Katılım müzakerelerinin yedinci yılında yeni bir ivmeye şiddetle ihtiyaç var.
Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan Türkiye 2012 İlerleme Raporu’nda siyasi kriterler açısından olumlu gelişmelerin yanında, eksikliklere dikkat çekilmektedir. 1999-2004 yılları arasındaki yoğun reform süreci sonrasında özellikle 2007’den beri devam eden sorunların önceki raporlarda olduğu gibi tekrar vurgulandığı görülmektedir.
Avrupa Komisyonu yeni anayasa için çalışmaların başladığını ve genel olarak demokratik ve katılımcı bir sürecin uygulamaya koyulduğunu not ederken, siyasi hayatın sınırlı diyalog ve sıklıkla yaşanan gerginliklere sahne olduğu tespitinde bulunmaktadır. Nitekim bu durum demokrasinin yerleştiği ülkelere kıyasla Türkiye’de demokratik siyasetin normalleşmediğinin en önemli göstergelerinden biridir.
Bunun yanında yine önceki raporlarda da vurgulanan, yüzde onluk seçim barajının Avrupa Konseyi üyeleri arasındaki en yüksek oran olduğu ve siyasi parti kapatma veya siyasi partilerin finansmanı ve seçim kampanyaları hakkındaki yasaların Avrupa standartlarında olmadığı saptamalarına bu raporda da yer verilmektedir. Genel olarak, 2011 seçimleri sonrasında tüm ana siyasi görüşlerin parlamentoda temsil edilmesi, parlamentonun yeni anayasa çalışmalarındaki öncü rolü, yakın geçmişi araştırmak için komisyonlar kurulması, ailenin korunması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi ile ilgili yasa, kamu görevlileri için toplu sözleşme hakkı, Ombudsman kurumu gibi yasaların çıkarılmasına olumlu öğeler olarak raporda yer verilmiştir. Öte yandan, parlamentonun temel bazı siyasi meseleleri ele almaktaki rolünün sınırlı kaldığı vurgulanmaktadır.
Komisyon hükümet ile ilgili olarak, AB’ye katılım konusunda kararlılığını ve demokratikleşme ve siyasi reform gündemini devam ettirdiğini, bunun yanında hükümet üyelerinin medya veya sivil toplumun eleştirilerine şiddetli reaksiyon gösterdiğini belirtmiştir. Demokratikleşmenin eleştirilere hoşgörü, sivil toplum ile diyalog ve yetki paylaşımından geçtiği unutulmamalıdır.
Yargı sistemi raporun en fazla yer ayrılan bölümlerinden biridir. Bu alanda son dönemde yapılan bazı reform ve iyileştirmelerden olumlu bir şekilde söz edilmiş, ancak yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve etkililiği açısından daha fazla çabanın gerekli olduğu vurgulanmıştır. Sorunlu alanlar arasında, tutukluluk süresinin oldukça uzun bir süre olarak görülen 10 yıl olarak belirlenmesi, savunmanın savcılık dosyalarına sınırlı erişimi, savcılık iddianamesinden kamuoyuna sızmalar olması gibi hassas konulara ayrıntılı olarak yer verilmiştir. Yargının bağımsızlığı herkes için önemlidir ve yargı bağımsızlığını olumsuz etkileyen düzenlemeler kaldırılmalıdır.
Rapor, insan hakları alanında önemli sorunlar ve eksikliklerin devam ettiğine değinmektedir. Bu alanda yakın geçmişe göre önemli ilerlemeler olsa da Türkiye’nin sosyoekonomik gelişimine aykırı düşen birçok sorun devam etmektedir.
İnsan hakları ile ilgili Türkiye’nin gerçekleştirdiği önemli ilerlemelere rağmen, birçok alanda ilerlemenin yavaşladığı veya durduğu görülmektedir. Türkiye’nin siyasi reform sürecine ivme kazandıracak olan katılım müzakereleri sürecinin yeniden canlandırılmasıdır. Dolayısıyla AB’nin bu alanda herhangi bir insiyatif göstermez iken, Komisyon’un Türkiye’yi izleyerek, raporlar yayınlaması ve siyasi alanda eleştirilerini dile getirmesi anlamını kaybetmektedir.
Bunun yanında Komisyon Ergenekon, Balyoz gibi siyasi davalara da değinmekte ve bu davaların Türkiye’de demokratik kurumlar ve hukukun üstünlüğünün düzgün işleyişine güveni artırma konusunda önemli bir fırsat olduğunu ancak kapsamlarının aşırı geniş tutulması ve yargı usulleri ile ilgili eksikliklerin bu fırsatı gölgelediğini belirtmektedir. Savunma hakları, dava öncesi uzun tutukluluk süreleri ve aşırı uzun ve her şeyi içine alan iddianamelerin endişe yaratmaya devam ettiği vurgulanmaktadır. Terör meselesinin Türkiye’de demokrasi için temel bir meydan okuma oluşturmaya devam ettiği ifade edilmektedir. Bunun yanında PKK’nın AB’nin terörist örgütler listesinde olduğu ve son zamanlarda gerçekleşen saldırıların AB tarafından güçlü bir şekilde kınandığı hatırlatılmaktadır.
