AB GÜNDEMİ: Macron ve “Cumhuriyet Yürüyüşü”: Fransa Seçimlerinin Tartışmasız Galibi
Macron ve “Cumhuriyet Yürüyüşü”: Fransa Seçimlerinin Tartışmasız Galibi
23 Nisan ve 7 Mayıs cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki heyecanlı çekişmenin ardından 11 ve 18 Haziran genel seçimleri de Fransa Cumhuriyeti için yeni bir dönemin başladığını gösteriyor. Siyaset deneyimi önceki Cumhurbaşkanı François Hollande’ın hükümetinde ekonomi bakanı olarak yer almasıyla sınırlı olan Emmanuel Macron, oldukça cesur adımlar atarak Fransız siyasal sisteminde “imkânsız” olanı başardı.
18 Haziran parlamento seçimi sonuçlarına göre, Macron’un Cumhuriyet Yürüyüşü (République en Marche!) Hareketi, 577 milletvekilli mecliste 308 sandalye elde etti. Genel seçimlerden önce ittifak kurduğu Demokrasi Hareketi (Modem) ise yüzde 2,33’lük oy oranıyla mecliste 42 sandalye kazandı. Seçim öncesi akıllıca bir hamleyle ittifak kuran Macron’un partisi aslında seçimlerde beklendiğinden daha fazla sandalye kazandı. Bu da demek oluyor ki Cumhuriyet Yürüyüşü milletvekilleri, Macron’un reformlarını herhangi bir partinin veya grubun desteğine ihtiyaç duymadan onaylayabilir. Bu durum, daha önce hiçbir seçime girmemiş bir aday ve partisi için Fransız siyasal tarihinde görülmemiş bir zafer olarak nitelendirilebilir.
BBC yazarı Hugh Schofield’a göre Macron, 1958’de Charles De Gaulle’ün Beşinci Cumhuriyet'i ilan etmesinden sonraki en büyük siyasi değişimin baş aktörü. Fransa’nın en genç cumhurbaşkanının zaferini doğru zamanda doğru hamleyi yapmaya borçlu olduğunu belirten analiz, Macron’un Fransa siyasi haritasını baştan çizeceğini belirtiyor.
Fransız Seçmenin Değişim Arayışı Macron’a Zafer Yolunu Açıyor
Fransa Cumhuriyeti’nin en genç lideri Emmanuel Jean-Michel Frédéric Macron, hem cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki hem de genel seçimlerdeki zaferini uyguladığı yenilikçi ve dengeli hamlelere borçlu. Kendi cesur hamlelerinin yanında vatandaşların Fransız siyasetine ve ekonomisine karşı duyduğu memnuniyetsizlik, Macron’un yolunu açan temel unsur. Son yıllardaki küresel değişimlerin ve krizlerin Fransa’daki yansıması vatandaşların ülkeyi yöneten siyasi ideolojileri reddetmesi şeklinde görüldü. Ülkedeki terör olayları ve yüksek işsizlik oranı başta olmak üzere sosyal politikalardaki aksaklıklar ve siyasi yolsuzluklar, Fransız seçmeni yeni siyasi arayışlara itti. Bu nedenle de cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turuna mevcut sorunlara sundukları çözüm önerileri en çok desteklenen iki aday geçmeyi başardı: yeni bir politik sima olan liberal Macron ile AB şüphecisi popülist Marine Le Pen. İki aday 1958’den itibaren ülkeyi yöneten merkez sağ ve merkez sol adaylarının yarattığı ideolojik boşlukları doldurdu.
Macron ve Le Pen, Cumhuriyet tarihinde görülmeyen bir ikili oluşturmanın dışında AB, ekonomi ve sosyal politikalar konularında birbiriyle çelişen çözüm önerileri sunmaları sebebiyle de oldukça sıra dışı bir yarış içindeydi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda düşük katılım oranı ve adayların birbirine yakın oy oranları, Fransız seçmenin de tek bir görüşe sahip olmaktan çok uzak olduğunu gösterdi. Bu anlamda, Fransız seçmenin AB, göç ve ekonomik kriz konularında birbirinden çok farklı fikirleri desteklediğini söylemek mümkün. Bunun dışında her iki seçimde de birçok seçmenin kullandığı veya kullanmak istemediği oy, mevcut sorunlara ve politikacılara olan tepkilerinden kaynaklandı.
