22-25 Mayıs 2014 tarihlerinde gerçekleştirilen Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, AB genelinde yüzde 43,09’luk bir katılım oranı ile gerçekleşti. Katılım oranında 2009 yılına kıyasla yaklaşık 1 puanlık bir artış kaydedildi.
Yüzde 28,23’lük bir oy oranı ile AP seçimlerini ilk sırada tamamlayan Avrupa Halk Partisi (EPP) 212, yüzde 24,77 oranında oy alan Sosyalistler ve Demokratlar (S&D) Grubu 186, yüzde 9,32 oranında oy alan Avrupa İçin Liberaller ve Demokratlar İttifakı (ALDE) 70, oyların yüzde 7,32’sini alan Yeşiller ve Avrupa Hür İttifakı (Greens-EFA) 55, Avrupa Muhafazakârlar ve Reformcular Grubu (ECR) yüzde 5,86’lık bir oy oranı ile 44, Avrupa Birleşik Solu/Kuzey Yeşil Solu, Konfederal Grubu (GUE/NGL) yüzde 5,73’lük bir oy oranı ile 43 sandalye aldı. Avrupa Özgürlük ve Demokrasi Grubu (EFD) oyların 4,79’unu alarak 36 sandalye alırken, bağımsızlar ise yüzde 8,92’lik bir oy oranı ile 67 sandalyeye hak kazandı.
AP seçimlerinin ardından, AB liderleri 27 Mayıs 2014 tarihinde, AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy’un davetiyle gayri resmi bir akşam yemeğinde bir araya gelerek AB’nin önümüzdeki beş yıl içerisindeki öncelikleri konusunda fikir alışverişinde bulundular.
AB’ye şüpheyle yaklaşan kesimlerin oy oranını arttırdığı AP seçimlerinin ardından açıklamada bulunan Van Rompuy, AB devlet ve hükümet başkanları tarafından bu görüşmeleri AP’deki siyasi gruplar ve AB liderleri ile bu konudaki istişareleri yönetmekle görevlendirildiğini açıkladı. Van Rompuy, AB’nin gelecek beş yıl için belirleyeceği önceliklerden söz ederken, büyüme, rekabet gücü ve istihdam konularına olumlu ve geleceğe dönük bir gündemden bahsetti. AB Konseyi Başkanı’na göre AP seçimlerinin ardından odaklanılması gereken temel alanlar şu şekilde:
-AB’nin bütünlüğünü korurken, daha iyi işleyen ve daha gelişmiş bir Ekonomik ve Parasal Birlik oluşturulması;
- İklim değişikliğine karşı güçlü bir duruş ve Enerji Birliği konusunda kararlı adımlar;
-Özgürlük, güvenlik ve adalet alanının güçlendirilmesi;
-Güvenliğin sağlanması, düzensiz göç, suç ve yolsuzlukla mücadelenin yanı sıra temel özgürlüklerin garanti altına alınması;
- AB’nin elindeki tüm araçları en iyi şekilde kullanarak dış ilişkilerde daha etkili bir aktör haline gelmesi.
AB’de “ortak bir akıl” oluşması gerektiğinden söz eden Van Rompuy, AB düzeyinde her şeyin Antlaşmalarda belirtildiği şekilde yerindelik ve orantılılık ilkesine bağlı yürütülmesi gerektiğine dikkat çekti. AB’nin öncelikleri konusundaki istişarelerin önümüzdeki haftalarda da devam etmesi ve Van Rompuy tarafından “stratejik gündem” başlıklı bir belgenin AB Liderler Zirvesi’ne sunulması bekleniyor.
Van Rompuy’un davetlisi olarak gayri resmi akşam yemeğine katılan AB liderlerinden İngiltere Başbakanı David Cameron, yaptığı açıklamada AB reformu çağrısında bulundu. AB’nin çok büyük, çok patronluk taslayan ve müdahaleci davranan bir hal aldığını ifade etti. İngiltere’de AB karşıtı İngiltere Bağımsızlık Partisi’nin (UKIP) AP seçimlerindeki yükselişi ile baskı altında kalan Cameron ayrıca, AB’nin müdahalesinin ancak gerekli olan alanlara yönelmesi gerektiğini kaydetti.
Almanya Şansölyesi Angela Merkel, AB’nin halkı ilgilendiren konularda çalışması ve beklenen cevapları vermesi gerektiğini ifade etti. Parlamento ile birlikte çalışarak çalışma programlarının temellerini atacaklarını belirten Merkel, gelecek beş yıllık dönemde Komisyon, Konsey ve Parlamento arasında özellikle rekabet gücü ve istihdam gibi konularda güçlü bir koordinasyona ve ortak çalışmaya gerek olacağını vurguladı.
