanı Gül’ün Türkiye’nin AB üyeliği sürecine olan bağlılığının ve Başbakan Erdoğan’ın AB’ye ilişkin söylemlerinde son zamanlarda görülen değişimin olumlu yönde gelişmeler olduğunu belirten Ripert, karşılıklı güveni yeniden tesis etmek ve müzakere sürecine ivme kazandırmak üzere “yeni bir siyasi sözleşme”ye (a new political contract) ihtiyaç duyulduğunun altını çizdi. Ripert, İrlanda Dönem Başkanlığı sırasında vize yol haritasının sunulması ve enerji konusunda işbirliğinin artırılmasıyla ilişkilerde bir hareketlenme olabileceğine dikkat çekti.
Türkiye ve AB’nin dış politika alanındaki siyasi diyaloğunun devam ettiğini belirten Ripert, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Batı Balkanlar ve Orta Asya başta olmak üzere birçok coğrafyada işbirliği yapıldığını kaydetti. Ripert, son yıllarda Türkiye’nin birçok uluslararası kuruluşta etkin şekilde görev aldığını belirtti. Suriye’de devam etmekte olan krizden kaçan göçmenlerin sayısının 130.000’e ulaştığını belirten Ripert, Türkiye’nin göçmenlere kapılarını açması dolayısıyla duyduğu memnuniyeti dile getirirken, hızla artan göçmen sayısından duyduğu endişeyi ifade etti. Ripert, müşterek zorlukların çözülmesi için daha fazla resmi diyaloğa gerek duyulduğuna dikkat çekti.
Yrd. Doç. Dr. Senem Aydın Düzgit, Türkiye’deki iç gelişmeleri ve AB üyelik sürecini ele aldı. Düzgit, bir yandan siyasi engeller nedeniyle müzakerelerin ilerlemediğini, diğer yandan ise Pozitif Gündem kapsamındaki çalışmalarla teknik düzeyde büyük ilerlemeler kaydedildiğini ve kimsenin bunlardan bahsetmediğine dikkat çekerek, oldukça çelişkili bir tablonun ortaya çıktığını belirtti. Müzakere sürecindeki durgunlukla birlikte siyasi reformların da yavaşladığına dikkat çeken Düzgit, bir kısır döngünün oluştuğuna dikkat çekti.
Düzgit, Türk Dış Politikası’na ilişkin olarak, “komşularla sıfır sorun” politikasının 2011 yılına kadar başarılı olduğunu ancak Arap Baharı ve ABD’nin Irak’tan çekilmesinin oyunun kurallarını değiştirdiğini kaydetti. Bu döneme kadar Türk Dış Politikası’nda AB’nin bölgeye yönelik politikasının bir parçası olan “koşulluluk” (conditionality) prensibinin geçerli olmadığını ve demokrasi ve insan haklarının korunması gibi kaygıların Türkiye’nin politikasında önemli bir yere sahip olmadığını belirtti. Ancak, Arap Baharı ile yaşanan dönüşümün Türkiye’nin bölgeye yönelik politikasını yeniden gözden geçirmesini gerekli kıldığını ifade etti.
Nigar Göksel, Türkiye’nin Arap Baharı ile dönüşüm geçirmekte olan Ortadoğu ülkelerine model olup olamayacağı yönündeki tartışmaları ele alırken, Türkiye’nin geçirdiği dönüşümün bölge ülkeleri için önemli dersler içerdiğine değinirken, Türkiye’de demokratikleşmenin sorunsuz bir şekilde ilerlemeye devam etmesi gerektiğine de dikkat çekti. Model tartışmalarında ele alınanın Adalet ve Kalkınma Partisi modeli olduğunu kaydeden Göksel, iktidar partisine böyle bir rolün biçilmesinin partiye büyük bir stratejik avantaj ve dokunulmazlık vereceği uyarısında bulundu. Göksel, ayrıca, Orta Doğu’daki ülkelerde yaşanan geçiş sürecinde Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının deneyimlerinin de bölgedeki sivil toplum kuruluşları için faydalı olabileceğini vurguladı.
Günter Seufert ise konuşmasında Türk Dış Politikası’nda eksen kayması tartışmalarını ele aldı. Türkiye’nin Orta Doğu’ya yönelik politikasında yumuşak güç araçlarına başvurduğunu kaydeden Seufert, Türkiye’nin de AB gibi bu coğrafyada bir barış ve istikrar bölgesi yaratmayı amaçladığını belirtti.
Konuşmacılardan sonra söz alan Ria Oomen-Ruijten ise, Türkiye’de etkin bir muhalefetin olmamasının büyük bir sorun olduğunu ifade etti, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin gerek Kürt meselesi gerekse yargı reformu konusunda işbirliği yapmadıklarını belirtti. Oomen-Ruijten ayrıca, Türkiye’nin yargı reformu konusunda karşılaması gereken kıstasların (benchmark) ilgili başlıklar açılmadığı için verilemediğine de dikkat çekti.
Soru cevap bölümünde, İngiliz Liberal AP Üyesi Andrew Duff, Türkiye’de başkanlık sistemine geçilmesi ve Başbakan Erdoğan’ın Başkan olmasının Türk Dış Politikası’nda yol açabileceği olası değişikliklerin ne yönde olacağını sordu. Yrd. Doç. Dr. Düzgit ve Sufert bu soruya cevaben, Türkiye’de Erdoğan’ın Başkan olmasını önleyecek bir muhalefetin olmadığını söylediler. Büyükelçi Ripert, Sosyalist Grup mensubu Portekizli AP Üyesi Ana Gomes’in müzakere sürecindeki tıkanıklığın nelerden kaynaklandığına yönelik sorusunu cevaplarken sorumluluğun bir kısmının Üye Devletlerde olduğunun altını çizdi. Müzakereye açılabilecek üç başlığın açılmasına Türk yetkililer tarafından bu aşamada sıcak bakılmadığını belirten Ripert, Fransa’nın bazı başlıklardaki vetosunu kaldırmasıyla sürecin canlanabileceğini belirtti. Yrd. Doç. Dr. Düzgit ise, Kıbrıs meselesi, AB’nin ve AB liderlerinin Türkiye’nin üyeliğine ilişkin gönderdikleri karmaşık mesajların bir diğer adıyla “Sarkozy efekti”nin, kamuoyunda Türkiye’nin AB üyesi olacağına dair inancın zayıflamasında etkili olduğunu belirtti.