KÜRESEL GÜNDEM: Trump ve Transatlantik Güvenliğin Geleceği
Trump ve Transatlantik Güvenliğin Geleceği
ABD Başkanı Donald Trump’ın seçim kampanyası sürecinde NATO müttefiklerinin savunma harcamalarıyla ilgili sarf ettiği sözler, yeni ABD Başkanı’nın NATO’nun temelinde yer alan kolektif savunma ilkesine ve Kuzey Atlantik Paktı’nın meşhur 5’inci Maddesi’ne olan bağlılığı hakkında soru işaretleri yaratmıştı. Göreve gelmeden önce NATO’nun miadını doldurduğunu ve ittifakın kendisinin bir numaralı önceliği olan uluslararası terörizmle mücadelede gerekeni yapmadığını dile getiren Trump’ın, başkanlık döneminde bu yaklaşımı sürdürüp sürdürmeyeceği Avrupalı yetkililer tarafından merak ediliyordu. Avrupalılar, bu konularda ilk ipuçlarını yeni Beyaz Saray yönetimi yetkilileri tarafından şubat ayının ikinci yarısında gerçekleştirilen ziyaretlerde elde ettiler.
NATO’nun “Yüzde 2” Sorunsalı
Trump yönetiminin kilit isimleri, güvenlik konularının Davos’u olarak nitelendirilen Münih Güvenlik Zirvesi’ne katılmak üzere Atlantik’in diğer yakasındaydı. ABD Başkan Yardımcısı Michael Pence ve Savunma Bakanı James Mattis, yeni ABD Başkanı’nın transatlantik güvenlik bağlamında izleyeceği politikaya dair önemli mesajlar verdiler.
Yeni ABD yönetiminin ajandasındaki en önemli konu eşit yük paylaşımıydı. Trump yönetiminin NATO Savunma Bakanlarıyla 15 Şubat 2017 tarihinde gerçekleşen ilk karşılaşmasında da gündemde bu konu vardı. ABD Savunma Bakanı James Mattis’in “Amerikalı vergi yükümlüleri sizin çocuklarınızın gelecekteki güvenliğini sizden daha fazla önemsemeyi sürdürmeyecek” diyerek, Avrupalı müttefiklerin ortak savunmaya katkılarını artırmaması halinde ABD’nin, NATO’ya taahhütlerini azaltabileceği mesajını vermesi, NATO Savunma Bakanları Toplantısı’na damgasını vurdu. Avrupalı müttefiklerin savunmada daha fazla sorumluluk alması gerektiğinin altını çizen yeni Pentagon şefi, müttefiklerin savunma giderlerinin milli gelirlerinin yüzde 2’si olarak belirlenen eşik değeri tutturabilmeleri için bir yol haritası belirlemesi gerektiğinin altını çizdi. Mattis’in ültimatom niteliğindeki bu sözleri, Trump’ın kampanya dönemindeki söylemiyle aynı çizgideydi. Trump, Avrupalı müttefiklerin savunma harcamalarını artırmaya çağırmış ve ABD’nin harcamalarını artırmayan müttefikleri savunmayabileceği uyarısında bulunmuştu. NATO’nun üzerine kurulduğu değerleri hiçe sayarak, Kuzey Atlantik Paktı’nın 5’inci Maddesi’nin uygulanmasını maddiyata indirgeyen bu sözler ise Avrupalı müttefiklerde endişe yaratmıştı.
ABD tarafından Avrupalı müttefiklerin savunma harcamalarına getirilen eleştiriler yeni değil. 1970’lerden bu yana, ABD yetkilileri Avrupalı müttefiklerin ABD’nin güvenlik şemsiyesinden gerekli katkıyı sunmadan yararlanmasından şikâyet ediyor. Buna karşılık Mattis’in gelenekselleşen bu eleştiriyi dile getirirken ABD’nin NATO’ya bağlılığının koşullu olduğu imasını içeren sözleri, AB yetkililerinin duymaya alışık olmadığı bir üsluptaydı.
