Merkel’in Ankara Gündemi: Mülteciler, Suriye ve Terörle Mücadele
Almanya Başbakanı Angela Merkel 2 Şubat 2017 tarihinde, Ankara’ya bir çalışma ziyareti düzenleyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Yıldırım ve muhalefet partisi temsilcileri ile bir araya geldi. 15 Temmuz sonrası ilk resmi ziyaret olması nedeniyle de dikkat çeken bu ziyarete ilişkin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yapılan açıklamada, askeri, siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerin ele alındığı, bunun yanında ulusal ve bölgesel terör olaylarının da masaya yatırıldığı ifade edildi.
Bugün taraflar arasında 35 milyar doları bulan ticaret hacmi, Almanya’da yaşayan üç milyona yakın Türk kökenli nüfus, Türkiye’nin AB üyelik hedefi, NATO ve G20 üyeliği gibi pek çok unsur, Almanya ve Türkiye’yi birbirleri için önemli birer ortak kılıyor. Bu nedenle Almanya Başbakanı’nın Türkiye ziyareti ikili ilişkilerin geliştirilmesi açısından son derece önemli. Ancak yaklaşık 12 yıldır iktidarda olan Merkel’in bu süre zarfında Türkiye’ye gerçekleştirdiği 9 ziyaretten 5’inin son 1,5 yıl içerisinde olması elbette tesadüf değil. Bunun en önemli sebebi Merkel’in mimarı olduğu, Türkiye-AB Mülteci Uzlaşısı’nın devam etmesinin sağlanması.
Merkel’in Seçim Yılı
Aslında bu ziyaretin Merkel açısından oldukça zorlu olduğunu söylemek gerekiyor. Yeni bir anayasal sistemi referandumda onaylayacak olan Türkiye’ye yapılan bu ziyaret, Almanya’da muhalefet tarafından oldukça eleştirildi. Ancak Merkel’in benzer bir durumu 18 Ekim 2015 tarihinde tam da 1 Kasım seçimleri öncesinde ülkemize gerçekleştirdiği ziyarette de yaşadığını, ülkesindeki muhalifler tarafından kıyasıya eleştirilmesine rağmen mülteci uzlaşının sağlanması için geldiğini hatırlamak gerekiyor. Elbette bir de Türkiye tarafında, bu ziyaretin 15 Temmuz sonrası oldukça gecikmiş bir destek ziyareti olarak değerlendirildiği, yani eleştirilerin ülkesiyle sınırlı kalmadığı unutulmamalı. Her ne kadar Merkel 15 Temmuz darbe girişimi sırasında saldırıya uğrayan TBMM’yi ziyaret etse de, Türkiye’nin hassas olduğu terör konusunda gerekli adımlar atılmadığı sürece kalplerin kolayca kazanılacağını söylemek zor.
Almanya ile Türkiye’nin bir diğer ortak özelliği, özellikle Suriye’den gelen mültecilere kapılarını açmış olmaları. Suriye krizi ve bölgedeki çatışmalar nedeniyle Türkiye’de yaklaşık 3 milyona yakın, Almanya’da ise 1 milyon civarında mülteci bulunuyor. Diğer AB ülkeleri ile kıyaslandığında oldukça cesur ve misafirperver bir karara imza atan Merkel; artan maliyetler, Almanya içerisinde meydana gelen çeşitli saldırı olayları ve son olarak, yılbaşı öncesi Berlin’de meydana gelen terör saldırısı nedeniyle giderek daha fazla köşeye sıkışıyor. Almanya’da Merkel’in açık kapı politikası giderek daha fazla eleştiriliyor, tepki topluyor. Dolayısıyla Merkel’in kendi ülkesinde mültecilere yönelik politikasını düzenlemesi ve sağlıklı yürütebilmesi için Türkiye ile AB arasındaki mülteci uzlaşısının iyi işlemesi gerekiyor. Peki, ne oldu da oyunun kuralları değişiyor mu endişesi yaşandı?
