AB GÜNDEMİ: Trump’ın Korumacı Politikalarına Karşı Atak: AB-Japonya STA`sı
Trump’ın Korumacı Politikalarına Karşı Atak: AB-Japonya STA'sı
5 Temmuz tarihinde serbest ticaret anlaşması (STA) görüşmeleri için Brüksel’e giden Japonya Başbakanı Shinzo Abe, AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ve Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ile masaya oturdu. Taraflar, 7-8 Temmuz tarihlerindeki G20 Zirvesi’nden bir gün önce toplanan AB-Japonya Zirvesi'nde Ekonomik Ortaklık Anlaşması (Economic Partnership Agreement) adını taşıyan STA'yı imzaladıklarını açıkladı. ABD’nin 45’inci Başkanı Donald Trump’ın korumacılık politikalarına hız verdiği bir dönemde AB’nin Japonya ile STA imzaladığını duyurması, serbest ticareti teşvik etmeye yönelik stratejik bir adım olarak görülüyor.
AB-Japonya İlişkilerinde Yeni Dönem
2016 yılı verilerine göre, Japonya AB’nin 6’ncı, AB Japonya’nın Çin ve ABD’den sonraki 3’üncü ticaret ortağı olurken iki taraf beraber küresel GSYH’nın üçte birini, küresel ticaretin ise beşte birini oluşturuyor (Bkz. Grafik 1, Tablo 1). Birbiri için bu derece önemli ticari ortaklar arasında imzalanması planlanan STA müzakereleri dönemin Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso, Avrupa Konseyi Başkanı van Rompuy ve Japon Başbakanı Shinzo Abe tarafından 25 Mart 2013’te resmen başlatılmıştı. Müzakerelerin 18’inci görüşmesini bu yılın nisan ayının başında Tokyo’da gerçekleştiren taraflar, Trump’ın ilk kez katılacağı 7-8 Temmuz tarihlerindeki G20 Zirvesi’nden bir gün önce anlaşmayı imzaladıklarını açıkladı.
Müzakereler devam ederken ortaya koyulan ve başarılı bir anlaşmanın olası etkilerini belirten analizler, AB ile Japonya arasında imzalanacak STA’nın ikili ticari ilişkileri önemli bir oranda artıracağını öngörüyordu. AB’nin Japonya’ya olan ihracatını yüzde 32,7, Japonya’nın AB’ye olan ihracatını ise yüzde 23,5 oranında artıracağı düşünülen anlaşma bu nedenle her iki taraf için çok büyük önem taşıyor.
Grafik 1: AB ve Japonya GSYH (milyon dolar)
Kaynak: OECD (2016 verileri)
Tablo1: AB’nin 2016 Yılındaki İlk 10 Ticaret Ortağı
Kaynak: Eurostat
AB ile Japonya’nın ikili ticari ilişkilerinde hangi alanların ön planda olduğuna bakacak olursak ilk olarak karşımıza AB’nin Japonya’ya ihracatının yüzde 31,3’ünü ve Japonya’nın AB’ye ihracatının yüzde 66,7’sini oluşturan makine ve ulaşım teçhizatı çıkıyor. AB’nin Japonya’ya olan ihracatının sonraki ayaklarını ise yüzde 14 ile kimyasal ürünler ve yüzde 11 ile tarımsal ürünler oluşturuyor. İmzalanan STA ile AB ve Japonya 2019’un başından itibaren tarım ve sanayi ürünlerindeki kotaları tamamen kaldırmayı veya azaltmayı taahhüt ediyor. Diğer yandan, Avrupa’dan ihraç edilen bazı ürünlerde (örneğin şarap) kotalar derhal kaldırılırken, makarna ve çikolata gibi ürünlerin kotaları 10 yıla yayılan bir zamanda aşamalı olarak kaldırılacak. Bununla birlikte Japonya’dan Avrupa’ya gelen arabalar için yüzde 10 kota indirimi yapılması karar alındı ve kotaların tamamen kaldırılması için 7 yıllık bir zaman dilimi belirlendi.
Japonya Dışişleri Bakanı Fumio Kishida yaptığı açıklamada AB ile imzalanan STA’nın gelişmiş ülkeler arasındaki en büyük serbest ticaret bölgesini oluşturacağına inandığını belirtti. Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk, milliyetçi ve ayrılıkçı politikaların yeniden revaçta olduğu düşünülse de kendilerinin aksini kanıtlayacağını dile getirdi. Anlaşmanın “güçlü bir mesaj” niteliğinde olduğunu vurgulayan iki taraf da serbest ticaretin korumacılıktan çok daha fazla ekonomik ve politik kazanç getirdiğini herkese kanıtlamaya kararlı gibi görünüyor.
