![]() |
![]() |
KÜRESEL GÜNDEM: COP23 Bonn İklim Değişikliği Konferansı’nda Beklentiler ve Gerçekler
COP23 Bonn İklim Değişikliği Konferansı’nda Beklentiler ve Gerçekler
BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamında 1995’ten bu yana her yıl düzenlenen Taraflar Konferansı’nın (COP) 23’üncüsüne bu yıl 6-17 Kasım tarihlerinde, Almanya’nın eski başkenti Bonn ev sahipliği yapıyor. Fiji’nin başkanlığında düzenlenen konferansın nihai amacı; devletlerin Paris Anlaşması koşullarına göre iklim eylemi çalışmalarını artırmasını sağlamak ve tüm aktörlerin daha verimli, nüfuzlu ve eşgüdümlü olduğu bir küresel iklim eylem girişimine ön ayak olmak. Özellikle kasırga, sel, aşırı sıcaklık, buzulların erimesi gibi sorunların arttığı bir dönemde gerçekleşen COP 23, yaşanabilir bir dünya için hayati önem taşıyor. Zira araştırmalar harekete geçilmediği takdirde iklim değişikliğinin, 2100’e kadar neredeyse 260 bin kişinin ölümüne sebep olabileceğini ortaya koyuyor. Bu noktada, Paris Anlaşması bir kez daha ön plana çıkıyor. Bilindiği üzere, 2015 yılında COP 21’de 191 ülke tarafından kabul edilen Paris Anlaşması, 4 Kasım 2016’da yürürlüğe girdi. Dünya tarihinde iklim değişikliğiyle ilgili en geniş kabul gören çerçeve olma özelliğini taşıyan anlaşmanın temel amacı; sera gazı emisyonlarının azaltılarak, uzun vadede küresel sıcaklık artışının, 2 derecenin altında tutulmasını sağlamak. Peki, bu ne kadar mümkün?
İklim Değişikliği ve Paris Anlaşması
Başta kömür olmak üzere fosil yakıt kullanımı ve bunun sonucunda atmosferdeki karbondioksit oranının artışı, küresel atmosferin bileşimini bozan insan faaliyetleri sonucunda oluşan iklim değişikliğinin temel nedeni olarak gösteriliyor. Paris Anlaşması şartları, özellikle kömür kullanımını azaltarak yenilenebilir enerjiye yönelmeyi amaçlıyor. Paris Anlaşması’na taraf olan ülkeler, emisyon azaltımı konusunda yükümlülüklerini kabul etmiş sayılıyorlar. Bu yükümlülük, gelişmiş ülkeler için daha fazla azaltma taahhüdü ve mutlak azaltma anlamına gelirken, gelişmekte olan ülkelerin mevcut kapasitelerine göre azaltım yapmalarını gerektiriyor. Anlaşma, her ne kadar teorik anlamda iyi planlanmış gibi görünse de pratikte mevcut olan bazı sorunlar, anlaşmanın hedefleri doğrultusunda ilerleme sağlanmasının önüne geçiyor.
Almanya’nın Büyük Çelişkisi
İklim değişikliğiyle mücadelede lider ülkeler arasında gösterilmesine karşın, Almanya hala kömürle çalışan enerji santrallerine sahip ve elektriğinin yaklaşık yüzde 40’ını bu santrallerden sağlıyor. Almanya’nın söz konusu santralleri kapatmaması halinde, 2020 yılına kadar sera gazı salınımlarını yüzde 40 azaltma hedefine ulaşması pek de mümkün görünmüyor. Almanya Şansölyesi Merkel, bu konu hakkında fosil yakıt madenlerinin kapatılması gerektiğini savunan Yeşiller ile hâlihazırda koalisyon görüşmeleri yürütüyor. Görüşmelerin olumlu sonuçlanması halinde, Almanya’da rüzgâr ve güneş enerjisi gibi sürdürülebilir enerji kaynaklarına geçişin hızlanacağı tahmin ediliyor.
Trump Liderliğindeki ABD’nin Tutumu
ABD Başkanı olarak göreve gelir gelmez köklü değişikliklere giden Donald Trump, geçen yıl “iklim değişikliğinin abartıldığı” ve ”ekonomiye maliyetinin yüksek olduğu” gibi gerekçelerle, ABD’yi Paris Anlaşması’ndan çekme kararı almıştı. Anlaşmadan çekilmeyi önleyecek herhangi bir yaptırım mekanizmasının bulunmaması, en önemli sorunlardan biri. Bu kararla birlikte ABD, destek fonu kapsamında sağlamakla yükümlü olduğu mali yardımı da yerine getirmeyecek gibi görünüyor. Büyük ihtimalle ekonomik nedenlerle verilmiş olan Paris Anlaşması’ndan çekilme kararının, yalnızca iklim değişikliğiyle mücadeledeki küresel çalışmaları değil, ABD’nin konumunu da olumsuz etkileyeceği düşünülüyor. Zira Çin, anlaşma kapsamındaki taahhütlerini yerine getirerek liderlik konumunu ABD’den devralma potansiyeline sahip. Yine de bu, ABD için bir umut olmadığı anlamına gelmiyor, neticede anlaşmadan 2020 yılına kadar resmi olarak çıkmak olanaksız ve Trump’ın söylemlerinin aksine konferansa katılan 14 eyalet, Paris Anlaşması uyarınca belirlenen hedeflere sadık kalacakları yönünde tutum belirlemiş durumda.
