İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni

TÜRKİYE-AB GÜNDEMİ: Almanya Seçimlerine Geri Sayarken Türkiye-AB İlişkileri

Almanya genel seçimleri öncesinde Türkiye-Almanya ilişkileri en gergin dönemlerinden birini yaşıyor. Akıllardaki soru, bu gerginliğin Türkiye-Almanya ve Türkiye-AB ilişkilerinde ne gibi kalıcı etkilerinin olacağı.
TÜRKİYE-AB GÜNDEMİ: Almanya Seçimlerine Geri Sayarken Türkiye-AB İlişkileri

Almanya Seçimlerine Geri Sayarken Türkiye-AB İlişkileri

24 Eylül 2017 tarihinde Almanya’da gerçekleştirilecek federal seçimler yaklaşırken Türkiye ile Almanya arasındaki gerginliğin tırmandığı, bunun sadece ikili ilişkilerle sınırlı kalmayarak Almanya tarafından Türkiye-AB ilişkilerine taşınmaya çalışıldığı görülüyor. Gerilimin en yüksek noktası ise 3 Eylül 2017 tarihinde Almanya’da seçimlerin en güçlü iki rakibi, dördüncü defa başbakan seçilmek için yarışan Hristiyan Demokrat Parti (CDU) lideri Angela Merkel ile Sosyal Demokrat Parti (SPD) lideri Martin Schulz’un karşı karşıya geldiği televizyondaki tartışma programında, her ikisinin de seçilmeleri halinde Türkiye ile müzakereleri durduracağını ifade etmeleriydi. Hâlihazırda Türkiye ve Almanya’yı ekonomik, ticari, kültürel, sosyal, tarihsel pek çok bağ birbirine yakın olmaya iterken giderek artan bu gerginliğin sebeplerini sadece müzakereleri durdurma söylemlerine indirgemek mümkün değil.

Aslına bakılırsa güçlü tarihi bağlar ve Almanya’da ikamet eden Türkiye kökenli 3 milyona yakın kişi dışında iki ülke ekonomik açıdan da güçlü birer ortak. Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) son açıkladığı dış ticaret verilerine göre, temmuz ayında Almanya en fazla ihracat yapılan ülke oldu. Yaşanan siyasi gerginliğe rağmen Almanya’ya yapılan ithalat 1 milyar 215 milyon dolara ulaştı. 2017 yılının ilk yedi ayında ise toplam 8 milyar 442 milyon dolar ihracat ile Almanya birinci sırada geliyor. Yine aynı dönemde 11 milyar 323 milyon dolar ile Almanya ithalatımızda da ikinci sırada yer alıyor.

Almanya, Türkiye’nin en önemli ticaret ortaklarından biriyken Almanya İstatistik Ofisinin (Statistisches Bundesamt) ağustos ayında yayımlanan verilerine göre, Türkiye Almanya’nın en fazla ihracat yaptığı ülkeler sıralamasında 15’inci, en fazla ithalat yaptığı ülkeler sıralamasında ise 16’ncı sırada yer alıyor. Türkiye’ye 2017 yılının ilk altı ayında giren doğrudan yabancı yatırımlara bakıldığında ise AB ülkeleri içerisinde 170 milyon dolarlık yatırım ile Almanya’nın ikinci sırada yer aldığı görülüyor. 1954 yılından bugüne ülkemizde faaliyet gösteren uluslararası sermayeli şirketlerin sayılarına bakıldığında ise 6.998 şirket ile Almanya ilk sırada yer alıyor. Daha basitçe ifade etmek gerekirse ülkemizdeki her 8 uluslararası şirketten biri Alman şirketi.

Türkiye ile Almanya Arasındaki Sorunlar

Türkiye-Almanya ilişkilerinde gerilim geçen yıl haziran ayında Almanya Federal Meclisinde 1915 olaylarının “soykırım” olarak tanınmasıyla başladı denilebilir. 2 Haziran 2016 tarihinde kabul edilen karar, 1915 olaylarının soykırım olarak tanınmasını, bunun orta öğretim ve üniversite eğitiminde ders olarak okutulmasını, sivil toplum çalışmalarına ve yayın alanına yansıtılmasını içeriyordu. Konuyla ilgili olarak açıklama yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya Federal Meclisinin aldığı bu kararın Türkiye-Almanya ilişkilerini ciddi biçimde etkileyeceğini ifade etmişti. Nitekim ardından Türkiye, Berlin Büyükelçisi’ni istişarelerde bulunmak üzere geri çağırmıştı.  

