İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
1-15 ŞUBAT 2018

TÜRKİYE-AB GÜNDEMİ: Uluslararası Taşımacılık Sektörümüz AB’de Adalet Arıyor

Uluslararası Taşımacılık Sektörümüz AB’de Adalet Arıyor

Türk taşımacılık sektörünün AB topraklarında geçiş belgesi, kota, miktar kısıtlaması, tarife etkisi yaratacak vergi ve geçiş ücretleri başlıkları altında toplanabilecek çeşitli engellerle karşılaştıkları malum.. Bu engeller taşıma maliyetlerini artırıyor ve nihayetinde ihracatımızı olumsuz yönde etkiliyor.

Sektörümüz ve idaremiz bu engellerle birçok alanda mücadele ediyor. Bu kapsamda Avrupa Komisyonuna şikâyette bulunuluyor, konu resmi düzeyde her platformda dile getiriliyor, zaman zaman ikili taşımacılık anlaşmaları ile geçici çözümler getiriliyor ve nihayet hukuki davalar açılıyor.

İKV olarak bu konuyu her boyutuyla çok uzun süredir izliyoruz. Geçtiğimiz yılın bu döneminde UND’nin Macaristan’a karşı açtığı benzer bir davaya ilişkin bir yazı yazmıştım (İKV Dergisi No: 217).

Türk taşıtlarından alınan geçiş ücretlerinin “gümrük vergisi ile eş etki yaratarak malların serbest dolaşımını engellediği ve dolayısıyla 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’na (bir başka deyişle AB mevzuatına) aykırı olduğu” gerekçesiyle Macaristan’a karşı bir önceki yılın ocak ayında açılan dava yılın son aylarında lehimize sonuçlandı. Bu dava ile önemli bir başarı kazanmış olduk. Bu karardan sonra Macaristan’daki geçiş ücretleri kaldırıldı. Bu da sektörümüz açısından küçük de olsa bir rahatlama getirmiştir mutlaka ancak, kararın sonuçlarının benzer önlemler uygulayan diğer geçiş ülkelerine de teşmilini sağlayacak, bizi tamamen rahatlatacak adımların atılması henüz mümkün olmadı. Bu konudaki çalışmalarımızın dağınık ve yetersiz olduğu kanaatindeyim. Bir an önce daha sıkı bir koordinasyon ve net bir odaklanma ile çalışmalarımızı hızlandırırsak bu önemli kazanımın kağıt üzerinde kalmasını engelleyebiliriz.

Macaristan tarafından, geçmişe yönelik olarak tahsil edilen cezaların iadesi için dava açılmasının planlandığını öğrendim. Bu konuda başka neler yapılabilir konusuna da kısaca değineceğim ancak, ondan önce bir başka önemli transit ülke olan Avusturya’ya karşı açılan ve 2016 yılından beri sürdürülen bir çabayla AB Adalet Divanı’nın (ABAD) önüne getirilen yeni davayla ilgili gözlemlerimi aktarmak istiyorum.

Avusturya’ya Karşı Yeni Bir Dava

Macaristan davasından tam bir yıl on gün sonra başlayan Avusturya davası da ABAD’ın aynı dairesi tarafından görülüyor; açılış oturumu da aynı binada, aynı salonda yapıldı. Macaristan davasını kazanacağımızı ilk oturumda hissetmiştik. Gerçekten de öyle oldu. Öte yandan, Avusturya davasının ilk oturumu tamamlanınca aynı iç rahatlığıyla “kazanırız” diyemedik çünkü bu dava Macaristan davasına göre hem teknik farklılıklar içeriyor hem de o günden bu yana siyasi atmosfer bir hayli değişmiş durumda. Şimdi diyeceksiniz ki öyle şey olur mu? Hani hukukun üstünlüğü, bağımsızlığı, tarafsızlığı? Hani AB bu ilkelerin savunucusuydu. Kâğıt üzerinde haklısınız ama gözümüzün önündeki somut gerçekleri de göz ardı edemeyiz.

