7 Mart 2012 tarihinde MÜSİAD (Müstakil İşadamları Derneği) ve İKV, Avrupa Parlamentosu’nda ''Doğu-Batı İlişkileri, Değişen Arap Dünyası ve Türkiye'' konulu bir toplantı düzenledi. Toplantıya, Suriye’de yaşanan insanlık dramı ve Arap Baharı’nın etkileri damgasını vururken, konuşmacılar Türkiye’nin ekonomik gelişmesinin Arap Baharı’na önemli bir esin kaynağı olduğu görüşünde birleşti.
Avrupa Parlamentosu üyeleri Slovenyalı Parlamenter Ivo Vajgl (ALDE) ve İtalyan Parlamenter Pino Arlacchi’nin (S&D) himayesinde gerçekleştirilen ve büyük ilgi gören toplantıda, İKV Kıdemli Uzmanı Zeynep Özler’in takdiminin ardından Ivo Vajgl ve MÜSİAD Başkanı Sayın Ömer Cihad Vardan açılış konuşması yaptı.
İKV Yönetim Kurulu Üyesi ve MÜSİAD Başkanı Ömer Cihad Vardan konuşmasında şunları söyledi:
''Türkiye'de yaşanan bu gelişmeler, aslında çok karmaşık bir denklemin değil, gayet basit bir denklemin ürünüdür, ama sonucu oldukça önemli ve anlamlıdır. O da iktidarların gücünü halktan alması, elde ettikleri gücü de halkın arzu ve taleplerini karşılayacak şekilde kullanmasıdır; bu talepleri öngörerek, onları dinleyerek ve anlayarak çalışmasıdır. Yaptıklarıyla da kendini seçen halka güven vermesidir. İşte Arap Baharı olarak adlandırılan ve ilgili bölge halkının kendini ifade etmeye başladığı sürecin de aslında böyle bir ihtiyaçtan kaynaklandığını, hatta halkının çoğunluğu Müslüman olan Türkiye'nin, bu demografik yapısı, demokratik ülke kimliği ve son yıllarda gösterdiği gelişmeyle bu ülkelere bir esin kaynağı olduğunu düşünebiliriz.''
Sayın Vardan, konuşmasının devamında ise şunları vurguladı:
''Olaylara baktığımızda, tüm dünyaya Arap Baharının ortaya koyduğu en keskin dersin, halk tarafından meşru görülmeyen rejimlerin, sadece baskı üretebildiği, bu baskının da uzun yıllar boyunca ayakta kalamayacağı olduğunu anlıyoruz. Bu süreçte, değişim rüzgârlarının önüne farklı setler çekilmeye çalışıldığını da görüyoruz. Oysa varlığını halkın meşruiyetine dayandırmayan hiçbir yönetim, değişime direnememektedir. Bu noktada, değişimin doğru okunması ve doğru yönlendirilmesi gerekir. Özellikle, bilgi teknolojilerinin, sosyal medyanın geniş anlamda kullanılmasıyla beraber, haberleşmenin en ücra yerlere hızlıca, anında ulaşabildiği düşünüldüğünde, yönetimlerin halkın taleplerini iyi okumaları, okuduklarını iyi değerlendirmeleri ve bu bağlamda insanı, yönetimlerinin merkezlerine koymaları gerektiği ortadadır.''
Moderatörlüğünü Bahçeşehir Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ali Resul Usul’ün üstlendiği panelde, MÜSİAD’ın Kuzey Afrika ve Ortadoğu Danışmanı Suriye asıllı Gazi Mısırlı, 30 yıldır ülkesine adım atamadığını söyledi. Hâlihazırda Hatay’daki göçmen kamplarında görev aldığını belirterek, Suriye’de yaşanmakta olan insanlık dramına dikkat çekti. AB’nin bu konuda daha etkin bir politika izlemesi gereğine vurgu yapan Mısırlı, insanlık dramına sessiz kalınmaması ve uygun adımların atılması gerektiğini belirtti. Mısırlı’dan sonra söz alan Fas’ın Sanayi, Ticaret ve Yeni Teknolojiler’den Sorumlu Bakanı Dr. Abdelkader Amara, Arap Baharı’nın Fas’ın komşusu Tunus’tan başlayarak yayıldığına dikkat çekti ve ülkesinin bu uyanışa seyirci kalmadığını belirterek, yolsuzluk vb gibi sorunlarla mücadelede bir dizi anayasal reform çalışmalarını başlatacaklarını duyurdu. Faslı Bakan Amara’dan sonra söz alan AB Bakanı ve Başmüzakereci Sayın Egemen Bağış ise şunları kaydetti:
''Bir yandan tüm dünya ve özellikle demokrasiyle yönetilen ülkeler, Arap Baharı'nda bölge halkının milli iradesinin muktedir olmasını destekliyor; o ülkelere demokrasinin gelmesini istiyor, ama öte yandan o coğrafyada yeni oluşan demokratik iktidarların İsrail yanlısı olmasını arzu ediyor. Burada da bir çelişki var. Çünkü bir yandan İsrail bölge halklarının değerlerine her türlü saygısızlığı gösterirken, tek Müslüman dostu olan Türkiye'nin 9 vatandaşını uluslararası sularda katlederken, öte yandan o coğrafyalarda dostane ilişkiler kurmayı beklemesi aslında abesle iştigaldir. Bu süreçte Avrupa Parlamentosu'ndan İsrail'e bir çağrıda bulunmak gerekir: Birlikte yaşamak istediğiniz insanların değerlerini önemseyin. Saygı görmek istiyorsanız, saygı göstermeyi öğrenin. Huzur içinde yaşamak istiyorsanız, başkalarının huzuruna da saygı ve anlayış gösterin.''
