Berlin’den Trieste’ye: Batı Balkanlar İçin Berlin Süreci Mercek Altında
AB üyeliği için sırada bekleyen altı Batı Balkan ülkesinin (WB6) liderleri, 12 Temmuz’da İtalya’nın ev sahipliğinde Trieste’de düzenlenen Batı Balkan Zirvesi’nde AB üyesi mevkidaşlarıyla “Berlin süreci” kapsamında dördüncü kez bir araya geldi. Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in fikir babası olduğu Berlin süreci, 2014 yılında, genişleme politikasının AB’nin öncelikler listesinde alt sıralara gerilediği bir dönemde hayata geçirilmişti. Hatırlanacak olursa, Avrupa Komisyonu Başkanı seçilen Jean-Claude Juncker’in, yeni Komisyonun görev süresi boyunca AB’nin yeni bir genişlemeye tanıklık etmeyeceğini açıkça telaffuz etmesi, genişleme politikası kapsamındaki ülkelerde rahatsızlık yaratmıştı. Bunun üzerine, Berlin süreciyle; gerek AB’nin genişlemeye olan bağlılığını teyit etmek gerekse bölge ülkelerine reform sürecinde destek vermek ve aralarındaki ikili sorunların çözüme kavuşturulmasını teşvik etmek amacıyla 2018 yılına uzanan dört yıllık bir çerçeve çizilmişti.
AB’nin bölgeyle angajmanında öncü rol oynayan üye ülkeleri; Almanya, Avusturya, Birleşik Krallık, Fransa, Slovenya ve Hırvatistan’ı Batı Balkan ülkeleriyle en üst temsil düzeyinde, yıllık zirvelerde buluşturan Berlin süreciyle somut olarak hedeflenen ise Arnavutluk, Bosna-Hersek, Karadağ, Kosova, Makedonya ve Sırbistan halklarının günlük yaşamlarının iyileştirilmesi ve AB üyeliğine yönelik reformların desteklenmesinde sonuç elde edilmesi. 28 Ağustos 2014 tarihinde düzenlenen zirve ile start alan Berlin süreci, 2015’te Viyana’da, 2016’da ise Paris’te gerçekleştirilen zirvelerle sürmüştü. Bölgede ulaşım bağlantılarının ve altyapısının güçlendirilmesini merkeze alan Berlin süreci kapsamında geçmiş yıllarda gerçekleşen zirvelerde, Batı Balkan ülkelerinin liderleri reformları sürdürme ve aralarındaki ikili uyuşmazlıkları, komşularının AB üyeliği sürecinde kötüye kullanmama sözü vermişlerdi.
Berlin süreci çerçevesinde bir sonraki zirvenin önümüzdeki yıl Birleşik Krallık’ın ev sahipliğinde gerçekleştirilmesi planlanıyor. Londra’nın zirvenin bir sonraki adresi olarak seçilmesi, 2019 yılında AB üyeliğinden ayrılmaya hazırlanan Birleşik Krallık’ın Batı Balkan ülkeleriyle angajmanını ve bölgedeki istikrarlaştırıcı rolünü sürdürmede kararalı olduğunun bir göstergesi.
Trieste Zirvesi’nde Öne Çıkanlar
Siyasi konulardan çok, somut projelere ve işbirliği olanaklarına odaklanan Trieste Zirvesi’nin gündeminde; bağlantıların artırılması, bölgesel ekonomik kalkınma ile toplumlar arası etkileşim konuları yer aldı. Batı Balkanların yatırımcılar için daha cazip hale gelmesini sağlamak amacıyla ileride AB Tek Pazarı ile entegre olabilecek nitelikte bir ortak pazarın “Bölgesel Ekonomik Alan” (Regional Economic Area) adı altında oluşturulmasına yönelik eylem planının kabul edilmesi ile ulaşım ağlarını güçlendirerek bölge ülkeleri arasındaki bağlantıları iyileştirmeyi ve bölgeyi AB’ye daha da yakınlaştırmayı hedefleyen Ulaştırma Topluluğu Antlaşması’nın imzalanması, Trieste Zirvesi’nden öne çıkan pratik sonuçları oluşturdu. Zirvede, yeni altyapı, enerji ve ulaştırma projeleri ile KOBİ’lere yönelik finansman olanakları da açıklandı. Berlin sürecinin odağında yer alan bağlantıların artırılması hedefi doğrultusunda 500 milyon avro değerinde yedi yeni ulaşım projesinin AB eş finansmanıyla hayata geçirilmesi de zirvede karara bağlandı.