Paris Anlaşması ve Türkiye
Türkiye, 2015 yılında anlaşmaya taraf olmayı, gelişmekte olan bir ülke olduğunu öne sürerek, Yeşil İklim Fonu’ndan pay alma şartıyla kabul etmişti. Buna karşın özellikle fona en büyük mali destek sağlama vaadinde bulunan ABD’nin anlaşmadan çekilme kararının ardından, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, mali destek sözü tutulmadığı takdirde anlaşmanın TBMM’den geçmeyeceğini belirtmişti. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın COP23 ile aynı tarihte gerçekleşen 7’nci Uluslararası Doğalgaz Kongre ve Fuarı'nda yaptığı konuşmada, Türkiye’nin hedefinin, ithal kömürün payını azaltıp, Cumhuriyet tarihinin en yüksek yerli kömür üretimine ulaşmak olduğunu açıklaması da, ülkenin yakın bir gelecekte kömür kullanmayı azaltmak gibi bir planı olmadığını gösteriyor. Avrupa’da birçok ülke termik santrallerini tamamen kapatırken, Türkiye’de kömür kullanmaya teşvik stratejisi, anlaşmanın yürürlüğe girmesinin kolay olmayacağını gösteriyor. Küresel Kömür Takibi Raporlarının, Türkiye’nin kömürlü termik santral planlarını, küresel ölçekte Çin ve Hindistan’ın ardından 3’üncü en büyük tehdit olarak gösterdiği göz önünde bulundurulduğunda, kısa vadede yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek büyük bir önem arz ediyor.
Hâlâ Umut Var mı?
BM Çevre Programı (UNEP) tarafından yayınlanan “2017 Emisyon Azaltım Açığı Raporu” (2017 Emissions Gap Report), ülkelerin hâlihazırda ortaya koyduğu çabaların bile hedefe ulaşmada yeterli olmadığını gösterdi. Rapora göre, Paris Anlaşması, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini önlemek için gerekenin sadece üçte ikisini taahhüt ediyor. Mevcut koşulsuz ve koşullu Ulusal Niyet Beyanları (INDC) hayata geçirilse bile dünyanın 2100 yılına kadar en az 3 derece ısınma olasılığının bulunması, büyük bir tehlike altında olduğumuzu gözler önüne seriyor. ABD’nin Paris Anlaşması’ndan çekilmesi, sürecin daha da zorlaşabileceğine işaret ediyor. Yine de, durumu umutsuz bir vaka olarak nitelendirmek için henüz çok erken. Gerekli teknolojilerle gaz salınımlarının kayda değer düzeyde azaltılması mümkün. Özellikle Çin ve Hindistan’da yenilenebilir enerjideki artış, 2014 yılından beri karbondioksit salınımının istikrarlı kalmasındaki en önemli faktörlerden biri. Ormanlaştırma, bozuk ormanların iyileştirilmesi ve toprakta karbondioksitin artırılması yoluyla atmosferdeki karbondioksitin dengelenmesi de uygulanabilecek eylemlerden yalnızca birkaçı.
Bu yıl, COP 23’te bazı yeni hedefler de telaffuz edildi. İlk olarak, Fiji Başbakanı Frank Bainimarama, Fiji’nin yıl boyunca hükümetlerden farklı düzeyde yetkililerin yanında sivil toplum kuruluşları, özel sektör ve insani yardım kuruluşlarından da temsilcilerin katılabileceği bir “Büyük Koalisyon” kuracağını açıkladı. Ayrıca nasıl işbirliğinde bulunup, harekete geçeceklerini belirleyen kılavuz ilkeler belirlenmesi de en önemli gündem maddeleri arasında yer aldı. BM İklim Değişikliği Sekreteri Patricia Espinosa, Paris Anlaşması’nın uygulanmasının esaslarını ortaya koyacak kılavuz ilkelerin 2018 yılındaki iklim değişikliği konferansına kadar belirlenmesinin beklendiğini açıkladı. Açık, tutarlı, iyi planlanmış kılavuz ilkeler, tarafların anlaşmanın hedefine yaklaşmalarına ve bu hedef öncülüğünde daha hızlı karar almaları yönünde adım atmalarına büyük ölçüde yardımcı olabilir. Espinosa aynı zamanda sera gazı emilimini azaltma konusunda verilen sözlerin ve mali yardımların çok önemli olduğunun altını çizdi. ABD’nin anlaşmadan çekilmesinin ardından, herkes ABD tarafından ödenmesi beklenen mali yardımların akıbetinin ne olacağını kara kara düşünürken, Alman Çevre Bakanı Barbara Hendricks’in, 2017 yılında, gelişmekte olan ülkelere yapılacak yardımın 50 milyon avrosunu Almanya’nın karşılayacağı müjdesini vermesi, gündeme olumlu şekilde yansıdı. Aynı zamanda Alman İklim Müzakerecisi Jochen Flashbarth’ın Türkiye ile BM arasında iklim rejimi konusundaki anlaşmazlığı çözmek için görüşmelere başlaması, Suriye’nin de anlaşmayı imzalamasının ardından, ABD dışında anlaşmayı halen onaylamayan tek ülke olan Türkiye’nin çekincelerini gidermede önemli bir adım olabilir.
N. Melis Bostanoğlu, İKV Uzman Yardımcısı