Bağış, ''Filistin'de kalıcı bir barış sağlanmadıkça, iki devletli çözüm ortaya çıkmadıkça, Filistin ve İsrail halklarının barış içinde yaşamaları güvence altına alınmadıkça Arap Baharı başkalarının kışına dönüşebilir. İsrail'in bölgesinde huzur içinde yaşayabilmesi için bölge haklarına hak ettikleri saygıyı göstermesi kendi çıkarınadır'' ifadesini kullandı.
Türkiye'nin dünyadaki Musevilere veya İsrail halkına düşmanlık beslemesinin söz konusu olamayacağını vurgulayan Bağış, ''Ama İsrail'in bugünkü yönetiminin bu halet-i ruhiyesi ile bölgede huzura değil, huzursuzluğa katkı yaptığı herkes tarafından anlaşılmalıdır'' diye konuştu.
Bu toplantıda, Filistin hükümetinin temsilcilerini de görmek istediklerini, ama İsrail'in baskısı nedeniyle bunun gerçekleşmediğini aktaran Sayın Bağış, ''Çünkü orada bir açık hava hapishanesinde yaşıyor insanlar. İşte biz buna son vermek istiyoruz. Filistinli kardeşlerimizin huzurunu İsrail'de yaşayan herkesin huzuru kadar da önemsemek istiyoruz. Ve bölgede mutlaka barışın karşılıklı diyalogla, karşılıklı anlaşmayla olacağına inanıyoruz'' dedi.
Türkiye'nin bölgede tek çabasının huzurun, barış ve kardeşliğin egemen olmasına yönelik olduğunu ve bu rolü AB ile birlikte oynamak istediklerini kaydeden Bağış, ''Ümit ediyorum ki Avrupa Birliği, Türkiye'nin Filistin konusunda gösterdiği duyarlılığı paylaşır. Artık Birleşmiş Milletler'in önüne Filistin bayrağını çekmenin vakti geldi. Birleşmiş Milletler'in önündeki Filistin bayrağı sadece Filistin halkının bağımsızlığını simgelemeyecektir. Bütün Ortadoğu'da barışın, huzurun, kardeşliğin ve demokratikleşmenin sembolü olacaktır'' ifadelerini kullandı.
Sayın Egemen Bağış, ''Avrupa'daki bazı dar vizyonlu siyasiler Türkiye'nin AB süreciyle ilgili olumsuz cümleler kullandıklarında, Türk halkına havlu attırabileceklerini zannettiklerinde aslında sadece Türkiye'yi değil, o coğrafyadaki demokrasi arayışı içindeki milyonların hayallerine de kurşun sıkmaya çalışıyorlar. Ama sıktıkları kurşunlar kuru sıkı. Çünkü ortada somut bir başarı, somut bir vizyon var'' diye konuştu.
Soru cevap bölümünde ise, katılımcılar arasında yer alan Avrupa Dış Eylem Servisi (European External Action Service) Türkiye Danışmanı Giles Portman söz alarak, tıkanan müzakere sürecine rağmen Türkiye ile yoğun siyasi diyalog yürüttüklerini belirterek, Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nu AB Dışişleri Bakanları toplantısına davet ettiklerini belirtti. Özellikle Arap Baharı’nı algılama ve anlama konusunda Türkiye ile yakın işbirliği içerisinde çalıştıklarını vurgulayan Portman, birlikten güç doğacağı ve bunun hem Birlik hem de Türkiye yararına olacağını ifade etti. Türkiye Dostları Grubu Başkanı Alojz Peterle ise toplantının son derece iyi bir zamanlamayla yapıldığını; Arap Baharı ile Türkiye ve AB’nin rollerine ilişkin içeriden ve dışarıdan önemli perspektifler sunduğuna dikkat çekti. Toplantı, Parlamenter Pino Arlacchi’nin Avrupa Parlamentosu’nun her zaman için Türkiye’nin yanında yer alacağını vurgulayan kapanış konuşmasıyla sona erdi.