![]() |
![]() |
AB GÜNDEMİ: Katalonya Krizi: Siyasette 24 Saat Çok Uzun Bir Süre
Katalonya Krizi: Siyasette 24 Saat Çok Uzun Bir Süre
Günümüzün modern eğitim anlayışında başarılı örnekler ve rehber niteliği taşıyan vakalar kadar, başarısızlık hikâyeleri ve yanlış örnekler de gittikçe artan bir şekilde müfredatlarda yerini almaya başladı. Bu yaklaşımı daha çok mühendislik ve işletme disiplinlerinde görüyor olsak da önümüzdeki dönemde “kamu yönetiminde başarısız örnekler” adlı bir dersin oluşturulması durumunda, Katalonya krizi şüphesiz ki dersin ilk haftalarında çarpıcı emsaller arasında öğrencilere anlatılabilir.
Hatırlanacağı üzere, İspanya Anayasa Mahkemesi tarafından geçersiz kılınmasına rağmen, 1 Ekim 2017 tarihinde Katalanlar, bölgenin bağımsızlığına ilişkin referanduma gitmiş; İspanya Başbakanı liderliğindeki merkezi hükümet ve merkezi kolluk birimleri referanduma karşı orantılılık sınırlarını aşan müdahalelerde bulunmuş ve sonucunda beklenmedik ölçülerde yeni bir kriz, AB coğrafyasının göbeğine saatli bir bomba gibi düşmüştü. O dönemde herkesin merakla gözlemlediği aktörlerden biri AB kurumlarıydı. Nitekim Komisyon ve Konsey, meraka mahal bırakmayacak netlikte bir tavır koyarak, İspanya merkezi hükümetinin yanında pozisyon aldı. Komisyon Sözcüsü Margaritis Schinas, referandumun hemen ardından Komisyon adına gerçekleştirdiği basın toplantısında, İspanya’nın toprak bütünlüğüne vurgu yaptı ve referandumun ülkenin iç meselesi olduğunu ifade etti.
Devam eden süreçte merkezi hükümet ile Katalan yönetiminin nasıl pozisyon alacağı ve postmodern bir detant dönemine girilip girilmeyeceği merak konusuydu. Açıklamalar, toplantılar ve protestolar art arda gün yüzüne çıktıkça herhangi bir yumuşamadan bahsedilemeyeceği netlik kazandı. Hatta ceza hukuku, bu siyasi krizin beklenmeyecek derecede merkezinde bir nosyon haline geldi. Hem Brexit sürecinde hem de Katalonya krizinde farklı yapılardaki yargı erklerinin, siyasi süreçlerin fazlasıyla parçası olduğu dikkat çekiyor. Bu, bir yandan 21’inci yüzyılda siyaset bilimi kavramlarının gittikçe iç içe geçtiğini gösterirken diğer yandan AB’de artan hukukun siyasileşmesi tartışmalarına daha fazla kulak kabartmak gerektiğine işaret ediyor.
Hukuki yönü tartışmalı bağımsızlık referandumundan “evet” sonucu çıkmasıyla gözler, Katalan lider Carles Puigdemont’un ilk resmi açıklamalarına çevrilmişti. Puigdemont, görece şaşırtıcı bir karar alarak, bağımsızlık deklarasyonunu sular duruluncaya kadar ertelediğini belirtti ve uluslararası ölçekte, AB ve diğer aktörleri uzlaştırıcı rol üstlenmeye çağırdı. Puigdemont’un geciktirme kararıyla geçen günler, güncel AB siyasasının sevdiği tarzda “üzeri örtülmüş kriz” gibi dururken, aslında fırtına öncesi sessizlikti. Fırtına ise 27 Ekim 2017 tarihinde koptu. Belli ölçüdeki yumuşama sinyallerine rağmen Katalonya Parlamentosu, 27 Ekim 2017 tarihinde gerçekleştirilen gizli oylamada “evet” kararı çıkmasıyla bağımsızlık ilanında bulundu ve böylelikle Pandora’nın kutusu açıldı.
