NATO’nun Yeni Müttefiki Karadağ
Karadağ, 5 Haziran 2017 tarihinde, neredeyse on yıl kadar süren NATO üyeliği serüvenini tamamlayarak bayrağını yeni NATO Karargâhı’ndaki 28 müttefik ülkenin bayraklarının yanında dalgalandırmaya hak kazandı. Bu süreçte zorlu reformlara imza atan Karadağ’ın NATO üyeliği, Batı Balkanlarda istikrarın sağlanması yönünde önemli bir adım teşkil ediyor.
Karadağ’ın NATO Serüveni
Karadağ’ın NATO serüveninin başlangıcı, “Sırbistan-Karadağ” devlet birliğinden barışçıl şekilde ayrılarak bağımsızlığını ilan ettiği 2006 yılına dayanıyor. Bu tarihte Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşmeyi stratejik hedef olarak benimseyen Karadağ, Kasım 2006’da NATO’nun Barış için Ortaklık (PfP) girişimine katılım katılmıştı. Podgorica, Aralık 2009’da üyeliğe yönelik hazırlıkların yönlendirilmesi için ülkenin gereksinimlerine göre, danışmanlık ve pratik konularda destek sunan Üyelik Eylem Planı (MAP) kapsamına alındı. Aynı zamanda Aralık 2008’de AB üyeliği için başvuruda bulunan Karadağ, 2010’da aday ülke statüsü elde etti. AB tarafından belirlenen yedi kilit öncelikli alanda gerekli reformları yerine getirmesinin ardından 2012 yılında katılım müzakerelerine başlayan Karadağ, hâlihazırda katılım müzakerelerinde yol almaya devam ediyor. Karadağ müzakereye konu 35 fasıldan hukukun üstünlüğü konularını kapsayan 23 ve 24’üncü fasılların da aralarında bulunduğu 26 faslı müzakereye açmış, iki faslı ise kapatmış durumda. Bu süreçte, ordunun reforme edilmesi yönünde adımlar atan ve NATO misyonlarına katkı veren Karadağ, 2 Aralık 2015 tarihinde müttefikler tarafından NATO’ya katılım için davet edildi.
NATO bombalarının uzak olmayan geçmişte o dönemde Karadağ’ı da kapsayan Federal Yugoslavya’ya yağdığı düşünüldüğünde, NATO üyeliği Karadağ kamuoyu için siyasi olduğu kadar psikolojik ve duygusal bir boyut da içeriyordu. Kosova Savaşı sırasında NATO bombardımanına maruz kalan Karadağ’da, kamuoyunun NATO üyeliği konusunda bölünmüş durumda olması dikkat çekiyor. Nüfusun üçte birini oluşturan etnik Sırplar, Karadağ’ın NATO üyeliğine sıcak bakmıyor. Yapılan kamuoyu yoklamaları, halkın yüzde 47,3’ünün NATO üyeliğini desteklediğini, yüzde 31,1’inin ise karşı olduğunu ortaya koyuyor. Bu bölünmüşlüğü yansıtır şekilde NATO’ya Katılım Protokolü, 81 sandalyeli Karadağ Parlamentosunun Rusya yanlısı üyelerinin protesto ederek katılmadığı oturumda 46 oyla onaylanabildi. Karadağ, ittifaka Katılım Protokolü’nün imzalandığı 19 Mayıs 2016 tarihi itibarıyla katılımı bekleyen ülke statüsünde NATO’nun toplantı ve zirvelerine gözlemci olarak katılmaktaydı. NATO’ya Katılım Protokolü’nün parlamentoda ve müttefik ülkelerin parlamentolarındaki onay sürecinin tamamlanmasının ardından Karadağ, 5 Haziran 2017 tarihinde Vaşington Antlaşması’na resmen taraf oldu.
NATO Üyeliği: Nasıl?
Kolektif savunma örgütü NATO’nun “açık kapı politikası”, Vaşington Antlaşması’nın, üyeliğin ittifakın ilkelerini daha ileriye taşıyacak ve Kuzey Atlantik bölgesinin güvenliğine katkıda bulunabilecek tüm Avrupalı ülkelere açık olduğunu ortaya koyan 10’uncu Maddesi’ne dayanıyor. Yeni müttefiklerin NATO’ya kabulüne oybirliğiyle karar veriliyor.