Taraflar arasında gerginlik yaratan bir diğer husus, İncirlik Üssü meselesiydi. Alman vekillerden oluşan bir heyet İncirlik’te İŞİD’e karşı oluşturulan uluslararası koalisyonda görev yapan Alman askerlerini ziyaret etmek istemişlerdi. Ancak Türkiye tarafı, ziyaret edecek Alman milletvekilleri içerisinde terör örgütü PKK’yı destekleyen açıklamalarda bulunanların olduğunu belirterek bu isimlerin değişmesi halinde ziyaretin mümkün olacağını belirtmişti. Nitekim Türkiye, PKK yandaşlarının Almanya’da gösteri yapmasına izin verilmesi hususundaki rahatsızlığını uzun süredir dile getiriyordu. Alman milletvekili heyetine izin verilmemesi üzerine Federal Meclis, 21 Haziran tarihinde İncirlik Hava Üssü’nde görev yapan Alman askerlerinin Ürdün’deki Muvaffak Salti Hava Üssü’ne nakledilmesi yönünde karar aldı. Bu karar, Alman askerlerinin bir NATO ülkesinden NATO müttefiki olmayan bir ülkeye taşınması bakımından bir ilk. Ancak İncirlik Üssü krizi yerini Konya üssü krizine bıraktı. Temmuz ortasında Alman milletvekillerinden oluşan heyet, Konya'daki 3’üncü Ana Jet Üs Komutanlığı'nda konuşlanan NATO Üssü'ndeki Alman askerleri ziyaret etmek istedi. Talebin Türkiye tarafından reddedilmesi üzerine Almanya konuyu NATO’ya taşıdı. Almanya’nın ünlü Der Spiegel dergisi Türkiye’nin heyette bulunan PKK destekçisi bir milletvekili yüzünden ziyarete izin vermediğini iddia etti. NATO’nun arabuluculuğuyla konu çözüme kavuşturuldu ve 8 Eylül tarihinde beklenen ziyaret gerçekleştirildi.

Türkiye-Almanya ilişkilerinde gerilimin artmasına neden olan bir diğer konu, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Almanya’ya iltica talebinde bulunan ve aralarında üst düzey askerlerin ve kamu yetkililerinin de bulunduğu kişilere iltica hakkı tanınması. Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maizière,  yaptığı açıklamada, 15 Temmuz'daki başarısız darbe girişiminden 2017 yılı ağustos ayı sonuna kadar 250’si diplomatik pasaporta ve 365’i hizmete bağlı olarak alınan pasaporta sahip toplam 615 Türk vatandaşı devlet çalışanının Almanya'ya iltica başvurusunda bulunduğunu açıkladı. FETÖ ile mücadelede son derece hassas olan Türkiye ise bu kişilerin iadesini talep ediyor.

MİT Müsteşarı’nın şubat ayındaki Münih Güvenlik Konferansı’nda, Alman Dış İstihbarat Servisi BND’nin Başkanı Bruno Kahl’e FETÖ ile doğrudan ilgili olduğu düşünülen kişi, dernek okul ve diğer kuruluşlardan oluşan bir liste verdiği basına yansıdıktan kısa bir süre sonra Alman Federal Başsavcılığı, Alman topraklarında casusluk faaliyetleri yürütüldüğü şüphesi üzerine MİT’in Almanya’da faaliyet gösteren bazı çalışanlarına karşı soruşturma başlatıldığını açıkladı. Ardından temmuz ayında Alman basınında çıkan haberlerde, Türkiye tarafından bazı büyük Alman şirketlerinin üst düzey yöneticilerinin casusluk faaliyetinden dolayı izlendiğine dair haberler yer aldı. Bu haberlerin ardından daha da gerilen ilişkilerden iş dünyasının etkilenmemesi için Başbakan Yıldırım, Ekonomi Bakanı Zeybekci ve AB Bakanı ve Başmüzakereci Çelik ile birlikte Türkiye’de faaliyet gösteren 19 Alman şirketinin yöneticiyle bir araya gelerek yaşanan gelişmelerden dolayı zarar görmemeleri için Türkiye’nin elinden geleni yapacağını belirtti. Tam da bu dönemde Almanya söylemini sertleştirdi ve Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel Almanya’dan Türkiye’ye gidecek kişilerin risk altında olduğunu belirten bir uyarı yaptı ve Türkiye’deki Alman yatırımlarına garanti verilmeyeceğini açıkladı. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Gabriel’in bu açıklamasını iç siyaset yatırımı olarak değerlendirdi.

