İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
16-30 HAZİRAN 2017

AB GÜNDEMİ: İç Siyasi Tartışmaların Gölgesinde Başlayan Brexit Müzakereleri

İç Siyasi Tartışmaların Gölgesinde Başlayan Brexit Müzakereleri

Birleşik Krallık ’ta 8 Haziran tarihinde gerçekleştirilen erken seçimlerden çok kısa bir süre sonra, 19 Haziran itibarıyla Birleşik Krallık AB ile Brexit müzakerelerine Brüksel'de başladı.  Ancak, müzakereler siyaseten oldukça zorlu bir döneme denk geliyor. Muhafazakârlar “sert Brexit” konusundaki ısrarlarını devam ettirirlerse  Brexit müzakerelerinin çok zorlu geçeceğini tahmin etmek güç değil. Mart 2019'da tamamlanması öngörülen görüşmelerde taraflar bir dizi zorlu konu üzerinde uzlaşma yolu arayacaklar.

Brexit Müzakereleri İç Siyasi Tartışmaların Gölgesinde Başlıyor

Hatırlanacağı üzere, Birleşik Krallık’ta 8 Haziran tarihinde gerçekleştirilen erken seçimlerin sonuçlarına göre iktidardaki Theresa May'in liderliğindeki Muhafazakâr Parti mecliste çoğunluğu kaybetti. Jeremy Corbyn'in İşçi Partisi sandalye sayısını ciddi şekilde arttırdı. Sonuçlara göre iktidardaki Muhafazakâr Parti 314, ana muhalefetteki İşçi Partisi 266 milletvekili çıkardı. Jeremy Corbyn liderliğinde İşçi Partisi milletvekili sayısını 34 sandalye artırdı. 2015’teki son seçimlerde Muhafazakâr Parti, 331 sandalye ile çoğunluğu elde ederken, İşçi Partisi 232 koltuk kazanarak ikinci olmuştu. Sandık sonuçlarına göre, ayrılıkçı İskoç Ulusal Partisi (SNP) de seçimin kaybedenleri arasında. SNP'nin milletvekili sayısı 22 azalarak 34'e düştü. Liberal Demokrat Parti (LDP) ise milletvekili sayısını 6 artırarak 14'e çıkardı. Brexit referandumunda yıldızı parlayan aşırı sağcı Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) ise seçim sonuçlarına göre milletvekili çıkaramadı.

Bu sonuca göre Theresa May liderliğindeki Muhafazakâr Parti tek başına iktidar için gerekli 326 milletvekiline ulaşamadı. Sandık sonuçları, Birleşik Krallık'ta bir koalisyon veya azınlık hükümeti ihtimaline işaret etti. Muhafazakâr Parti’nin parlamentoda çoğunluğu sağlaması için başka bir partinin desteğini alması gerekti. 12 vekilliğe sahip olan Liberal Demokrat Parti’nin Başkanı Muhafazakâr Parti veya İşçi Partisi ile birlikte çalışmayacaklarını açıklamıştı. Bu minvalde Muhafazakâr Parti, Kuzey İrlanda'daki Demokratik Birlik Partisi'yle (DUP) azınlık hükümeti için anlaşma sağladı. Varılan anlaşma uyarınca 10 milletvekili bulunan DUP, Avam Kamarası'ndaki oylamalarda Muhafazakâr Parti'ye destek verecek. Ancak iki parti bir koalisyon hükümeti kurmayacaktı.

Sonuçların May’in arzu ettiği şekilde tecelli etmemesi Brexit süreci ile ilgili birçok soru işaretini de beraberinde getiriyordu. Her şeyden önemlisi hükümet daha önce açıklanan tarih olan 19 Haziran’da müzakerelere başlayabilecek miydi? Görüşmelerin ertelenmesi veya planlandığı şekilde devam etmemesi yönünde bir beklenti hâkimdi. Ancak beklenenin aksine seçimlerden çok kısa bir süre sonra, 19 Haziran itibarıyla Birleşik Krallık AB ile Brexit müzakerelerine Brüksel'de başladı. 

Birleşik Krallık’ı Brexit Bakanı David Davis, AB'yi de Başmüzakereci Fransız Michel Barnier temsil ettiği müzakerelerin ilk turunda taraflar, öncelikler ve tarihler konusunda anlaşmaya vardı. Görüşmelerin AB'nin istediği gibi sıralı bir şekilde yapılması ve ilk etapta vatandaş hakları, sınır durumu ve ayrılığın mali faturasını kapsayan geri çekilme, ardından ilişkilerin geleceği ve son olarak da geçiş döneminin ele alınması planlanıyor. Hatırlanacağı üzere AB, görüşmelerin geri çekilme, ilişkilerin geleceği ve geçiş dönemi' olmak üzere üç aşamada ve sıralı bir şekilde yapılmasını önermişti. Birleşik Krallık ise özellikle geri çekilme ve ilişkilerin geleceği konuları başta olmak üzere tüm bu aşamaların paralel yürütülmesi gerektiğini savunuyordu. Bundan sonraki süreçte vatandaş hakları, finansal anlaşma, İrlanda gibi önemli konuların temel ilkeleri üzerinde anlaşmaya varılmasının ardından ise AB Konseyinin yeterli ilerleme kaydedildiğine karar vermesi durumunda iki taraf arasında gelecekteki ilişki, ticaret ve diğer konuların görüşülmesine geçilebilecek