Kuzey Atlantik Paktı’nın 1949 yılında 12 ülke tarafından akdedilmesinden bu yana NATO, üçü Soğuk Savaş sırasında gerçekleşen yedi genişleme dalgası sonucunda- 1952’de Türkiye ve Yunanistan’ın, 1955’te Batı Almanya’nın, 1982’de İspanya’nın, 1999’da Çekya, Macaristan ve Polonya’nın, 2004’te Bulgaristan, Romanya, Estonya, Letonya, Litvanya, Slovenya ve Slovakya’nın, 2009’da Arnavutluk ve Hırvatistan’ın ve son olarak da 2017’de Karadağ’ın dâhil olmasıyla- 29 ülkeye genişledi. Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından Eski Doğu Bloku ülkelerinden ittifaka üyelik yönünde yapılan talepler, NATO genişlemesinde de dönüşüme yol açtı ve -AB için 1993’te Kopenhag kriterlerinin geliştirilmesine yol açtığı gibi- NATO’yu da üyelik için şartlar belirlemeye yöneltti. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini NATO’ya dâhil eden bu genişleme dalgaları, Demir Perde’nin ortadan kalkmasının ardından Avrupa kıtasının yeniden birleşmesini temsil ediyordu. Eski Doğu Bloku ülkelerinin Avrupa-Atlantik kurumlarıyla birleşme hedefi doğrultusunda, NATO üyeliği ve AB üyeliği hedefleri el ele ilerledi. Bu nedenle NATO ve AB’nin genişleme süreçleri de neredeyse aynı yörüngede; doğuya doğru gerçekleşti.
Eylül 1995’te yayımlanan NATO Genişlemesi Araştırması’nda ortaya koyulduğu üzere, piyasa ekonomisine dayalı işleyen bir demokratik siyasi sistemin varlığı; azınlıklara eşit muamele; uyuşmazlıkların barışçıl yollardan çözümüne bağlılık; NATO harekâtlarına askeri katkı sağlama kapasite ve iradesine sahip olma ve demokratik sivil-asker ilişkileri ile kurumsal uygulamalara bağlılık, NATO’ya üyeliğin şartlarını oluşturuyor. NATO’ya katılım şartları, ittifaka katılmak isteyen ülkelerde güvenlik güçlerinin reforme edilmesi ve hukukun üstünlüğü alanındaki reformlar için katalizör görevi görüyor. İki kuruluş doğaları gereğiyle birbirinden oldukça farklı olmalarına rağmen, NATO’ya üyeliğin temel prensiplerinin büyük ölçüde AB’ye üyelik için belirlenen Kopenhag kriterleriyle örtüştüğü vurgulanması gereken bir husus. NATO’ya üyelik, askeri bazı kriterler içermesi, AB üyeliği kadar kapsamlı ve katı bir koşulluluğa bağlı olmaması ve kriterlerin esnek olması bakımından AB’ye üyelik sürecinden ayrılıyor. NATO üyeliğinin, sürecin esnek şekilde işletilmesi ve ABD’nin oynadığı öncü rol nedeniyle AB üyeliğinden daha hızlı gerçekleştiği dikkat çekiyor.
Hâlihazırda NATO’ya katılmak isteyen üç ülke bulunuyor: Bosna-Hersek, Gürcistan ve Makedonya. 1999 yılında MAP kapsamına alınan Makedonya’nın, NATO’ya dâhil olabilmesi için, komşusu Yunanistan ile arasındaki isim sorununa kabul edilebilir bir çözüm bulunması gerekiyor. Bilindiği üzere, Yunanistan Makedonya’nın NATO üyeliğini, AB ile katılım müzakerelerine başlaması konusunda yaptığı gibi Üsküp’ün “Makedonya” ismini kullanmasının aynı adı taşıyan kuzey bölgesinde hak iddiası taşıdığını gerekçe göstererek veto ediyor. 1995 yılında NATO’nun müdahale ettiği Bosna-Hersek’in ise MAP’ın devreye girebilmesi için taşınmaz savunma tesislerinin kayıt altına alınması konusundaki anlaşmazlığı çözüme kavuşturması gerekiyor. Bosna-Hersek’i oluşturan iki entiteden biri olan Bosna Sırp Cumhuriyeti’nin (RS) savunma tesislerinin devletin değil, entitenin kendi mülkü olduğunu savunması nedeniyle bu konuda çok fazla ilerleme sağlanabilmiş değil. 2008 NATO Bükreş Zirvesi’nde NATO üyelik perspektifi sunulan Gürcistan’ın durumu ise oldukça karmaşık. İttifaka üye olabilmek için gerekli reformları büyük ölçüde tamamlayan Gürcistan halen MAP kapsamına alınmayı bekliyor. Tiflis’in Gürcistan topraklarının tamamını etkin şekilde kontrol edememesi ve Abhazya ile Güney Osetya bölgelerinin de facto olarak Rusya’nın kontrolü altında olması, durumu daha da karmaşık hale getiriyor.
