İKV`DEN ANALİZ
Brexit Tartışmaları Işığında AB Liderler Zirvesi
18-19 Şubat 2016 tarihlerinde Brüksel’de düzenlenen AB Liderler Zirvesi’nin gündemini göç ve mülteci krizi ile Birleşik Krallık’ın Birlik içindeki geleceğine ilişkin tartışmalar oluşturdu. Ajandaları bir hayli dolu olan AB liderleri, uzun süren müzakereler sonucunda Birleşik Krallık Başbakanı David Cameron’ın Birleşik Krallık’ın AB’de kalması için yapılmasını talep ettiği reformlara ilişkin bir anlaşmaya vardı. Bilindiği üzere, Birleşik Krallık Başbakanı Cameron 10 Kasım 2015 tarihinde AB Konseyi Başkanı Donald Tusk’a hitaben bir mektup yazarak, Birleşik Krallık’ın AB içindeki yerinin tekrardan müzakere edilmesi için talep ettiği değişikliklere ilişkin ana hatları iletmişti. Mektupta belirlenen dört alanda değişiklik yapılması durumunda Cameron, Birleşik Krallık’ın AB üyeliğine ilişkin 2017 yılında gerçekleşmesi beklenen referandumda ülkenin AB üyesi olarak kalmasını savunacağını vurguladı. Birleşik Krallık’ın statüsünün değiştirilmesinin talep edildiği bu dört alan, ekonomik yönetişim, rekabet, egemenlik hakları ve göç olarak belirlendi.
Ekonomik yönetişime ilişkin olarak, Birliğe üye ülkelerin para birimi avro olan ve olmayan ülkeler olarak ikiye ayrıldığı belirtilen mektupta Avro Alanı ülkelerinin ortak para birimini korumak için çeşitli önlemler alabileceğini; ancak, bu değişikliklerin Tek Pazar’ın bütünlüğünü bozmaması ve Avro Alanı’na dâhil olmayan ülkelerin de çıkarları ile örtüşmesi gerektiği belirtildi. Mektubun ekonomik yönetişime ilişkin bölümünde dikkat çeken diğer bir ifade ise, AB’nin birden fazla para birimine sahip olduğu ve Avro Alanı’na dâhil olmayan üye ülkelerdeki vatandaşların Avro Alanı’nı desteklemek için alınan kararların mali yükümlülüğünü taşımaması gerektiği oldu. Bu kapsamda, geçtiğimiz yıllarda AB’yi derinden sarsan ekonomik kriz nedeniyle başta Yunanistan olmak üzere krizden büyük ölçüde etkilenen Üye Devletlere sağlanan kurtarma paketlerine Birleşik Krallık’ın katkı sağlama zorunluluğunun kaldırılmasını istediğini belirtmek mümkün.
18-19 Şubat 2016 tarihinde Brüksel’de düzenlenen Zirvede liderlerin ekonomik yönetişime ilişkin aldığı kararlarda ise Cameron’ın taleplerinin büyük ölçüde karşılandığı görülüyor. Zirvenin Sonuç Bildirisi’nde, ekonomik ve parasal birliği güçlendirmek üzere alınacak önlemlerin para birimi avro olmayan üye ülkelerin katılımı için açık; ancak, bağlayıcı olmayacağı belirtildi. Bu çerçevede, Cameron’ın talepleri ile örtüşecek şekilde, Avro Alanı’nın mali istikrarını sağlamak üzere alınan “acil durum önlemlerinin” Avro Alanı’na dâhil olmayan üye ülkelerin bütçeleri üzerinde yükümlülük oluşturmaması gerektiği AB liderlerinin hemfikir olduğu bir konu oldu. Sonuç Bildirisi’nin ekonomik yönetişimle ilgili bölümünde üzerinde anlaşmaya varılan konuların AB Antlaşmalarında değişikliğe gidilmesi durumunda Antlaşmalara dâhil edilmesine ilişkin karar alınmasının da oldukça önemli olduğunu belirtmekte fayda var.