Seçmenin kararsızlığının ve memnuniyetsizliğinin 11 ve 18 Haziran genel seçimlerinde de devam ettiği görülüyor (Bkz. Tablo 1). Cumhurbaşkanlığı yarışından elenen Cumhuriyetçiler ve Sosyalist Parti, parlamento seçimlerinde de başarı elde edemedi. Özellikle de son beş senedir ülkeyi yöneten Sosyalist Parti çok büyük bir hezimete uğradı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda sosyalist lider Benoît Hamon, oyların sadece yüzde 6,36’sını alarak aşırı solun adayı Jean-Luc Mélenchon’un (yüzde 19,58) çok gerisinde kalmıştı. Aynı şekilde Sosyalist Parti, genel seçimlerin ilk turunda kullanılan oyların yüzde 7,44’ünü, ikinci turunda ise yüzde 5,68’ini alarak mecliste yalnızca 30 sandalye almaya hak kazanabildi. Ortaya çıkan bu oy kaybında değişim ihtiyacının yanında 2012 yılından itibaren cumhurbaşkanlığı görevinde bulunan sosyalist François Hollande’ın düşük popülaritesinin de büyük bir etkisi olduğunu belirtmek gerekiyor. Kaybetme olasılığının yüksek olması nedeniyle cumhurbaşkanlığına ikinci kez aday olmayan Hollande, kendi döneminde yaşanan terör saldırılarının, artan işsizliğin ve sosyal politikadaki aksaklıkların bedelini ağır ödedi. Seçmenin mevcut sorunlardan sadece Hollande’ı değil aynı zamanda Sosyalist Parti’yi de sorumlu tuttuğu genel seçimlerde alınan düşük oy oranıyla kanıtlandı.
Tablo 1: 11 ve 18 Haziran Oy Oranları ve İki Tur Sonunda Kazanılan Sandalye Sayısı*
*Adaylar aşırı sol görüşten aşırı sağ görüşe doğru sıralanmıştır. Her iki turda belirtilen oy oranları kullanılan oylara göre hesaplanmıştır.
Kaynak: Fransa İçişleri Bakanlığı
Bununla birlikte Cumhuriyetçilerin cumhurbaşkanlığı yarışındaki yenilgisi, siyasi partiden ziyade François Fillon’un kişisel yenilgisi olarak görülüyordu. Genel seçimlerde kullanılan oyların ilk turda yüzde 15,77’sini ve ikinci turda yüzde 22,23’ünü alan Cumhuriyetçiler, mecliste 112 sandalye kazanarak bu görüşün doğruluğunu kanıtladı. Ancak yaşanan oy kaybının tüm sorumluluğunun Fillon’da olmadığını, seçmenin siyasi partinin mevcut politikalarını yetersiz bulduğunu, bu nedenle de yeni arayışlara yöneldiğini belirtmek gerekiyor.
Diğer yandan katılım oranlarının sırayla yüzde 48,70 ile yüzde 42,64 olduğu iki turlu genel seçim, seçmenin elindeki seçeneklerden de memnun olmadığını gösteriyor (Bkz. Tablo 2 ve Tablo 3). Macron’un partisi Cumhuriyet Yürüyüşü, ikinci turda kullanılan oyların yüzde 43,06’sını almış dahi olsa kayıtlı seçmenin sadece yüzde 16,55’i kendisini destekledi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turundan önce Le Pen’e karşı “cumhuriyet barajı” oluşturulmasıyla ilk turda yüzde 24 olan oy oranını ikinci turda yüzde 66’ya çıkardığı gibi Macron genel seçimde de "tepki oyları" sayesinde bir zafer kazandı. Katılım oranının düşüklüğü, karşısında daha güçlü bir adayın olmaması gibi etkenler, Beşinci Cumhuriyet’in 8’inci Cumhurbaşkanı Macron’un mecliste çoğunluk elde etmesini sağladı.