Detaylı ve kapsamlı bir incelemeyi içeren 2012 ilerleme raporunda Türkiye’nin ekonomik performansından genelde olumlu bir şekilde söz edilmekte, uygulanan mali ve parasal politikaların genel olarak başarılı olduğu belirtilmektedir. Türkiye’nin küresel volatilite ortamında gerçekleştirdiği sağlam büyümenin ekonomik temellerin güçlü ve şoklara karşı dayanıklı olduğunu gösterdiği ve piyasa mekanizmalarının düzgün bir şekilde işlediği belirtilmektedir. Bunun yanında, cari açığın artması ve enflasyonist eğilimler ile beraber, Türkiye’nin küresel mali şoklar karşısında kırılgan olmaya devam ettiği uyarısında bulunulmuştur. Geçtiğimiz dönemde beklenenin üzerinde bir bütçe performansı kaydedildiği ancak bütçenin şeffaflığı ve hesap verebilirliği ve ekonomik politika yapım sürecinde kurumlar arası eşgüdümde sorunlar yaşandığı raporda vurgulanan noktalar arasındadır. Gerek Türkiye’nin küresel ekonomideki rolüne katkısı gerekse Türkiye’nin dünya siyasetindeki etkinliği ve itibarı açısından AB üyeliği hedefinin önemi devam etmektedir. Bu doğrultuda daha fazla zaman kaybetmeden AB ve Türkiye tarafından gerekli adımların atılması ve pozitif gündem ile yeni bir ivme kazanan ilişkilerin müzakere sürecinin yeniden başlatılması ile rayına oturtulması beklenmektedir.
Sonuç
Hükümetimizin bugüne kadar AB üyeliği hedefi doğrultusunda gerçekleştirdiği tüm reform çalışmalarını takdirle karşılamanın yanında, bundan sonra da bu çabalara hız verilmesi ve AB üyeliği hedefinden şaşmadan ve AB tarafından gelen şevk kırıcı mesajlardan ya da konjonktürel sarsıntılardan etkilenmeden bu hedef doğrultusunda müzakere sürecinin canlandırılmasına çaba gösterilmesi gerekir. Sarkozy’nin ayrılmasından sonra daha olumlu bir ortamın doğacağı kuşkusuzdur. İleri görüşlü Avrupalı liderler Türkiye’nin AB üyeliğinin AB için büyük bir kazanç olacağını görerek bu hedefi destekleyen açıklamalar yapmaktadırlar.
AB’deki ekonomik kriz sebebiyle talebin daralması ve ihracatın azalması ile yeni pazar ve yeni iş olanakları arayışına girildiği ve bu doğrultuda hükümetimizin önemli girişimlerde bulunduğu memnuniyetle gözlemlenmektedir. Türkiye’nin global pazarlara açılması, ekonomisinin rekabet gücü, genel refahı açısından desteklenmesi gereken bir politikadır. Hiç kuşkusuz ülkemiz bölgesinde önemli ağırlığı olan bir güçtür. AB tam üyesi olan Türkiye’nin bu ağırlığının daha da artacağını unutmamak gerekir.
Bunun yanında, AB 550 milyona varan toplam nüfusu, 2011 rakamlarına göre toplam 12.629 trilyon Avroluk gayrisafi hasılası ve 25.200 Avro’luk kişi başına düşen geliri ile dünyanın en büyük ticaret bloku ve en büyük ekonomik alanını oluşturmaya devam etmektedir. Bu açıdan Türkiye’nin ihracatı ve ekonomik büyümesi açısından AB’nin büyük önem taşımaya devam ettiği açıktır. Bundan sonraki hedef Türkiye’nin tam üyelik amacı doğrultusunda Avrupa iç pazarına entegre olarak, AB ekonomisinin karar alma ve politika oluşturma sürecinde etkili bir aktör olmasıdır. AB’nin bazı ülkelerindeki vizyonsuz ve kısa vadeli popülist politikalara kapılmış bazı siyasetçilerin engellemelerine rağmen bu hedefe ulaşılacağından kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Avrupa Komisyonu’nun 2012 Yılı Türkiye İlerleme Raporu’nda yer alan siyasi ve ekonomik kriterler bölümünün İKV uzmanları tarafından hazırlanan kapsamlı özetine http://ikv.org.tr/images/upload/data/files/kapsamli_ozet__2_.pdf adresinden ulaşılabilir.
Avrupa Komisyonu’nun 2012 Yılı Türkiye İlerleme Raporu’nun İngilizce orijinal metnine http://ec.europa.eu/enlargement/pdf/key_documents/2012/package/tr_rapport_2012_en.pdf adresinden, İlerleme Raporu’nun AB Bakanlığı tarafından yapılan Türkçe çevirisine ise aşağıdaki internet adresinden ulaşılabilir: http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/2012_ilerleme_raporu_tr.pdf