Demirel’in Sözü Sadece Türkiye için Geçerli Değilmiş
Birbirinden bilge aforizmaların sahibi, yakın tarihin en başarılı siyasetçilerinden 9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, siyasette 24 saatin çok uzun bir süre olduğunu vurgulamıştı. Bu ifade, İspanya siyaseti için de geçerliymiş. Katalonya Parlamentosunun bağımsızlık ilanının hemen ardından, aynı gün toplanan Madrid’deki İspanya Senatosu, İspanya Başbakanı Mariano Rajoy’un talep ettiği, Katalonya’yı doğrudan yönetme yetkisini onayladı. Yani Avrupa siyaset gündemindeki bir diğer “nükleer seçenek” olan İspanya Anayasası’nın 155’inci Maddesi devreye sokuldu.
Daha açık ifade etmek gerekirse, 155’inci Madde’nin devreye sokulmasıyla, hâlihazırdaki Katalonya bölgesel yönetimi feshedildi. Bölgenin özerklik yetkileri askıya alındı ve 21 Aralık tarihi, Katalonya’da yeni hükümetin kurulması için seçim tarihi olarak belirlendi. İspanya yargısı da sürece tam bu noktada dâhil oldu ve hikâyenin devamı popüler suç dizilerini andırmaya başladı.
155’nci Madde’nin uygulanmasının ve Başbakan Rajoy’un kendisinden beklenen sert hamlelerinin hemen ardından Başsavcı José Manuel Maza, 14 kişilik Puigdemont kabinesine yönelik suç duyurusunda bulunacağını açıkladı. Suç duyurusuyla birlikte, Puigdemont ve kabinesindeki beş bakan Brüksel’e kaçarken, feshedilen Katalonya bölgesel hükümetinin sekiz üyesi ile Katalonya Parlamento Sözcüsü tutuklandı.
Son aşamada, Puigdemont ve beraberindekilerin Brüksel’e kaçışı, yeni bir aktör olarak Belçika’nın da oyuna dâhil olmasına yol açtı. Dolayısıyla AB kurumlarının korkulu rüyası, yani Katalonya krizinin uluslararası boyut kazanması ihtimali her zamankinden daha da arttı. Pek çok gözlemci, araştırmacı ve uzman, krizin bu aşamaya gelmesinde tüm tarafları suçlu buluyor. Başbakan Rajoy, orantılılık sınırını aşan müdahaleleri ve diyaloğa kapalı tutumuyla tepki toplarken, Katalan lider Puigdemont bağımsızlık deklarasyonunun zamansızlığı ve sansasyonel hamlelerinden ötürü eleştiriliyor. Öte yandan AB kurumları süreçteki sessiz tutumlarıyla dikkat çekiyor. Yine de Komisyon Başkanı Jean-Claude Juncker’in bir fahri doktora seremonisi sırasında, kimlik siyaseti ve ayrılıkçı tutumlara karşı gösterdiği sert tepki, Komisyonun uzlaştırıcı rol üstlenmeyeceğinin bir göstergesi. Diğer yandan pek çok Avrupa ülkesi, kendi iç kimlik dinamiklerinden ötürü heyecanla ve tedirginlikle süreci takip ediyor. İlginç olan ise bütün tarafların hâlâ Katalan toplumunun sürece nasıl yaklaştığını tam olarak anlamakta zorluk çekmesi.
Katalan toplumu şimdiden ekonomik açıdan olumsuz etkilerle karşı karşıya kalmış durumda. Anadolu Ajansı verilerine göre, 1 Ekim tarihinden bu yana aralarında bölgenin ikinci ve üçüncü büyük bankalarının da bulunduğu, 2 bin civarında şirket bölgeden çekildi. Bölgenin gelir getiren öncelikli sektörlerinden turizme bakıldığında, otel rezervasyonlarında neredeyse yüzde 25’lik düşüş dikkat çekiyor. Katalan bölgesinde ekonomik büyümenin de benzer erozyona uğraması bekleniyor. Ekonomik olumsuzlukların ve siyasi başarısızlıkların, Katalan toplumunda nasıl yankı bulacağını ve 21 Aralık’taki seçimlerin hem İspanya hem de benzer nitelikteki gerilimlere gebe diğer AB ülkelerinde nasıl tepkilerle karşılaşacağını izlerken, yüksek ihtimalle 24 saatin siyasette ne kadar kısa bir süre olduğunu tekrar hatırlayacağız.
Ahmet Ceran, İKV Uzmanı