TÜRKİYE-AB GÜNDEMİ: 2018’in İlk Yarısı, Türkiye-AB İlişkilerinde Yeni Dönemin Habercisi mi?
2018’in İlk Yarısı, Türkiye-AB İlişkilerinde Yeni Dönemin Habercisi mi?
AB Konseyi dönem başkanlığını 1 Ocak 2018 itibarıyla Estonya’dan devralan AB’nin en yeni üyelerinden Bulgaristan, ilk kez üstlendiği bu görevde Avrupa’nın geleceğinde belirleyici rol oynamak istiyor. Bu anlamda Bulgaristan Dönem Başkanlığı, kurucu ülkelerden Almanya ve Fransa ikilisinin dinamiğinde ilerleyen AB’yi yenileme çalışmalarına taze bir kan getirebilir. Birliğe 2007 yılında Romanya ile birlikte üye olan Bulgaristan, Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından demokratikleşme sürecine giren bir ülke. Bu süreçte Avrupa ideali çerçevesinde ulusal politikalarını şekillendirirken Birliğin gidişatını yönlendiren ülkelerde bile yüksek oranda görülen AB şüpheci görüşlerden nasibini almadı. Avrupa’nın en genç demokrasilerinden Bulgaristan, Avrupa bütünleşmesinin genişleme hedefi çerçevesinde Birliğin bir üyesi olması sebebiyle, Avrupalı kimliğini milli değerlerinin önemli bir parçası haline getiriyor.
Bulgaristan Dönem Başkanlığı Türkiye için Bir Fırsat mı?
İnişli çıkışlı günler geçiren AB’nin geleceğini planlama çalışmalarında söz hakkı elde eden Bulgaristan’ın Türkiye-AB ilişkilerinde nasıl bir rol oynayacağı, son günlerin gündeminde yer alan önemli konulardan biri. 1 Temmuz 2018 tarihine kadar dönem başkanlığını üstlenecek olan Bulgaristan’ın Türkiye-AB ilişkileri çerçevesinde bir Liderler Zirvesi düzenlemeyi amaçladığı belirtiliyor. AB liderlerinden bu konuda net bir yorum alınamamış olsa da Türkiye, popülizmin şekil verdiği 2017 yılındaki gerginliklerin ardından ikili ilişkilerin rayına oturması gerektiğini savunuyor ve bu anlamda gayret göstereceğini ifade ediyor.
Aynı şekilde geçtiğimiz günlerde restorasyonu tamamlanan Bulgar Sveti Stefan Kilisesi’nin açılışında bir araya gelen Türk ve Bulgar taraflar, 2018’in Türkiye-AB ilişkilerindeki buzların eridiği bir yıl olması temennilerini dile getirdi. 7 Ocak’ta gerçekleşen açılıştaki konuşmasında Bulgar Başbakan Boyko Borisov, Türkiye-AB ilişkilerinin ilerlemesi hususunda Bulgaristan’ın üstüne düşeni yapmaya hazır olduğunu belirtti. Dünyada bulunan üç demir kiliseden günümüze kalan tek örnek olan Sveti Stefan Kilisesi, 1898 yılında Bulgar Ortodoksların Rum Ortodoks Patrikhanesi’nden ayrılması amacıyla inşa edilmişti. Bu bağlamda Bulgarlar için manevi değeri yüksek olan Demir Kilise aynı zamanda Türk ve Bulgar toplumları arasındaki bağları da simgeleyen önemli bir yapı.
Dört öncelik çerçevesinde Avrupa’nın geleceğine odaklandığı dönem başkanlığı sürecinde Bulgaristan’ın Türkiye’nin AB üyeliğine sıcak bakan tavrının ön plana çıkacağı düşünülüyor. Boyko Borisov’un Demir Kilise açılışında ılımlı yaklaşımını açıkça belli eden konuşmasından sonra Bulgaristan Dışişleri Bakanı Ekaterina Zaharieva da AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu dile getirdi. AB Konseyi başkanlığı etkinlik takviminde yer almamasına rağmen Türkiye-AB Zirvesi düzenlenmesi ihtimalinin yüksek olduğunu ekleyerek bu yöndeki çabalara dikkat çekti. Bu yönüyle AB ile olan ilişkilerdeki çalkantılı günlerin hemen ardından dönem başkanlığı sırasının Bulgaristan’a gelmiş olması Türkiye için kaçırılmaması gereken bir fırsat olabilir. Bulgaristan’dan sonra dönem başkanlığını devralacak ülkenin Avusturya olacağı düşünüldüğünde, 2018’in ilk altı ayında Türkiye-AB ilişkilerinde bir ilerleme sağlanmasının ne kadar kritik olduğu bir kez daha ön plana çıkıyor. Bu süreç boyunca ılımlı bir havanın esmesi, özellikle Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestliği eksenli kısa vadedeki hedeflerde ilerleme kaydedilmesinde etkili bir rol oynayabilir. Her ne kadar Avusturya örneğindeki gibi Türkiye’nin AB üyeliğine doğrudan karşı çıkan ülkelerin sayısı çok az olsa da Türkiye için çaba gösterecek ülkeler de fazla değil. Bu nedenle Türkiye-AB ilişkilerindeki iyileşme sürecinde inisiyatif almak istediğini gösteren Bulgaristan’ın işbirliği adımı Türkiye’nin elini güçlendirecek önemli bir unsur olabilir.