NATO müttefikleri, 2014 tarihli NATO Galler Zirvesi’nde, 2024’e kadar milli gelirlerinin en az yüzde 2’lik bölümünü savunma harcamalarına ayırma taahhüdünde bulunmuştu. Ancak bu taahhüdün pratikte karşılık bulduğunu söylemek zor. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle müttefiklerin savunma harcamaları azalışa geçmişti. 2008 yılında patlak veren küresel mali krizle birlikte uygulamaya koyulan kemer sıkma politikaları ise savunma harcamalarındaki kesintileri artırdı. ABD dışındaki NATO müttefikleri arasında yüzde 2’lik eşik değeri karşılayan ülkelerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Yalnızca Yunanistan, Britanya, Estonya ve Polonya milli gelirlerinin yüzde 2’sinden fazlasını savunmaya harcıyor. Avrupa ekonomisinin dinamosu Almanya ise milli gelirinin yalnızca yüzde 1,2’sini savunmaya ayırıyor. Avro Alanı borç krizinin etkisini hissettirdiği İspanya’nın ise savunmaya ayırdığı bütçe, milli gelirinin yüzde 1’inin altında (Bkz. Grafik 1). Çoğu AB ülkesinde kamuoyu savunma harcamalarının artırılmasına karşı. 2017’nin Almanya, Fransa ve Hollanda gibi ülkelerde seçim yılı olması da bunu zorlaştırıyor.
Grafik 1: NATO Müttefiklerinin Savunma Harcamalarının GSYH’ye Oranı
(2016, yüzde)
Kaynak: NATO
Soğuk Savaş yıllarından bu yana ABD’nin korumasına güvenen Avrupa’nın güvenliğini sağlama konusunda sorumluluk alma zamanı geldi. Her ne kadar savunma bütçeleri, geçtiğimiz yıl ilk kez 2006’dan bu yana artışa geçmiş olsa da, bu artış oldukça mütevazı. ABD’nin savunma harcamaları ise geriye kalan 27 NATO müttefikinin toplamından daha fazla. NATO’nun toplam savunma harcamalarının yüzde 70’ini (650 milyar dolar) ABD’nin karşılaması, ABD kamuoyunda Avrupalıların ABD’nin güvenlik şemsiyesinden bedavaya yararlandıkları algısı yaratıyor. Mattis’in belirttiği gibi, ABD’deki yeni siyasi realite, Avrupa ülkelerinin savunma yükünü ABD’nin üstlenmeye devam etmesinin kabul edilemez olduğu anlamına geliyor.
ABD Savunma Bakanı’nın Avrupalı müttefikleri kıtanın savunulmasında daha fazla sorumluluk almaya çağıran sözleri, farklı tepkiler aldı. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, savunma harcamalarının artırılması gerektiğini yinelerken, Almanya Savunma Bakanı Ursula von der Leyen de Vaşington’un isteğini adil bir talep olarak değerlendirdi. Mattis’in sözlerine en sert cevap, Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’den geldi. Juncker, ABD’nin mesajının yıllardır aynı olduğunu söyleyerek, bu tür dayatmalara karşı olduğunu dile getirdi. Modern politikanın artan savunma bütçelerinden ibaret olmadığı düşünen Juncker’e göre, AB’nin savunma ile birlikte kalkınma yardımı ve insani yardım konularında yaptıkları da hesaba katıldığında ortaya çıkan tablo farklı. Almanya Başbakanı ve AB’nin de facto lideri Merkel de Juncker’in argümanını destekleyen bir açıklama yaptı.
“Transatlantik Bağ Güçlü” Mesajı
Avrupalıların yeni Beyaz Saray yönetimiyle ikinci karşılaşması ise Münih Güvenlik Konferansı’nda gerçekleşti. ABD yönetiminin buradaki mesajı transatlantik bağın sarsılmaz olduğu ve transatlantik ilişkilerin ABD dış politikasının temel ilkesi olmaya devam edeceğiydi.
Konferansta Avrupa güvenlik politikası elitine hitap eden ABD Başkan Yardımcısı Michael Pence, Avrupalıların ABD’nin transatlantik güvenliğe olan bağlılığına ilişkin endişelerini gidermeye yönelik bir konuşma yaptı. ABD’nin Avrupa’nın savunulmasına ve transatlantik güvenliğe olan koşulsuz bağlılığını teyit etmesi açısından Başkan Yardımcısı Michael Pence’in Münih Güvenlik Konferansı’ndaki konuşması oldukça önemli mesajlar içeriyordu. Sözlerine, ABD Başkanı adına ABD’nin NATO’ya kayıtsız şartsız bağlı olduğunun altını çizerek başlayan Pence, transatlantik ittifakın Trump döneminde de ABD dış politikasının temel ilkesi olmaya devam edeceğini vurguladı. Avrupalı müttefiklerin savunma harcamalarını artırmaları gerektiğini yinelemesine karşın Pence’in söylemi, Savunma Bakanı Mattis’e kıyasla çok daha ılımlıydı.