Tablo 2: Fransa Genel Seçimi Birinci Tur Katılım Oranları, 11 Haziran 2017
Kaynak: Fransa İçişleri Bakanlığı
Tablo 3: Fransa Genel Seçimi İkinci Tur Katılım Oranları, 18 Haziran 2017
Kaynak: Fransa İçişleri Bakanlığı
Sağ ve Sol İdeolojileri Birleştiren, Cinsiyet Eşitliğine Dayalı Kabine
7 Mayıs’taki yüzde 66’lık oy oranıyla Fransa Cumhuriyeti’nin 25’inci Cumhurbaşkanı seçilen Macron, 14 Mayıs günü Elysée Sarayı’nda düzenlenen bir törenle görevi François Hollande’dan devralmıştı. 15 Mayıs'ta başbakan adayını, 17 Mayıs’ta da kabinesini açıklayan Macron daha önce hiç görülmemiş bir şekilde sağ, sol ve merkezdeki ideolojileri bir araya getirdi. Genel seçimlere giderken oldukça akıllıca bir hareket olarak nitelendirilen bu karar, aynı zamanda Macron’un geniş bir yelpazedeki seçmene hitap etmek istediğini de gösterdi. Charles De Gaulle ve François Mitterrand’ın yolundan ilerlediğini söyleyen ve her fırsatta cinsiyet eşitliğine vurgu yapan Macron, vaatlerini yerine getirdiğini de kanıtlamış oldu.
7 Mayıs'ta açıklanan Ipsos/Sopra-Steria anketlerine göre Fransızların yüzde 61’i Emmanuel Macron’un mecliste çoğunluğa sahip olmasını istemediğini belirtmişti. Genel seçimlerden önce bu oranın Macron’un partisinin mecliste çoğunluğa sahip olmasının önünde büyük bir engel oluşturduğu ve Macron’un sağ ve sol dengesini çok iyi ayarlaması gerektiği yorumları yapılıyordu. Bu anlamda, Macron’un kendisine düşeni en iyi şekilde yaptığını söyleyebiliriz. Geniş bir politik yelpazede yeni yüzler, sivil toplum temsilcileri ve eşit sayıdaki kadın ve erkek bakanla kurulan kabine, yeni Cumhurbaşkanı'nın kendine özgü politik özelliklerini oldukça iyi yansıtıyordu. Macron’un taklitten uzak, kendi yolunda ilerleyen ve aynı zamanda eleştirileri dikkate alan tavrı, genel seçimlere giderken kendisine artı puan kazandırdı.
Bununla birlikte kabine seçimindeki akıllıca kararların anket sonuçlarını tersine çevirdiğini ve genel seçimlere kadar geçen sürede Fransızların fikrini değiştirmede etkili olduğunu söylemek pek mümkün değil. Nitekim seçim sonuçları incelendiğinde Cumhuriyet Yürüyüşü'nün, katılımın yüzde 48,70 olduğu ilk turda oy kullananların yüzde 28,21’inin oyunu almayı başardığı görülüyor. Bu oran, kayıtlı seçmenin sadece yüzde 13,73’ünü oluşturuyor. Aynı şekilde katılım oranının yüzde 42,64 olduğu ikinci turda da kayıtlı seçmenin sadece yüzde 16,55’i oyunu Macron’un partisinden yana kullandı.
Fransız seçmenin ortalama yüzde 83’ünün Cumhuriyet Yürüyüşü için oy vermediği düşünüldüğünde Macron’un önündeki beş yılda çok dikkatli hareket etmesi gerekiyor. L’Opinion gazetesinde cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra yayımlanan bir makalede, açık ara zaferine rağmen Macron zorunlu bir tercih olarak görüldüğü için kendisini “hassas” bir cumhurbaşkanlığı döneminin beklediği belirtilmişti. “Hassas” dönem riskinin mecliste 308 sandalye elde edilmesine rağmen devam edeceği düşünülüyor. Fransa’nın siyasi yapıtaşlarının yerinden oynadığı bir dönemde Macron, seçmenin isteklerine göre politikalarını şekillendirirken eş zamanlı olarak kendi siyasi ve ekonomik görüşleri odağında Fransız siyasal sistemini de baştan sona yenileyecek. Fransız siyasi değişiminin baş aktörü Macron’un meclisteki çoğunlukla Fransa’nın yanı sıra AB’nin krizlerle mücadelesinde etkili adımlar atıp atamayacağını ise zaman gösterecek.
Selvi Eren, İKV Uzman Yardımcısı