Öne Çıkan Endişeler ve 2018 Yılından Beklentiler
Türkiye-AB ilişkilerindeki önemli gelişmelerden biri 2018’in ilk günlerinde gerçekleşirken, ilişkilerdeki yumuşamanın yavaş ilerleyeceğine dair sinyaller verdi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un daveti üzerine 5 Ocak’ta Paris’e giden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonra ilk kez Fransa’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. İki cumhurbaşkanının Elysée Sarayı’nda yaptıkları görüşmenin ardından düzenledikleri basın açıklamasında dört konu gündeme geldi: Türkiye’nin AB üyeliği, terörle mücadele, Suriye’nin geleceği ve basın özgürlüğü. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin AB’ye tam üye olmayı beklemekten yorulduğunu ifade ederken, Fransa’nın desteğinin AB sürecinde Türkiye’ye umut verdiğini vurguladı.
Benzer noktalar bulunmasına rağmen AB’nin iki kurucu ülkesi Almanya ve Fransa, Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki söylemlerinde farklı noktalara vurgu yapıyor. Bunun sebebinin Merkel ve Macron’un politik kimliklerindeki farklılıklardan kaynaklandığı düşünülüyor. Bu bağlamda biraz geriye dönüp AB’nin lider ülkesi konumundaki Almanya’nın Türkiye yaklaşımını hatırlamakta fayda var. 24 Eylül 2017’de gerçekleşen Almanya federal seçimleri öncesi Almanya Şansölyesi Angela Merkel, Türkiye’nin AB üyeliğine hiçbir zaman inanmadığını söylemişti. Devamında Gümrük Birliği’nin güncellenmesine mevcut koşullar altında karşı olduğunu ifade eden Alman Şansölyesi bu söylemleriyle, Türkiye-AB ilişkilerinde yükselen gerilimin hangi noktaya ulaştığı hakkında önemli ipuçları verdi. Sonuç olarak, kurucu ülke Almanya’nın Türkiye’nin adaylık sürecine olan olumsuz bakışı nedeniyle 2017 yılına AB konusunda belirsiz bir atmosferde veda edildi. Diğer yandan Fransa’nın yeni lideri Emmanuel Macron, Türkiye’ye yönelik daha ılımlı ve objektif bir tavır sergiliyor. Ancak Macron’un diplomatik tavrının teröre karşı mücadele ve göç krizi odaklı pragmatik bir yaklaşım olduğu düşünülüyor. Yine de 27 üyeli AB’nin geleceğinde lider konumunu hedefleyen Macron’un, Türkiye-AB ilişkilerinin önemine vurgu yapması, içinde bulunduğumuz süreçte olumlu bir gelişme olarak yorumlanmalı.
2017 yılında art arda açıklanan raporlar ve gerçekleşen zirveler AB’nin ne yönde evrileceğini çok farklı açılardan ele almaya çalıştı. Küresel dinamikler içerisindeki yönetici ve değer belirleyen konumunu kaybetmemeye odaklanan AB liderleri, genişleme sürecine bir süreliğine ara verdiklerini açıkça dile getiriyor. 1951 yılından bu yana farklı katmanlar oluşturarak derinleşen ve genişleyen Avrupa’nın bütünleşme sürecinde bir dönüm noktasına gelindiği aşikâr. Sorunlara korumacı bir açıyla yaklaşan politikacıların güç kazanmaya başladığı bir konjonktürde, Avrupa değerleri sembolik ve politik bir savaş veriyor. AB’nin iç sorunlarıyla mücadele ettiği bu dönemde, Türkiye’nin Birliğe uyum sürecinde hızlı adımlar atmasının önemli olduğunu vurgulamak gerekiyor. Nitekim yakın gelecekte sorunlar çözülüp yeniden genişleme kararı alındığında, Türkiye’nin AB adaylık sürecinde önemli gelişmeler kaydetmiş olması üyelik sürecini hızlandıracak bir strateji olacaktır.
Bununla birlikte Türkiye’ye yöneltilen eleştiri konularındaki sorunların benzer örneklerine Polonya ve Macaristan gibi AB üyesi ülkelerde de rastlandığını belirtmek gerekiyor. İnsan hakları, hukuk devleti, demokrasi ve sosyal haklar temelli Birlik değerlerinin bazı üye ülkelerde korumacı görüşlere karşı ivme kaybettiği bir gerçek. AB’nin sunduğu ekonomik fırsatların yanı sıra Birliğe üye olmak, gelişmekte olan ülke statüsünden gelişmiş ülke statüsüne geçmek için önemli ve gerekli bir adım. Her ne kadar Almanya’daki koalisyon görüşmelerinde Türkiye sürecinde herhangi bir ilerleme olmayacağı yeniden dile getirilmiş olsa da 2018 yılında olumlu gelişmelerin olması bekleniyor. 2017 yılında oldukça sertleşen çatışmacı politik söylemlerin yerini daha ılımlı ve karşılıklı çıkarlara vurgu yapan bir tona bırakması, bu olumlu gelişmelerin başlangıcı olarak yorumlanıyor.
Selvi Eren, İKV Uzman Yardımcısı