Karadağ’ın NATO Üyeliği ve Rusya’nın Balkanlardaki Etkisi
Karadağ’ın üyeliği Moskova’dan gelen tüm baskılara rağmen ittifakın açık kapı politikasını sürdürdüğü şeklinde yorumlandı. Kırım’ın ilhakı, Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne yönelik müdahaleleri ve NATO’nun doğu kanadındaki müttefiklere yönelik güç gösterileri nedeniyle Rusya ile ilişkilerin gergin seyrettiği bir ortamda gerçekleşen üyelik, Brüksel ile Moskova hattında gerilimi tırmandırma potansiyeline sahip. Balkan coğrafyasında Rusya’nın doğal müttefiklerinden biri olarak görülen Karadağ ile Rusya arasındaki ilişkiler, Podgorica’nın 2014 yılında Rusya’ya yönelik AB yaptırımlarına taraf olmasıyla gerilmişti. Aralık 2015’te NATO müttefikleri tarafından üyeliğe davet edilmesi, Kremlin’in tepkisini çekmiş; Rusya, Karadağ’ın NATO üyeliğinin iki millet arasındaki dostane ilişkilerle bağdaşmadığını açıklamıştı. Bu dönemde ültimatom niteliği taşıyan açıklamalarda bulunan Rusya Dışişleri Bakanlığı, Karadağ’ın NATO’ya taraf olması halinde misillemede bulunmaktan kaçınmayacağını ortaya koymuştu.
Karadağ’ın üyeliğe kabul edilmesi NATO genişlemesinin Moskova’nın baskılarına rağmen süreceği yönündeki kararlılığının bir göstergesi olarak yorumlanmasına karşın, ittifakın üyelik için sırada bekleyen ülkelerden Gürcistan’ı ve Moskova’nın baskısı nedeniyle 2010’da üyelik başvurusunu geri çekmek zorunda kalan Ukrayna’yı ileride üyeliğe kabul etmesi bu kadar kolay olmayabilir. Rusya’nın, arka bahçesinde yer alan ve Rus kökenli topluluklara ev sahipliği yapan iki ülkenin NATO’ya potansiyel üyeliğine olası tepkisinin, topraklarından 1300 kilometre uzaktaki Karadağ’ın üyeliğine tepkisinden çok daha sert olması beklenebilir.
NATO’nun Soğuk Savaş sonrası dönemdeki genişlemesinin, Rusya’nın geleneksel olarak kendi nüfuz alanı olarak tanımladığı coğrafyada gerçekleşmesi, Moskova tarafından NATO’nun Rusya’yı çevreleme politikası güttüğü şeklinde yorumlanıyor ve doğrudan tehdit olarak görülüyor. Bunun ötesinde, Kremlin’in son dönemde özellikle Karadağ, Sırbistan ve Bosna-Hersek içerisindeki RS başta olmak üzere Balkan coğrafyasındaki etkinliğini artırdığı görülüyor. Kırım’ın ilhakının ardından “Slav Ortodoks kardeşliği” ideolojisini dış politikasının merkezine alan Kremlin, Balkanlarda aşırı milliyetçi ve Batı karşıtı kesimlere destek veriyor. Karadağ’da Ekim 2016 genel seçimleri sırasında, dönemin Başbakanı Milo Dukanovic’i suikast düzenleyerek yerine Rusya yanlısı bir ismi getirme amacı taşıdığı iddia edilen darbe girişiminde Karadağ’ın NATO üyeliği sürecini sekteye uğratmak isteyen Kremlin’in parmağı bulunduğu iddiaları mevcut. Bu iddiaları kesin suretle reddeden Moskova ise ülkede oluştuğunu savunduğu “Rusya karşıtı histeriyi” kınadığını dile getiriyor.