Almanya açısından bardağın taşmasında ve Temmuz sonunda söylemini sertleştirmesinde yukarıda sıralanan hususların yanı sıra Büyükada’da katıldığı bir toplantı sırasında Alman vatandaşı Peter Steudtner’in gözaltına alınması etkili oldu. Bilindiği gibi şubat ayında Alman Die Welt gazetesinin Türkiye muhabiri Deniz Yücel tutuklanmış; Almanya Başbakanı Merkel, Yücel’in serbest bırakılması için çağrıda bulunmuştu. Peter Steudtner’in silahlı terör örgütüne yardım etmek suçlamasıyla tutuklanmasıyla birlikte Türkiye’de tutuklu Alman vatandaşı sayısı 9’a yükselmiş oldu.

Türkiye açısından ikili ilişkileri olumsuz etkileyen bir diğer konu 16 Nisan referandumu öncesi Türk bakan ve siyasetçilerin Almanya’daki Türk vatandaşlarına hitaben yapmak istedikleri toplantı ve faaliyetlere izin verilmemesi oldu. Konuyla ilgili sert tepki gösteren ve bunu “Nazi uygulaması” olarak nitelendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri de Almanya’da tepki çekti.

Seçimlerden Sonra İlişkilerde Yumuşama Mümkün mü?

Türkiye-Almanya ilişkilerinde yaşanan gerginlikte gelinen noktada, Almanya tarafından Türkiye’ye yönelik izlenen politikanın değiştirileceği, Gümrük Birliği’nin modernizasyonu müzakerelerinin başlamasının engelleneceği ve Türkiye ile katılım müzakereleri sürecinin askıya alınacağı belirtildi. Açıkça görülüyor ki, Almanya ikili ilişkilerdeki gerginliği Türkiye-AB ilişkilerine de taşımayı hedefliyor. Seçim yarışında önde giden her iki partinin liderinin televizyondaki tartışma programında Türkiye ile müzakereleri askıya alacağını ifade etmesi, Almanya’nın değişen Türkiye yaklaşımının Türkiye-AB ilişkileri açısından da sonuçları olacağına işaret ediyor.

Öncelikle kısaca Almanya’daki seçim sürecinde göz atmak gerekiyor. Hâlihazırda başbakan olan CDU lideri Angela Merkel, dördüncü kez başbakan seçilecek gibi görünüyor. Çok değil bundan bir yıl öncesine kadar göçmeler konusunda uyguladığı açık kapı politikası nedeniyle kıyasıya eleştirilen, Türkiye ile ilişkilerde hem Almanya’da hem de AB nezdinde yeterince sert bir üslup takınmadığı iddia edilen Merkel’in son kamuoyu yoklamalarında yaklaşık yüzde 38 civarında oy alması bekleniyor. Bu noktada, Merkel’in başbakan seçildikten sonra 2015 yılında mülteci krizi ortaya çıkana dek Türkiye’yi üç defa ziyaret ettiğini, ancak Ekim 2015’ten itibaren 6 ziyaret gerçekleştirdiğini hatırlamak gerekiyor. Bununla birlikte daha eski tarihlere giderek Angela Merkel’in ilk başbakan seçildiği dönemde Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olduğunu, “imtiyazlı ortaklık” olarak nitelendirdiği ancak içi hiçbir zaman doldurulmamış bir ilişki modelini desteklediğini açıkladığı da unutulmamalı. Buna rağmen Türkiye’nin katılım müzakereleri sürecinde en fazla fasıl da Almanya’nın 2007 yılının ilk yarısında yürüttüğü AB dönem başkanlığı sırasında açıldı.