Birleşik Krallık Başbakanı Cameron’ın mektubunda belirtilen alanlardan rekabete ve mevcut kuralların ticarete getirdiği bürokratik yükün azaltılmasına ilişkin taleplerin AB liderleri nezdinde de büyük ölçüde kabul gördüğünü söylemek mümkün. Zirvenin Sonuç Bildirisi’nde de AB’nin temel hedeflerinden birinin kişilerin, malların, hizmetlerin ve sermayenin serbestçe dolaşabildiği bir İç Pazar yaratmak olduğu vurgulanırken, Birliğin bu yönde hareket ederek rekabetçiliği artırması gerektiği belirtildi. Bu doğrultuda, Birliğin tüketicinin, sağlığın ve çevrenin korunması kurallarına saygı çerçevesinde özellikle KOBİ’ler için idari yükün azaltılması ve uyum maliyetinin düşürülmesine ilişkin ilerleyen dönemde adımlar atacağının altı çizildi.
Birleşik Krallık Başbakanı David Cameron tarafından Konsey Başkanı’na iletilen mektuba ilişkin belki de en çok tartışılan konu egemenlik hakları oldu. Birleşik Krallık’ın AB Antlaşmalarında belirtilen “Daha Yakın Bir Birlik” (Ever Closer Union) kurma hedefine yönelik alınan kararlara katılma “zorunluluğunun” kaldırılması ve bunun yasal olarak bağlayıcı ve geri dönülemez bir şekilde yapılması, bu konuda Cameron’ın belirttiği ilk talep olarak öne çıkıyor. İkinci olarak mektupta, AP’nin Birlik içindeki rolünün yanı sıra ulusal parlamentoların da güçlendirilmesi gerektiği belirtiliyor. Özellikle ulusal parlamentoların birlikte hareket ederek ulusal düzeyde istemedikleri düzenlemeleri veto etme hakkının olması gerektiği savunuluyor.
AB Liderler Zirvesi’nde varılan kararda ise, Cameron’ın ilk talebinin oldukça açık bir kabul gördüğünü söylemek mümkün. Zirve’nin Sonuç Bildirisi’nde belirtildiği üzere, Birleşik Krallık’ın Birlik içindeki “özel statüsünün” liderler tarafından tanındığı belirtilirken, bu durumun AB Antlaşmalarında değişikliğe gidilmesi durumunda Antlaşmalara dâhil edilmesine karar verildi. Bu bağlamda, “Daha Yakın Bir Birlik” hedefinin Birleşik Krallık için geçerli olmayacağı kesinlik kazanmış oldu. Bildiride aynı zamanda, Antlaşmalarda belirtilen AB vatandaşları arasında “Daha Yakın Bir Birlik” kurulmasına ilişkin hedefin farklı entegrasyon modelleri ile mümkün olduğu ve farklı AB Üye Devletleri için geçerli olduğu vurgulanıyor. Böylece, son dönemlerde daha fazla gündeme gelen AB’nin geleceğinin farklı entegrasyon modelleri tarafından belirleneceğine ilişkin tartışmaların AB Liderler Zirvesi’nde de ele alındığı görülüyor.
Son olarak, mektubun diğer bir tartışma konusu olan göç ve sosyal yardımlara ilişkin bölümde Birleşik Krallık’ın 2050 yılında AB’nin en kalabalık ülkesi olacağı yönündeki tahminler doğrultusunda ülkenin bugünkü hızda göç alıyor olmasının gelecekte sürdürülemez olduğuna değinildi. Hem AB dışından hem de AB içinden ülkeye yönelik göçün tartışıldığı mektupta, özellikle vurgulanan diğer bir konu ise Birleşik Krallık sınırları içinde yaşamaya başlayan göçmenlerin, ancak dört yıldan sonra sosyal yardımlardan faydalanmaya başlaması ve ülke dışına gönderilen çocuk bakım yardımlarının kısıtlanması oldu. Cameron tarafından Konsey Başkanı’na iletilen mektup aynı zamanda, gelecekte AB’nin genişlemesi durumunda yeni ülkelerin ekonomilerinin mevcut Üye Devletlerin ekonomileriyle yakınlaşmadan vatandaşlarına yönelik serbest dolaşım hakkı verilmemesi yönünde bir teklif de içeriyordu.
