KÜRESEL GÜNDEM: Türkiye Afrin İçin Düğmeye Bastı: Zeytin Dalı Harekâtı ve Kapsamı
Türkiye Afrin İçin Düğmeye Bastı: Zeytin Dalı Harekâtı ve Kapsamı
Bir süredir Türkiye’nin gündeminde yer alan Afrin harekâtı, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından 20 Ocak 2018 tarihinde “Zeytin Dalı Harekâtı” adıyla başlatıldı. Suriye’nin kuzey batısında bulunan Afrin bölgesindeki PKK/KCK/PYD-YPG ve IŞİD unsurlarını hedef alan harekâtın, Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları çerçevesinde ve BM Şartı’nın 51’inci Maddesi’nde ortaya koyulan meşru müdafaa hakkı ile BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) terörle mücadeleye ilişkin kararlarının gözetilerek icra edileceği açıklandı. Harekâtın hedefinde teröristler, teröristlere ait barınak, sığınak, menzil, silah, araç ve gereçler bulunuyor. Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı içerisinde yürütülen harekâtın planlama ve icrası sırasında sivillerin zarar görmemesi için her türlü hassasiyetin gösterildiği belirtiliyor. TSK tarafından yapılan açıklamaya göre, 25 Ocak 2018 itibarıyla bahse konu terör örgütlerine ait sığınak, barınak, mühimmat deposu ve silah menzili olarak kullanılan altı hedef imha edilmiş ve en az 303 terör örgütü mensubu etkisiz hale getirilmiş durumda.
Başbakan Binali Yıldırım’ın açıklamalarına göre, dört aşamadan oluşacak operasyonun ilk aşamasında, Türkiye’nin sınırlarından içeri doğru 30 kilometre derinliğe ve 130 kilometre uzunluğa sahip bir alanın terörist unsurlardan temizlenerek güvenli bir bölge oluşturulması hedefleniyor. Böylece Türkiye, Suriye sınırının kontrolünü etkin şekilde sağlayarak teröristlerin topraklarına geçişinin de önüne geçmiş olacak. Bunun yalnızca Türkiye’nin değil, Avrupa’nın da güvenliğinin güçlendirilmesine hizmet edeceğinin göz ardı edilmemesi gerekiyor.
Zeytin Dalı Harekâtı, Türkiye’nin güneyden bir terör koridoruyla çevrelenmesi tehdidine karşı başlatılan Fırat Kalkanı Harekâtı’nın devamı niteliğinde. Harekât, Türkiye’nin terörle mücadeledeki kararlılığının da önemli bir göstergesi. 2011 yılından bu yana hızla iç savaşa sürüklenen Suriye’de, 2012 yılında Suriye ordusunun çekilmesiyle terör örgütü PKK’nın Suriye uzantısı olan PYD/YPG’nin kontrolüne giren bölge, 2014 yılında örgütün özerklik ilan ettiği üç kantondan biri haline gelmişti. Her ne kadar Fırat Kalkanı Operasyonu ile Irak sınırından Akdeniz’e uzanan bir terör koridoru oluşturma çabalarına büyük bir darbe vurulmuş olsa da terör örgütünün planları açısından oldukça stratejik bu bölgede bulunması nedeniyle bölgedeki tehdit devam etmekteydi. Bu durum, gerek Türkiye’nin sınır güvenliğini bozmakta gerekse iç güvenliğini tehlikeye atmaktaydı. Öyle ki bölgeden son bir yıl içerisinde Türkiye’ye yönelik 700 saldırı gerçekleştirildiği biliniyor. Ocak ayında, ABD’nin terör örgütü YPG’nin kontrolünde 2015 yılında oluşturulan sözde “Suriye Demokratik Güçleri” komutasında faaliyet gösterecek 30 bin kişilik bir sınır güvenlik gücü kuracağı yönündeki açıklamalar, Ankara-Vaşington hattında tansiyonun artmasına neden olmakla kalmayıp, bir süredir Türkiye’nin gündeminde olan Afrin harekâtını da hızlandırdı. IŞİD’in bölgeden temizlenmesine rağmen ABD’nin bu hamlesi, YPG ile olan angajmanının IŞİD ile mücadele zemininden uzaklaşarak YPG’yi devletleştirme zeminine kayabileceği şeklinde yorumlandı.
Türkiye, ABD’nin 2014’ten bu yana IŞİD ile mücadele adı altında terör örgütünün Suriye kolu PYD/YPG’ye destek vermesinden ve bu unsurlara silah ve mühimmat sağlamasından duyduğu rahatsızlığı defalarca dile getirmişti. 50 yıllık müttefiki olan Türkiye’nin duyduğu rahatsızlığa rağmen ABD yönetiminin, PYD/YPG’ye askeri yardım sağlamaya devam etmesi ve söz konusu unsurlara 5 bin TIR ve 2 bin uçak silah ve mühimmat yollaması nedeniyle Ankara-Vaşington ilişkileri, yüksek gerilim hattına dönmüştü.
Afrin’den sonra harekâtın Fırat nehrinin batısındaki Membiç’te devam edeceği konuşuluyor. Bilindiği üzere, ABD’nin IŞİD’in bölgeden çıkarılmasından sonra YPG’nin Fırat nehrinin doğusuna itileceği yönündeki taahhütleri, hâlen pratiğe dökülebilmiş değil. Bazı analistler, Afrin’in terörle mücadele kapsamındaki harekâtın sonu değil başı olduğunu belirterek, Fırat nehrinin doğusundaki tehlikeye dikkat çekiyor.