ABD Başkanı Trump’ın NATO’nun miadının dolduğunu ilan etmesinden bir ay sonra gerçekleşen bu temaslar, yeni ABD yönetiminin önemli dış politika konularında izleyeceği pozisyona yönelik vereceği mesajlar açısından da merakla beklenmekteydi. “Önce Amerika” yaklaşımını dış politikasının merkezine alacağını belirten Trump, ABD’nin geleneksel ittifaklarına sıfır toplamlı oyun perspektifinden yaklaşabileceği izlenimini yaratmıştı. Trump’ın, NATO’nun geçerliliğini sorgulayan söylemi, Rusya Devlet Başkanı Putin’i öven açıklamaları ve ABD’nin Kremlin’e yönelik yaklaşımında yumuşayabileceği sinyalleri vermesi, Rusya sınırındaki müttefiklerde endişe yaratmıştı. Trump yönetimin kilit isimlerinin, ABD’nin transatlantik güvenliğe bağlılığını sürdüreceği yönündeki sözlerinin bu endişelerin giderilmesinde ne ölçüde etkili olduğu bilinmezliğini koruyor. Bu söylemin pratikte de hayata geçirilmesi gerekecek.
Trump Faktörü AB Savunma Politikası İçin Fırsat mı?
Trump’ın ABD Başkanı olarak göreve gelmesi ve AB’deki en büyük iki askeri güçten biri olan Britanya’nın üyelikten ayrılma kararı alması, AB’nin savunma alanında daha fazla sorumluluk almasını zorunlu hale getiriyor. Bu yönden, Trump ve Brexit kararı, AB’nin savunma politikasının gelişimi için önemli bir fırsat olarak algılanabilir. Brexit kararıyla birlikte, AB’nin savunma alanında başat bir rol üstlenmesine geleneksel olarak karşı çıkan Britanya’nın vetosu nedeniyle hayata geçirilemeyen ortak operasyonel karargâh kurulması gibi birtakım girişimlerin tekrar gündeme gelmesi muhtemel.
Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ve Ukrayna’ya müdahaleleri, mülteci krizi ve Avrupa topraklarına yönelik terör saldırıları, güvenliği AB’nin öncelik listesinde en üst sıraya taşıdı. AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini’nin Haziran 2016’da sunduğu Küresel Strateji, Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası’nın (CSDP) geliştirmesi için önemli parametreler içeriyor. Söz konusu belge, Brexit kararının hemen ertesinde açıklandığı için ilk etapta gereken ilgiyi göremediyse de, Trump’ın ABD Başkanı olarak göreve gelmesiyle tekrar gündeme geldi. Küresel Strateji’de ortaya koyulduğu gibi AB’nin güvenlik politikasını sırtını ABD’ye dayamadan uygulayacak kabiliyete ulaşması; yani “stratejik özerklik” elde etmesi gerekiyor.
Trump’ın Avrupa’nın, ABD’nin güvenlik şemsiyesinden bedava yararlandığı eleştirilerine cevaben AB’nin güvenliğini sağlama kabiliyetini geliştirmesi gerektiği aşikâr. AB ülkelerinin savunma sanayiinin entegrasyonu ve askeri kabiliyetlerin geliştirilmesine daha fazla yatırım yapmaları, bu doğrultuda atılması gereken adımların başında geliyor. Avrupa Komisyonu tarafından Kasım 2016’da sunulan savunma politikası kış paketi de bu doğrultuda bir dizi teklif içeriyor. Bunların anlamlı hale gelmesi ve hayata geçirilmesi için de Üye Devletlerin gerekli siyasi iradeyi göstermesi ve savunma bütçelerini artırmaları önem taşıyor.
Yeliz Şahin, İKV Kıdemli Uzmanı