AB Liderler Zirvesi’nde bu konuya ilişkin varılan anlaşmada ise Üye Devletlerin sosyal güvenlik sistemlerinin AB hukukunca uyumlaştırılmadığının altı çizilirken her Üye Devletin kamu düzeni, güvenliği ve sağlığı temelinde sosyal yardımlara kısıtlama getirme hakkının bulunduğu belirtildi. Zirve Sonuç Bildirisi’nde aynı zamanda kamu çıkarının gerekli gördüğü durumlarda kişilerin serbest dolaşımına kısıtlama getirilebileceği belirtilirken, yine fazlaca tartışılan bir konu olan çocuk bakım yardımlarına ilişkin 883/2004 sayılı sosyal güvenlik sistemlerinin koordinasyonuna ilişkin tüzüğün değiştirilmesine karar verildi. Her ne kadar bunun ev sahibi üye ülkede çalışan AB vatandaşlarının yeni taleplerine uygulanacağı vurgulansa da, 1 Ocak 2020 tarihinden itibaren tüm taleplere uygulanacağı belirtildi.
Zirvenin ardından basın açıklaması yapan AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, Zirvede varılan anlaşmanın detaylarını kamuoyuyla paylaşırken, Birleşik Krallık’ın AB içindeki “özel statüsünü” kuvvetlendirecek, ancak Birliğin değerlerinden ödün vermeyen bir anlaşmaya vardıklarını bildirdi. Anlaşmanın 28 lider tarafından uzlaşmaya varılan, geri dönüşü olmayan ve yasal olarak bağlayıcı olduğunu belirten Tusk, Birleşik Krallık’ın AB’ye; AB’nin de Birleşik Krallığa ihtiyacı olduğunu vurguladı. Konsey Başkanı bu bağlamda, AB ve Birleşik Krallık arasındaki bu bağın tamamen kırılmasının çıkarlara aykırı olduğunu ve bundan böyle karar verme sırasının Birleşik Krallık halkında olduğunu sözlerine ekledi. Tusk’un ardından söz alan Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ise, Zirve sonunda varılan anlaşmanın Birleşik Krallık, diğer Üye Devletler ve AB için “adil” bir anlaşma olduğunu vurgularken, anlaşmanın Birliğin temel ilkeleri çerçevesinde oluşturulduğunu ve Birleşik Krallık’ın tüm kaygılarına cevap verdiğini ifade etti.
Brüksel’de tamamlanan Zirvenin ardından 20 Şubat 2016 tarihinde Bakanlar Kurulu ile bir araya gelen Birleşik Krallık Başbakanı David Cameron, toplantının ardından bir basın toplantısı düzenledi. Parlamentoya Birleşik Krallık’ın AB üyeliği ile ilgili referandumun 23 Haziran 2016 tarihinde gerçekleştirilmesini önereceğini açıklayan Cameron, bakanların kişisel olarak “evet” veya “hayır” kampanyasına destek verebileceklerini ifade etti. Kendisinin “evet” kampanyasına destek vereceğini açıklayan Cameron, Birleşik Krallık’ın AB üyesi olarak kalması durumunda “daha güvenli ve güçlü” olacağı kanısında. Referandumun daha önce planlandığı şekilde 2017 yılından erken gerçekleşmesi, göçmen krizi ile hâlihazırda büyük ölçüde sarsılan AB’nin henüz toparlanamadan Birliğin geleceğine ilişkin büyük soru işaretleri oluşturacak başka bir krize sürükleneceğinin bir işareti olabilir.