Geçen yılki yazımda şöyle demiştim: “Mahkeme “bu Türkler çok oluyor artık! Bu işin sonu nereye varacak? Böyle giderse bir gün Türkler tam üyeliği de dava, mahkeme yoluyla kazanacak; biri onları durdursun” der mi bilemiyorum.”

Sanıyorum AB’nin siyasi kesiminde buna benzer bir kaygı ortaya çıkmış. Brüksel’de Komisyon yetkilileriyle konuşurken bu duyguyu taşıdıklarını hissetmiştim ama Lüksemburg’da hâkimler var, onlar için adalet ve hukuk önde gelir diyenlere inanma eğilimim ağır basıyordu. Hukukçu dostlarım da bunu teyit ediyorlardı. Ama bir de baktım bu sorunun farklı bir versiyonu mahkeme salonunda ortaya çıktı. Hâkim şöyle bir soru sordu: “Acaba davacı bu yolla, siyasi alanda kararlaştırılması gereken hizmetlerin serbest dolaşımını mı elde etmeyi hedefliyor?”. Tek başına bu soru dahi kafalarının arkasında bir yerlerde benim bahsettiğim türde bir endişe -en azından bir soru işareti- taşıdıklarını göstermiyor mu?

Burada önemli olanın mahkemeye amacımızın- hizmetlerin serbest dolaşımını dolaylı yolla elde etmek değil (aslında keşke edebilsek) Avusturya’da karşılaştığımız bu ciddi ve kanunsuz engeli ortadan kaldırmayı kabul ettirmek- olduğunu düşünüyorum. Biz savunmanın sadece özetini duyduk, zannediyorum bu husus savunma dosyasında güçlü biçimde yer alıyor.

Davanın ilk oturumundan ilginç anekdotları ve dosyadaki bazı yararlı bilgileri sizlerle paylaşıyorum.. Atmosfer konusuna yeri geldikçe tekrar değinirim.

Öncelikle bu defa dava, özünde “Avusturya’nın uyguladığı geçiş kotalarının” malların serbest dolaşımını engellediği iddiasına dayanıyor. (Macaristan’a karşı kazanılan dava uygulanan geçiş ücretine karşı idi).

Türk tarafının temel iddiası şu şekilde:

Avusturya’nın Türk TIR’larına tanıdığı 21.000 adetlik transit geçiş kotası, Avusturya ardı ülkelere yapılan Türk ihracatını zorlaştırmakta ve pahalılaştırmaktadır. Avusturya’yı transit geçebilmek için sadece Türk taşımacılara dayatılan “ayrımcı Ro-La (tren yolu) alternatifi” ise nakliyeyi ve dolayısıyla taşınan ihraç ürününü pahalılaştırmakta, sefer sürelerini uzatmaktadır. Söz konusu kota kısıtlaması Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliği’ni kuran 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı hükümlerine halel getirmektedir.

Avusturya bir transit ülkesi olduğu için sadece bizim değil tüm ülkelerin geçişlerine karşı özellikle ülkenin kamuoyu uzun yıllardır ciddi bir hassasiyet barındırıyor. Bu da hem Avusturya’nın davaya verdiği önemi artırıyor hem de siyasetin davayla daha fazla ilgilenmesine yol açıyor. Zaten, Avusturya Devleti adına duruşmaya katılan avukat da savunmasını bu kotaların “halkı ve çevreyi korumak üzere” getirildiğini vurguladı.

Yapabilsek Yapacağız

Bu savunma ister istemez sonunda insanları gülümseten bir mantık zincirine ve diyaloğa yol açıyor. Hâkim ile avukat arasında geçen diyalogdan bazı örneklere yer verirsek: Hakim  AB ülkelerinin araçlarının kirlenme ve tehdit yaratıp yaratmadığını sorduğunda,  avukat yarattığını teyit ediyor. Hâkim bu durumda onlara neden kota uygulamadıklarını sorduğunda ise avukat AB kuralları gereği uygulayamadıklarını belirtiyor. Avukat burada aslında şunu demek istiyor: “Bize kalsa topuna uygulayacağız ama siz AB olarak devletimizin bu konudaki egemenlik hakkını elinden aldığınız için size uygulayamıyoruz. Ne yapalım, biz de tutabildiğimize uyguluyoruz.”