Bir sonraki 17 Temmuz'da olmak üzere her ay bir hafta görüşme yapılması planlanıyor. Her şey takvime uygun şekilde ilerlerse, müzakerelerin iki yıl sürmesi ve Birleşik Krallık’ın Mart 2019'da AB’den ayrılması bekleniyor. Müzakerelerin iki yılda bitirilememesi durumunda tüm AB ülkelerinin rızasıyla müzakereler bir yıllığına uzatılabiliyor. Birleşik Krallık ve AB'nin iki yıl içinde bir anlaşma üzerinde uzlaşamaması ve tek bir AB ülkesinin bile müzakereleri uzatmama yönünde karar alması durumunda Birleşik Krallık AB ile hiçbir anlaşma yapamadan Birlik’ten ayrılabiliyor. Bununla beraber Birleşik Krallık hükümetinin müzakerelerin herhangi bir noktasında fikrini değiştirme ve ayrılıktan vazgeçme ihtimali bulunuyor. Eğer ayrılık gerçekleşirse, Birleşik Krallık AB'ye tekrar üye olmak istemesi durumunda diğer aday ülkeler gibi başvuru sürecinden geçmek zorunda. Takvimin Ekim 2018’de müzakerelerin sona ermesi, Mart 2019’a kadar geçen sürede Birleşik Krallık Parlamentosunun, AB Konseyinin ve AP’nin yapılan anlaşma üzerinde oylama yapması ile süreceği öngörülüyor. Müzakereler sonunda varılacak anlaşmanın AB tarafından kabul edilmesi için AB üyesi ülkelerin yüzde 72'sinin onayı gerekecek. Onay veren ülkelerin AB nüfusunun yüzde 65'ini temsil etmesi gerekiyor.

Seçimler Brexit Sürecinin Geleceğini Nasıl Etkileyecek?

Sonuçta, Birleşik Krallık’taki erken seçim sonuçlarının, Brexit müzakerelerinin başlaması üzerinde önemli bir etkisi olmayacağı kısa sürede anlaşıldı. Ancak müzakere masasında AB’nin karşısında May hükümetinin oturacak olması Brexit sürecinin geleceğini olumsuz yönde etkileyebilir.

Öncellikle, Birleşik Krallık müzakerelere siyaseten oldukça zorlu bir dönemde başlıyor. Muhafazakâr Partinin dışardan destek alarak bir azınlık hükümeti kurmuş olsa dahi güçlü bir müzakere pozisyonu oluşturması ve Parlamentodan Brexit ile ilgili herhangi bir mevzuatı geçirmesi oldukça zor. Parlamentonun desteğini almak zorunda olması da daha yumuşak bir Brexit müzakeresi yürütülmesi yönündeki tercihine uyum sağlamasını gerektirebilir. Şu anda Muhafazakâr Parti’den sonra en yüksek oyu alan iki parti Liberal Demokrat Parti ve İşçi Partisi Brexit sürecinin devam ettirilmesinden yana. Yani Brexit’ten cayma şeklinde bir gelişme beklenmiyor.  Ancak Brexit müzakerelerinin nasıl yürütüleceği ve AB ile ayrılma sonrasında yeni ilişkinin mahiyeti konusunda farklı düşünüyorlar. Bilindiği üzere “sert Brexitçi” olarak nitelendirilen May, AB ile üyeliğe dair bütün ilişkileri kesmek isterken, muhalefetteki İşçi Partisi ve Liberal Demokrat Parti, ülkede yaşayan AB vatandaşlarının haklarının korunması ve ortak pazara erişimin devamı gibi taleplerle "yumuşak Brexit’ten” yana tavır alıyordu.

Muhafazakârlar “sert Brexit” konusundaki ısrarlarını devam ettirirlerse sonuçta müzakerelerinin de çok zorlu geçeceğini tahmin etmek güç değil. Mart 2019'da tamamlanması öngörülen görüşmelerde taraflar vatandaş hakları, Brexit'in mali boyutu ve sınırlarla ilgili  bir dizi zorlu konu üzerinde uzlaşmaları gerekiyor.