Rusya’nın ülkede önemli ekonomik güce sahip olması konuyu daha da karmaşık hale getiriyor. Karadağ’a yapılan doğrudan yabancı yatırımların üçte birinin kaynağı olan Rusya, aynı zamanda ülkenin en önemli yatırımcısı konumunda. Karadağ’da 10 bine yakın Rus vatandaşı da ikamet ediyor. Ayrıca Karadağ’ın Adriyatik kıyıları Rus milyarderlerin gözde sayfiye yerleri arasında ve ülkeye gelen turistlerin üçte birini Ruslar oluşturuyor. Turizm ve gayrimenkul yatırımlarında da Rusların etkinliği dikkat çekiyor; ülkenin Adriyatik kıyılarındaki mülklerin yüzde 40’ı Rusların elinde bulunuyor. Tüm bu veriler, Rusya’nın ekonomik baskı uygulaması halinde Karadağ’ın ciddi anlamda etkilenebileceğini gösteriyor. Nitekim NATO’ya Katılım Protokolü’nün imzalanmasından iki gün sonra Rusya’nın Karadağ’dan şarap ithalatını üzümlerde pestisit maddeye rastlandığı gerekçesiyle yasaklaması, zamanlama açısından şüphe uyandırdı. Moskova’nın, daha önce Ukrayna, Gürcistan ve Moldova’nın Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşme yolunda adımlar attıkları veya bu ülkelerle diplomatik kriz yaşandığı dönemlerde benzer tedbirlere başvurmuş olması, Karadağ’dan şarap ithalatının siyasi nedenlerle yasaklandığı tezlerini güçlendiriyor. Rusya’nın Podgorica büyükelçisi iktidar partisinden bir milletvekilinin Moskova’da gözaltına alındığı gerekçesiyle geçtiğimiz haftalarda Karadağ Dışişleri Bakanlığına çağırılmıştı. Başbakan Duško Markovic’e göre, Kremlin’in elinde Rusya’ya girme yasağı getirdiği Karadağlı yetkililerin isimlerini içeren gizli bir liste bulunuyor.
Karadağ’ın NATO Üyeliğinin Önemi
Her ne kadar 2 bin kişilik bir orduya sahip olan Karadağ’ın NATO’ya katılımının askeri kabiliyetler anlamında büyük bir etki yaratması beklenmese de, Karadağ’ın üyeliği siyasi, jeopolitik ve sembolik açılardan önem taşıyor. Bir parantez açıp NATO müttefikleri arasında Karadağ’dan daha da küçük orduya sahip ülkeler bulunduğunu belirtelim; örneğin, İzlanda’nın bir ordusu yok, Lüksemburg’un ordusu ise bin askerden oluşuyor. 2010-2014 döneminde Afganistan’a asker göndererek NATO operasyonlarına katılan Karadağ’ın, ittifaka resmen katıldıktan sonra da küçük ancak sembolik önemi büyük görevler üstleneceği düşünülüyor. Hâlihazırda GSYİH’sinin 1,7’sini savunma harcamalarına ayıran Karadağ, 2024’e kadar NATO’nun yüzde 2’lik Galler Zirvesi hedefine ulaşma taahhüdünde bulunuyor.
Batı Balkan ülkesi mütevazı yüzölçümü ve askeri kabiliyetleriyle ters orantılı bir jeopolitik öneme sahip; üyelikle birlikte Karadağ’ın 293 kilometrelik kıyı şeridini de etkisine alan NATO, Adriyatik kıyılarındaki hâkimiyetini pekiştirmiş oldu. Böylece, İtalya’dan Yunanistan’a uzanan Adriyatik kıyıları Bosna-Hersek’in egemenliğinde bulunan 20 kilometrelik alan dışında NATO’nun operasyonel sahasına dahil olmuş durumda. Bir dönem Eski Yugoslav silahlı kuvvetlerinin kullandığı Bar ve Kotor’daki kilit limanların da NATO’nun gelecekteki askeri planlarına dahil edilebileceği düşünülüyor.
Sembolik açıdan, dışarıda yeni güvenlik tehditleri ve içeride de ittifakın kalbinde yer alan 5’inci Madde’yi açıkça benimsemekten kaçınan Beyaz Saray yönetiminin ortaya koyduğu sınamalarla karşı karşıya olan NATO’ya yeni bir müttefikin dâhil olması, NATO’nun imajı için de olumlu bir gelişme.
Tüm bunların ötesinde, en son 2009 yılında iki Batı Balkan ülkesini; Arnavutluk ve Hırvatistan’ı üyeliğe kabul eden NATO’nun, bir Batı Balkan ülkesini daha üyeliğe kabul etmesi, yirmi yıl kadar önce kanlı savaşlara sahne olan Batı Balkan coğrafyasının Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşmesi ve istikrara kavuşturulması yönünde atılmış önemli bir adım.
Yeliz Şahin, İKV Kıdemli Uzmanı