Uluslararası Aktörlerin Yaklaşımı
Harekâtın başlamasıyla Türkiye’nin ilgili ülkelerin bilgilendirilmesi ve dezenformasyonun önlenmesi amacıyla aktif bir diplomasi yürüttüğünü belirtmek gerekiyor. Türkiye’nin BM Sözleşmesi’nin 51’inci Maddesi’nde ortaya koyulan meşru müdafaa ilkesi ve ilgili BMGK kararları kapsamında hareket ettiğinin ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne olan bağlılığının vurgulanması, yabancı muhataplara aktarılan temel mesajları olarak öne çıkıyor. Bu çerçevede, Türkiye’nin meşru güvenlik endişelerinin ve operasyonun haklılığının uluslararası kamuoyu tarafından da kavrandığı dikkat çekiyor.
Suriye’de mevcut aktörlerden Rusya’nın harekâta yaklaşımı bu bağlamda son derece önemli. Bilindiği üzere, Esad rejimi üzerinde büyük etkiye sahip Rusya, 2015 yılından bu yana Suriye’ye müdahalede bulunarak bölgede belirleyici bir aktör haline gelmiş durumda. Aynı zamanda Suriye’nin hava sahasını kontrolü altında tutan Rusya’nın, pragmatik bir yaklaşım benimsediği dikkat çekiyor. Her ne kadar PYD/YPG’yi Suriye’de kendi dizayn ettiği çözüm için kullanmaya çalışsa da; Moskova, söz konusu yaklaşımının Suriye krizine bulunacak siyasi çözüm konusundaki görüş farklılıklarına rağmen Ankara ile ilişkilerini kötü yönde etkilemeye başladığını görünce geri adım attı. Afrin operasyonundan bir gün önce Rusya’nın bölgedeki askerlerini çekmesi de bunun en önemli göstergesi niteliğinde. Harekâtın, Ankara ile Moskova arasındaki uzlaşıya dayandığını belirtmek gerekiyor.
Türkiye’nin geleneksel ittifaklarının geleceği açısından Batı’dan gelen destek mesajları önem taşıyor. 22 Ocak 2018 tarihinde Türkiye’yi ziyaret ederek temaslarda bulunan NATO Genel Sekreter Vekili Rose Gottemoeller, bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada, Türkiye’nin son derece büyük bir terör tehdidiyle mücadele ettiğini belirterek, NATO’nun başından beri Türkiye’ye destek verdiğini açıkladı.
Birleşik Krallık ve Hollanda olmak üzere önde gelen AB üyesi ülkelerden de Türkiye’ye destek geldi. Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Boris Johnson sosyal medya platformu Twitter üzerinden yaptığı açıklamada, Türkiye’nin kendi sınırlarını korumak istemekte haklı olduğunu vurguladı. Benzer şekilde, Downing Sokağı 10 Numara’dan yapılan açıklamada da Türkiye’nin kendi sınırlarını koruma hakkının dikkate alındığı belirtildi. Parlamentodaki milletvekillerinin konuya ilişkin sorularını yanıtlayan Hollanda Dışişleri Bakanı Halbe Zijlstra da konunun Kürt-Türk çatışması olarak görülmemesi gerektiğini belirterek, YPG’nin gerek AB gerekse Hollanda için bir terör örgütü olan PKK ile bağlantılarına dikkat çekti ve Türkiye’nin kendini savunmasını gerektiren yeterli koşulların oluştuğunu vurguladı.
Kritik Suriye Buluşmalarına Doğru
Ay sonunda Suriye krizine siyasi çözüm için düzenlenecek iki önemli buluşma gerçekleşiyor. Bunlardan ilki, Suriye krizine çözüm arayışıyla 2012’den bu yana yürütülen Cenevre süreci kapsamında Viyana’da, 25-26 Ocak tarihlerinde gerçekleşecek olan ve son umut olarak görülen görüşmeler; ikincisi ise Rusya, Türkiye ve İran’ın öncülüğünde 2016 yılında başlatılan Astana süreci kapsamında Rusya’nın Soçi şehrinde 30 Ocak’ta toplanacak Suriye Ulusal Diyalog Kongresi. Her iki toplantıda da Türkiye’nin kırmızı çizgileri nedeniyle PYD/YPG masada yer almayacak. BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan De Mistura’nın başkanlığında Esad rejimi ile muhalifler arasında sürdürülen Cenevre görüşmelerinin dokuzuncusunda, taraflar arasında geçiş ve anayasa konusunda uzlaşı aranacak. Soçi’de toplanacak olan Suriye Ulusal Kongresi’nde de benzer konular ele alınacak olmasına rağmen, iki toplantı katılımcı sayıları bakımından farklılık gösteriyor. Bu nedenle iki sürecin de birbirine paralel şekilde yürütülmesi önem taşıyor.
Afrin harekâtının bu süreçlere etkisinin ne olacağı merak konusu. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, BBC’ye verdiği röportajda, harekâtın sonucunda Suriye halkını kimin temsil ettiği konusuna açıklık getirilmiş olacağını belirterek, harekâtın her iki sürece de olumlu katkı yapacağının altını çiziyor.
Yeliz Şahin, İKV Kıdemli Uzmanı