Şüphesiz ki bu başlıklar içerisinde Birleşik Krallık'ta yaşayan AB vatandaşları ile AB ülkelerinde yaşayan Birleşik Krallık vatandaşlarının durumu müzakereleri en çok zorlayacak konu gibi görünüyor. Bu konu Birleşik Krallık'ta yaşayan 3,2 milyon AB vatandaşının yanı sıra AB'de bulunan 1 milyon civarında İngiliz vatandaşı olan toplam 4 milyon kişiyi ilgilendiriyor. AB, Birleşik Krallık'taki AB üyesi ülke vatandaşlarının haklarıyla ilgili konuların öncelikle çözüme kavuşturulmasını ve bunların güvence altına alınmasını istiyor. Mevcut durumda AB vatandaşları diğer üye ülkelerde olduğu gibi Birleşik Krallık'ta da yaşama, çalışma, eğitim ve sosyal yardımlardan faydalanabiliyor. Brüksel, bu hakların Brexit sonrasında da devam etmesi konusunda ısrar ediyor. AB, mevcut statünün kazanılmış hak olduğunu ve devam etmesi gerektiğini savunuyor. Birleşik Krallık ise Brexit müzakerelerinde AB ülkelerinden bu ülkeye gelen göçmenlerin sayısının kontrol altına alınmasını hedefliyor. Birleşik Krallık Başbakanı May ise bu konuyla ilgili olarak daha önceki açıklamalarında “cömert bir teklif” sunacaklarını ve “karşılıklılık ilkesinin” temel alınacağını söylüyordu.

May’in beklenen teklifi 22-23 Haziran tarihlerindeki AB Liderler Zirvesi’nde geldi ancak AB liderleri bunu yeterli bulmuyor. AB liderleri Birleşik Krallık’ın önerisini "beklentilerin altında" şeklinde niteleyerek bu konuda Brexit görüşmelerinin uzun süreceğinin mesajını verdiler. May’in teklifine göre, Birleşik Krallık'ta 5 yıl yasal şekilde ikamet eden AB üyesi 27 ülkenin vatandaşlarına "yerleşik statüsü" veriliyor. Bu yeni statüyle Birleşik Krallık'taki AB vatandaşları oturum, çalışma, sağlık, eğitim ve diğer sosyal haklardan faydalanabiliyor. Teklif, aynı haklar AB ülkelerinde yaşayan Birleşik Krallık vatandaşlarına da tanınırsa onaylanacak. Bu hakkın edinilmesi için gerekli 5 yıl sürenin hangi tarihte başlayacağı ise müzakere edilecek.

Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasındaki sınır da müzakereleri zorlayacak gibi görünüyor. Seçim öncesinde diğer iki konuya kıyasla nispeten daha az zorlu geçmesi beklenen bu mesele de artık DUP'nin yeni hükümetin kurulmasında önemli rol oynayacak olmasından dolayı daha sıkıntılı bir hal aldı. Hem AB hem de İngiliz hükümeti, Kuzey İrlanda ile İrlanda arasında sınırın yeniden çekilmesi ve pasaport kontrolü gibi düzenlemelerin sıkılaştırılmasını istemediklerini söylemişti. Ancak Brexit'in güçlü destekçilerinden biri olan DUP, Kuzey İrlanda'ya herhangi bir “özel statü” verilmesine karşı çıkıyor.

Britanya’nın AB’ye vermiş olduğu sözler karşılığında ödemesi gereken fatura da müzakerelerin bir diğer sıkı pazarlık konusu olacak. AB Londra’dan AB vatandaşlığından doğan tüm mali yükümlülüklerini yerine getirmesini istiyor. Birleşik Krallık’ın AB'den çıkışının mali boyutu ile ilgili şu ana kadar ortaya farklı rakamlar atıldı. AB, ilk etapta bu bedelin 60 milyar avro civarında olacağını söyledi. Ancak basında yer alan son haberlere göre bunun 100 milyar avroya kadar çıkabileceği belirtiliyor. Neticede bu “boşanma faturası” ayrılma sürecinde çetin konulardan birini bu oluşturacak.

Son olarak 22-23 Haziran 2017 tarihlerindeki AB Liderler Zirvesi’nde gündeme gelen Birleşik Krallık AB’den ayrıldıktan sonra, Avrupa Bankacılık Otoritesi (EBA) ve Avrupa İlaç Ajansı (EMA) gibi Londra'da yerleşik AB kuruluşlarının nereye taşınacağı konusu var. Fransa ve Almanya iki kuruluşa birden ev sahipliği yapmak istediğini belirtse de AB yetkilileri iki kurumun aynı şehre taşınmayacağını kaydetti. Toplamda binden fazla çalışanı bulunan kuruluşlara ev sahipliği yapmak isteyen aday ülkelerin 31 Temmuz'a kadar başvurularını tamamlaması gerekiyor. Başvuruların ardından Avrupa Komisyonu belirlenen kriterlere göre eylülde aday ülkelerin başvurularını değerlendirecek. Kasım ayında ise bu kurumların hangi ülkelere taşınacağına yönelik oylama yapacak.

Emre Ataç, İKV Uzman Yardımcısı