Oluşturulması planlanan Bölgesel Ekonomik Alan ile bölge ülkeleri arasında nitelikli işgücünün, malların, hizmetlerin ve sermayenin engelsiz dolaşabileceği bir alanın ve 20 milyon nüfuslu bir tek pazarın oluşması hedefleniyor. Bu doğrultuda, zirvede; ticaret, yatırımlar, hareketlilik ve dijital pazar olmak üzere dört bileşene sahip çok yıllı eylem planı liderler tarafından kabul edildi. Ticaret alanında, bölge ülkeleri 2007 yılında hayata geçirilen Orta Avrupa Serbest Ticaret Anlaşması’nın (CEFTA) ticaretin kolaylaştırılması, hizmet ticareti ve anlaşmazlıkların halli boyutlarının güçlendirilmesi hedefleniyor. Bölge ülkeleri; yatırımlar konusunda, ortak bir yatırım gündemi oluşturma ve bölgesel pazarın yerel ekonomilere getirilerini azami düzeye çıkarabilmek için özel sektörün gelişimini teşvik etme taahhüdünde bulundular. Hareketlilik alanında ise profesyonel niteliklerin karşılıklı tanınmasına yönelik bölgesel anlaşmalar ile nitelikli işgücü, öğrenciler, araştırmacılar ve akademisyenlerin hareketliliğinin önündeki engellerin kaldırılması konusunda anlaşmaya varıldı. Dolaşım, siber güvenlik ve veri koruma alanlarını kapsayan dijital pazar boyutunda ise bölgedeki dijital beceri ihtiyacının karşılanması hedeflendi. İlerleyen dönemde Batı Balkan ülkeleri arasında mobil dolaşım ücretlerinin kaldırılması da hedeflenenler arasında. Zirveye konuk olarak katılan bir diğer Balkan ülkesi; Bulgaristan da 2018 yılının ilk yarısında üstleneceği AB Dönem Başkanlığı sürecinde bu konuda girişimde bulunmaya hazırlanıyor.
Belgrad’ın destek verdiği tek pazar fikri özellikle Arnavutluk ve Kosova’da bazı çevrelerde Sırbistan’ın domine ettiği “yeni bir Yugoslavya yaratma girişimi” olarak algılanarak kuşku uyandırdı. Bu algının önüne geçmek için Mart 2017’de gümrük birliği hedefiyle ortaya koyulan bu girişim gözden geçirilerek Bölgesel Ortak Alan adıyla yeniden tasarlandı. Öte yandan AB’nin bu girişimleri, Birliğin bölgeye yaklaşımında üyelik perspektifi dışındaki işbirliği seçeneklerini değerlendirdiğine dair soru işaretlerini de artırmış durumda. Avrupa Komisyonu yetkilileri ise bölge ülkeleri için AB üyelik perspektifinin halen geçerli olduğunu; bu adımların bölgeyi AB üyeliğine hazırlamayı hedeflediklerini vurguluyor.
Batı Balkan ülkelerindeki çözüme kavuşturulmamış uyuşmazlıklar, bölgesel işbirliğini teşvik etmek üzere kabul edilen söz konusu girişimlerin hayata geçirilmesini zora sokabilir. Örneğin; Bosna-Hersek iç meseleler yüzünden Trieste Zirvesi’nde imzalanan Ulaştırma Topluluğu Antlaşması’na taraf olamadı. Ülkeyi oluşturan iki entiteden biri olan Bosna Sırp Cumhuriyeti’nin (RS), ulaştırmanın devlet düzeyindeki hükümetin değil, entite düzeyindeki hükümetin yetki alanında olduğu gerekçesiyle bu alandaki uluslararası platformlarda entitelerin rotasyonlu şekilde temsil edilmesi yönünde sunduğu önkoşullar, Bosna-Hersek’in uluslararası arenada tek sesle konuşması gerektiğini savunan devlet düzeyindeki hükümet ve diğer entite olan Bosna-Hersek Federasyonu (FBiH) tarafından reddedildi. Bosna-Hersek’teki ulaşım projeleri için ayrılan 45,9 milyon avro tutarında mali yardımı da riske atan bu adım, Avrupa Komisyonunun tepkisini çekti. Öyle ki, Avrupa Komisyonunun Ulaştırmadan Sorumlu Üyesi Violeta Bulc ülkeye yapmayı planladığı ziyareti iptal etme kararı alırken, Komisyonun Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn da Bosna-Hersek siyasi liderliğine hitaben eleştiri dolu bir mektup kaleme aldı.