Hatırlanacağı üzere, Yunanistan’daki Yüksek Mahkeme 15 Temmuz sonrası Yunanistan’a kaçan 8 askerin Türkiye’ye iade edilmemesi yönünde karar alınca Türkiye’nin tepkisi oldukça sert olmuş, yürürlükte olan geri kabul anlaşmasının iptal edileceği söylenmişti. Bu durum yani Yunanistan ile Türkiye arasında giderek gerilen ilişkiler, mülteci uzlaşısını de riske sokuyor.
Merkel bir yandan yeni bir mülteci programı açıklayarak her ay Türkiye’den 500 Suriyeli mülteci alacağını belirtiyor. Bu programla birlikte Almanya'nın Türkiye'den alacağı mülteci sayısının gelecekte kayda değer bir oranda artması bekleniyor. Öte yandan eyalet başbakanları ile yaptığı toplantının ardından Almanya’ya kabul edilmeyen mültecilerin geri gönderilmesi sürecini hızlandıracağını açıklıyor. Görünen o ki mülteciler söz konusu olduğunda Merkel ince bir ipin üzerinde dengeyi bulmaya çalışıyor.
24 Eylül 2017 tarihinde yapılacak Almanya seçimleri öncesinde mülteci uzlaşısından duyulan memnuniyetsizlik, Merkel’in yeniden seçimleri kazanma şansını giderek azaltıyor. Mültecilerle ilgili memnuniyetsizliği en yüksek sesle dile getiren radikal sağ parti Almanya İçin Alternatif’in oylarının yüzde 12 civarına eriştiği, köklü siyasi partiler olan Sol Parti’yi, Yeşilleri ve Liberalleri geride bıraktığı görülüyor. Ancak Merkel’in asıl dişli rakibi AP başkanlığından istifa ederek Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) başına geçen Martin Schulz. Nitekim son açıklanan kamuoyu araştırmalarına göre, iktidara geldiğinden bu yana ilk defa Merkel’in partisi Hristiyan Demokrat Parti, SPD’nin gerisine düştü. Schulz’un oldukça tecrübeli bir politikacı olduğu biliniyor ancak henüz zaferini ilan etmek için oldukça erken.
Anketler, halkın Merkel’e olan güveninin halen yüksek olduğunu gösteriyor. Bu noktada, belki de Almanya’daki seçimlerin diğer ülkelerden farklı olduğunu ortaya koymak gerekiyor. Şöyle ki özel bir araştırma şirketinin 6 Şubat’ta açıkladığı araştırma sonuçları, Fransa’daki seçmenlerin yüzde 80’inin, Britanya’daki seçmenlerin ise yüzde 50’sinin “oyunun kurallarını değiştirecek bir lider” istediklerini gösteriyor. Alman seçmenler içerisinde bu oran sadece yüzde 21. Öte yandan Fransızların yüzde 70’i ve Britanyalıların yüzde 67’si düzeni yeniden sağlamak için ülkelerinin güçlü bir lidere ihtiyaç duyduğunu düşünüyor. Almanlarda bu oran sadece yüzde 34. Bu sonuçlar aslında Almanların Merkel’in liderliğinden çok da şikâyetçi olmadığını ortaya koyuyor.
2016 yılında Hannover’deki mini zirvede çekilen fotoğrafta ABD Başkanı Obama, Britanya Başbakanı Cameron, Fransa Başbakanı Hollande, İtalya Başbakanı Renzi ve Almanya Başbakanı Merkel birlikte sohbet ederken görülüyor. Aradan geçen yaklaşık bir yıllık süre içerisinde bu liderler birer birer görevlerinden ayrılırken ya da Hollande örneğinde olduğu gibi ayrılmaya hazırlanırken akıllara Merkel’in de veda edip etmeyeceği sorusu geliyor.
Çisel İleri, İKV Araştırma Müdürü