Yenilmeye Mahkûm Korumacı Politikalar
25 Mart’ta Roma Antlaşması’nın 60’ıncı yılını kutlayan ve 27 üyesiyle geleceğini yeniden şekillendirmeyi taahhüt eden AB, daha güçlü olmayı hedefliyor. Brexit, Trump’ın zaferi, mülteci akınları ve terör saldırıları AB’nin başarısına olan şüpheleri ve memnuniyetsizlikleri artırmış olsa da AB kurumları krizi fırsata çevireceklerinin altını çiziyor ve vatandaşlarına umut vermeye çalışıyor. Bu anlamdaki çalışmaların çok yönlü olması ve eş zamanlı ilerlemesi gerektiğinin farkında olan AB liderleri hem Üye Devletler hem de AB bünyesinde siyasi, ekonomik ve sosyal konularda çalışmalarını sürdürüyor. Krizlerin yanında Avrupa vatandaşlarının AB’yi gittikçe daha fazla sorgulamasına neden olan popülist ve AB şüpheci görüşler, ekonomik ve siyasi tedbirlerin yanında güven tazelemenin de gerekli olduğunu ortaya çıkarıyor. Bu da demek oluyor ki AB, farklı politika alanlarında savunduğu değerlerin olumlu sonuçlar doğurduğunu kanıtlamalı.
Bu anlamda korumacı ve milliyetçi dalganın hem siyasi hem de ekonomik olarak güç kazanmasına karşı olan AB, krizlerin çözümünde tek etkili yöntemin daha fazla liberalleşme olduğunu savunuyor. Siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel olarak liberal değerleri benimseyen AB, serbest ticaret anlaşmalarıyla kotaların azaltılmasına büyük bir önem veriyor. Bu nedenle müzakerelerine 2013 yılında başlanan; ancak ilk zamanlarda ne AB ne de Japonya için önceliği olmayan anlaşmanın zamanlamasının tesadüfi olmadığını da belirtmek gerekiyor. ABD Başkanı Trump’ın “Önce Amerika” mottosuyla TTIP ve Paris Anlaşması gibi birçok uluslararası anlaşmayı askıya almasının küresel anlamda ciddi sorunlar doğuracağı düşünülüyor. Krizlerle mücadelede çözümü küreselleşen değerlere karşı korumacı ve milliyetçi politikalarda arayan Trump, AB üyesi ülkeler başta olmak üzere birçok ekonominin ABD dışındaki alternatiflere yönelmesine ve yeni işbirlikleri oluşmasına neden olacak gibi gözüküyor.
10 Mayıs’ta “Küreselleşmeyi Yönetmek” isimli bir rapor yayımlayan Avrupa Komisyonu küreselleşmenin artı ve eksilerini betimlerken korumacı politikaların yenilmeye mahkûm olduğunu da vurguladı. Raporda verilen en çarpıcı örneklerden biri 1929 Büyük Buhranından sonra uygulanan sıkı korumacı politikalar. “Koruma” amaçlı uygulanan bu politikaların tek yaptığının 2’inci Dünya Savaşı’na giden sürecin yolunu açmak olduğu eleştirisi yapılan rapora göre hatalardan ders almak gerekiyor. Aynı şekilde günümüzde de sosyal kutuplaşma, işsizlik ve terör başta olmak üzere birçok krizle boğuşulurken AB liderleri, korumacı politikaların işleri daha da kötüleştireceğine inanıyor. Avrupa Komisyonu Başkanı Juncker’in 6 Temmuz’da imzalanan STA’dan sonra söylediği “korumacı politikalar hiç kimseyi korumuyor” sözü de aslında AB’nin bu konudaki görüşünü yansıtıyor. Bu anlamda AB’nin Trump ile sembolik bir savaş içerisinde olduğunu söylemek mümkün; çünkü haklı çıkacak taraf ileriki dönemlerde ekonomik ve siyasi liderlik konusunda artı bir puan elde edecek. Dış dünyaya karşı kendini kapatmanın ne iş dünyası ne de küresel ekonomi için iyi olduğunu söyleyen Juncker, AB ile Japonya arasındaki ittifakın serbest ticaret standartlarını belirleyeceğini de ekliyor.
26-27 Mayıs’ta İtalya’da gerçekleşen G7 Zirvesi’nde Trump’ın terörle mücadele dışındaki konularda takındığı uzlaşmacı olmayan tavrı G7’nin fiili olarak G6 haline dönüştüğü yorumlarına neden olmuştu. Zirve’nin ardından Almanya Şansölyesi Merkel’in de “başkalarına tümüyle güvenebileceğimiz zamanlar bir parça geride kaldı, biz Avrupalılar kendi kaderimizi gerçekten elimize almalıyız” şeklindeki açıklaması da AB liderleriyle Trump arasındaki ayrımın derinleştiğini gözler önüne sermişti. Merkel’in sözlerinin AB liderlerinin tavrını ortaya koyduğunu ve krizlerle mücadelede ABD’den yardım beklenmeyeceğini ifade ettiğini söyleyebiliriz. Bu nedenle dünyanın en büyük 20 ekonomisini Hamburg’da bir araya getiren G20 Zirvesi öncesi AB’nin somut adımlar atması G7 Zirvesi’nden bir ders alındığını gösteriyor. Dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi Japonya ile ticari kotaları aşamalı olarak kaldırmaya yönelik bir anlaşmanın imzalanması Trump’ın çatışmacı ve izole politikalarına karşı yeni alternatifler bulunduğunu da ortaya koyuyor. Sarsılan imajını yeniden güçlendirmeye çalışan AB, savunduğu liberal ve çok kültürlü değerlerin en iyi ekonomik ve politik çözümler sunduğunu da kanıtlayacak gibi görünüyor.
Selvi Eren, İKV Uzman Yardımcısı