Almanya seçimlerinden ikinci parti olarak çıkması beklenen SPD, bu yılın başında liderini değiştirerek seçimlere girmeye karar verdi. Hâlihazırda Almanya’da iktidar ortağı olan SPD uzun süredir oy kaybediyordu. SPD, 2017 yılının başında AP Başkanı Martin Schulz’un partinin başına geçmesinin ardından ilkbahar döneminde ilk defa rakibi CDU ile oy farkını 1 puana kadar düşürmeyi başardı. Ancak son anketlerin gösterdiği SPD’deki Schulz rüzgârının kısa sürdüğü ve oy oranının yüzde 23’e düştüğü. Nitekim Merkel ile televizyondaki tartışma programında karşı karşıya gelen Schulz’un bu tartışmada bekleneni veremediği, tartışmanın galibinin Merkel olduğu belirtiliyor. Beklentiler Sol Parti, Liberal Demokrat Parti (FDP), Almanya için Alternatif Partisi (AfD) ve Yeşiller’in de Federal Meclis’te temsil edilecekleri yönünde.

Anketler Brexit referandumu ve ABD seçimlerinde olduğu gibi yanılmazsa seçim sonrası Almanya’yı Başbakan Merkel liderliğinde yeni bir koalisyon bekliyor. Bu sefer SPD’nin koalisyon ortağı olmayacağı, muhalefette kalarak kendini toparlama ve oylarını artırmaya çabalayacağı konuşuluyor. Bu durumda, Merkel’in FDP ile koalisyona gitmesi şaşırtıcı olmayacak. Tek sorun bu iki partinin kuracağı koalisyonun Meclis’te çoğunluğu sağlamaya yetmeyecek olması.

Her koşulda Almanya, seçimlerden sonra ekim ayında düzenlenecek ilk AB Liderler Zirvesi’nde Türkiye dosyasını açmaya hazırlanıyor. Geçtiğimiz günlerde düzenlenen AB Dışişleri Bakanları toplantısında Türkiye ile müzakerelerin durdurulmasının doğru olmadığı belirtildi. Bu, önümüzdeki günlerde Almanya ve AB ile ilişkilerde yeni sorunların çıkmaması halinde ekim ayındaki Liderler Zirvesi’nde dramatik bir karar alınmayacağına işaret ediyor.

Öte yandan Gümrük Birliği’nin güncellenmesi müzakerelerinin başlatılamaması da başlı başına önemli bir sorun teşkil ediyor. Şöyle ki, askıya alınması dillendirilen katılım müzakereleri sürecinde en son Haziran 2016’da yeni fasıl açılmıştı. Hâlihazırda Kıbrıs sorunu çözülmediği ya da GKRY vetosu ortadan kalmadığı sürece yeni fasılların açılması mümkün görünmüyor. Dolayısıyla Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sadece ekonomik ve ticari getirileri nedeniyle değil, Türkiye-AB ilişkilerinde ilerleme sağlanabilecek tek alan olarak sürecin devamı açısından da son derece önemli. Ekonomi Bakanlığı tarafından hazırlatılan etki analizinde, Gümrük Birliği’nin modernizasyonunun 2030 itibarıyla, GSYH’de yüzde 1,5 ila 1,9 oranında ve AB’ye yapılan ihracatta yüzde 25 artışa yol açacağı tahmin ediliyor. Avrupa Komisyonunun hazırlattığı analizde ise GSYH’de reel olarak yüzde 1,44’lük (12,5 milyar avro) artış öngörülüyor.

Görünen o ki, Türkiye-Almanya ilişkilerindeki yüksek gerilim hattında her iki tarafın da daha soğukkanlı hareket etmesi gerekiyor. Aksi halde çıkacak yangın, telafisi uzun sürecek hasarlara yol açacak.

Çisel İleri, İKV Araştırma Müdürü

Diğer Yazılar