AB devlet ve hükümet başkanları gayri resmi akşam yemeğine saatler kala toplanan AP Başkanlar Konferansı, AP seçimlerini önde tamamlayan EPP’nin Komisyon Başkanı adayı Jean-Claude Juncker’in diğer siyasi gruplarla görüşmelere başlaması için AB devlet ve hükümet başkanları tarafından görevlendirilmesini istedi. Antlaşmalara göre, devlet ve hükümet başkanları tarafından görevlendirilen Komisyon Başkanı adayının, bu göreve seçilebilmek için en az 376 AP üyesinin oyunu alması gerekiyor. Bu nedenle, özellikle ikinci en büyük grup olan S&D’nin desteğini almak önem taşıyor. S&D Başkanı Hannes Swoboda, Juncker’in çalışma programında özellikle istihdam yaratma ve büyüme konusunun yanı sıra göç ve entegrasyon politikası ile vergi kaçakçılığıyla mücadele alanında önceliklere yer vermesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Buna karşılık, beklenenin aksine devlet ve hükümet başkanlarının gayri resmi akşam yemeğinde Komisyon Başkanlığı ile ilgili bir görevlendirme yapılmadı. Diplomatik kaynaklardan alınan bilgiye göre, İngiltere Başbakanı David Cameron ve Macaristan Başbakanı Victor Orban, Jean-Claude Juncker’in bu göreve getirilmesine daha federal yapıda bir AB’yi desteklediği gerekçesiyle karşı çıkıyor.
AB Bakanı Çavuşoğlu AP seçimlerini yorumladı
Kamu Başdenetçisi Mehmet Nihat Ömeroğlu’nu kabulü sırasında AP seçimlerinin sonuçları hakkında konuşan AB Bakanı ve Başmüzakereci Mevlüt Çavuşoğlu, AP seçimlerinde ırkçı partilere olan desteğin artması, AB karşıtı partilerin ve AB’nin mevcut yapısına karşı olanların güç kazandığı bir sonucun ortaya çıktığını belirtti. Çavuşoğlu, seçim sonuçlarının Türkiye’nin AB üyeliği ile bağlantılı bir şekilde değerlendirilmesinin bazı gerçeklerin görülmesine engel teşkil edeceğini belirtirken, seçim sonuçlarının AB’nin politikaları ve geleceği bağlamında değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekti.
Çavuşoğlu aşırı partilere zaman zaman yönelimler olabileceğini ve sonra durabileceğini, sonuçların kısa vadede sonuç doğurmasa da bir sinyal niteliğinde olduğunu kaydetti. Merkez partilerin takınacağı tutumun önemine dikkat çeken Çavuşoğlu, bunların AB değerlerini savunacak bir duruş göstermek yerine destek kazanmak için radikal partilerin söylem ve eylemlerine başvurmaya başladığını ifade etti.
Genişleme konusunda farklı tutumlar
AP’de yarışan Avrupa geneli partilerin seçim manifestoları incelendiğinde genişleme hakkında farklı görüşlere sahip oldukları görülüyor. EPP, AB’nin genişleme konusunda temkinli davranması gerektiğini savunarak, AB’nin kimliğini koruyan ve AB’nin yeni üyeleri hazmetme kapasitesini göz önünde bulunduran bir genişleme politikasını destekliyor. EPP’nin Avrupa Komisyonu Başkanlığı adayı Juncker, Batı Balkan ülkelerinin katılım müzakerelerine ara verilmesi seçeneğini göz önünde bulundurabileceğini belirtirken, Türkiye’nin üyeliğe hazır olmadığını iddia ederek, AB üyeliğinin yakın bir tarihte gerçekleşmesinin zor olduğunu belirtiyor.
Genişlemenin devam etmesi gerektiğini vurgulayan S&D, Birliğe katılmak isteyen ülkelerin AB’nin bazı temel hak ve değerlere tam anlamıyla bağlı olması gerektiğini savunuyor.
ALDE genişlemenin kilit öneme sahip bir dış politika ve güvenlik politikası aracı olduğunu vurguluyor. AB genişlemesine bağlı olduklarını kaydeden Yeşiller ise, AB’nin, üyelik şartlarını karşıladıkları sürece yeni ülkeleri kabul etmeye açık olması gerektiğinin altını çiziyor. Batı Balkan ülkelerinin AB üyeliğini destekleyen Yeşiller, Türkiye ile yürütülen katılım müzakerelerine hız kazandırılması gerektiğine dikkat çekiyor. Avrupa Solu, genişleme konusunda, Kürt meselesinin çözümünün Türkiye’nin üyeliği için bir önkoşul olması gerektiğini ve Kıbrıs meselesi konusunda Türkiye’nin uluslararası hukuka uygun davranması gerektiği şeklinde bir söyleme yer veriyor.
İKV’nin Avrupa Seçim sonuçlarına ilişkin değerlendirmesine ulaşmak için tıklayınız.