Batı Balkanlar Yeniden AB’nin Gündeminde
2016 Paris Zirvesi’nden bu yana Batı Balkan coğrafyasında etkili olan bazı dinamikler, bölgenin “Avrupa’nın barut fıçısı” olarak anıldığı günleri anımsattı. Kremlin’in bölgeye müdahalelerini artırması, bölge ülkeleri içerisinde artan aşırı milliyetçi söylemler, bu ülkeler arasında yükselen tansiyon ve kötüleşen komşuluk ilişkileri AB tarafından da endişeyle karşılanmıştı. Makedonya’da kısa süre öncesine kadar etkili olan siyasi kriz, Sırbistan ile Kosova arasında “Kosova Sırbistan’dır” sloganlı tren hadisesi nedeniyle tırmanan gerginlik, Karadağ’da yaşanan darbe girişimi, Arnavutluk’ta muhalefet ile iktidar partisi arasında yaşanan gerilim ve Bosna-Hersek’teki iki entiteden RS’nin Dayton Anlaşması’yla oluşturulan düzeni tehlikeye atan adımları, Batı Balkanların alarm verdiği görüşünü güçlendirmişti. Öyle ki, AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, Mart 2017’de bölgeye gerçekleştirdiği ziyaret sonrasında Batı Balkanların büyük güçler arasında jeopolitik mücadelenin yaşandığı satranç tahtasına dönüşme riskini açıkça ifade etmişti. Zayıf ekonomiler, inşası tamamlanmamış demokratik kurumlar, toplumsal kutuplaşma, hukukun üstünlüğü ve temel haklar konularındaki eksikliklerle karakterize edilen bölgede bu yaşananlar, son aylarda normalleşme belirtileri gösterse de bölgede durum kırılgan seyrediyor.
Bölge ülkeleri AB ile bütünleşme sürecinin farklı aşamalarında: Karadağ ve Sırbistan müzakere yürüten aday ülkeler; Arnavutluk müzakerelere başlayabilmek için gerekli koşulları karşılamaya çalışıyor. Aday ülke Makedonya, Yunanistan ile arasındaki isim sorunu nedeniyle halen AB’nin bekleme odasında. AB’ye üyelik başvurusunu geçtiğimiz yıl sunan Bosna-Hersek Komisyonun görüşünü bekliyor. Beş üye ülkenin tanımadığı Kosova ise üyelik için ön koşul kabul edilen İstikrar ve Ortaklık Anlaşması’nın geçtiğimiz yıl yürürlüğe girmesinin ardından vize serbestliği elde edebilmek için gerekli kriterleri karşılamak zorunda.
Berlin süreci, AB’de genişleme yorgunluğunun etkili olduğu ve AB’nin Avrupa projesinin geleceği konusunda zorlu kararları da beraberinde getiren çoklu krizlerle meşgul olduğu bir dönemde, Batı Balkanları yıllık zirvelerle tekrar AB’nin gündemine taşıması açısından önemli; ancak, AB’nin bölgeyle angajmanı için yeterli değil. Sürecin, bütün üye ülkeler tarafından sahiplenilmesi ve AB’nin elindeki bütün araçlarla desteklenmesi büyük önem taşıyor. Yeni küresel stratejisini bir yıl önce açıklayan ve güvenlik ve savunma alanında daha etkili bir aktör olabilmek için girişimlerini artıran AB şüphesiz bu konudaki en önemli sınavı ön bahçesi olan Batı Balkanlarda verecek. Birliğin kendi istikrarı ve güvenliği açısından hayati öneme sahip bu coğrafyada hata yapma şansı bulunmuyor.
Yeliz Şahin, İKV Kıdemli Uzmanı