Avrupa Komisyonu Ne Diyor?

Avusturya İdare Mahkemesi tarafından ABAD’a sorulan soru özetle şu şekilde: Avusturya Türk taşımacılara ulusal kurallar çerçevesinde kısıtlama getirmektedir. Bu kısıtlamalar esasen Türkiye ile Üye Devletler arasında (ikili anlaşmayla) saptanan oranlardır. Acaba bu kısıtlamaların, AB ile Türkiye arasındaki düzenlemelere, bilhassa da malların serbest dolaşımına ilişkin düzenlemelere karşı uygunluk durumu nedir?

İki dava arasındaki bariz bir farklılık da Avrupa Komisyonunun bu defa verdiği görüşün, Macaristan davasında olduğu kadar net bir şekilde Türkiye’nin tezini destekler nitelikte olmaması. Komisyon bu soruya tam 34 paragraftan oluşan yaklaşık 8 sayfalık bir cevap vermiş. Gerçi taşımacılığın engellenmesinin malların serbest dolaşımını engellediği ilkesi inkâr edilmiyor, ancak teknik ve karmaşık bir söylemle mahkemeye manevra alanı bırakılıyor. Oysa Macaristan davasında kısa ve net bir cevap verilmişti. Tabii bu durumu sadece “atmosfere” bağlamak da doğru olmaz. Bu defa engelin yapısı ( geçiş kotası sistemi) hukuki, bazen de farklı ve karmaşık değerlendirmeleri haklı çıkaracak nitelikte.

Bu Macaristan da Nereden Çıktı?

Macaristan’ın adeta kendi davasından daha ciddiyetle savunma tarafında yer alıyor olması da bir başka farklılık. Kurallar gereği her davada tüm üye ülkelerin isterlerse görüş bildirme hakkı bulunuyor. Bu defa da konu 28 üye ülkeye iletildi sadece Macaristan bir nevi müdahil olarak davaya dâhil olmak istedi

İlk Celse Nasıl Sonuçlandı?

Celse, raportörün görüşünü 26 Nisan 2018 tarihinde yazılı olarak sunacağı kararı ile sonuçlandı. Bundan başka oturum olmayacak, dava dosya üzerinden ilerleyecek. Geçen dava ile aynı hızda giderse nihai kararın yıl bitmeden gelmesi mümkün olabilecek.

Mahkeme çıkışında görüştüğümüz uzmanlar, Macaristan davasının daha ilk aşamasında davayı kazanacağımız yönünde bir kanaatin oluştuğunu ancak bu defa işimizin o kadar kolay olmayacağı düşüncemizi paylaşıyor. AB hukukçuları “taşımacılık üzerine getirilen kısıtlamaların malların serbest dolaşımını engellemediği” yönündeki bir kararın mahkemenin kendisini inkârı anlamına geleceğini söylüyor. Doğrudur ama AB hukuku siyah ve beyazdan ibaret değil. Avukatlar, salt hukuk çalışsa davanın Türkiye lehine sonuçlanması gerektiğini ancak siyasetin, daha doğrusu yazının başında bahsettiğim “atmosferin” son karar üzerinde ne kadar etkili olacağının şu an belli olmadığını ifade ediyor. Muhtemelen Avusturya’yı belli düzeltmeler yapmaya zorlayacak bir ara yol bulacaklar.

Değişik kurumlardan gelen yaklaşık 20 kişilik bir heyetle ve Lüksemburg Büyükelçimizin iştiraki ile yapılan değerlendirme toplantısında ise;

  • Macaristan kararının benzer uygulama içindeki diğer AB ülkelerinde de uygulanması için karar sonrası yapılan çalışmaların şimdilik yetersiz kaldığı, bu yönde henüz hiçbir ilerleme kaydedilemediği, takibin daha iyi yapılması gerektiği;
  • Macaristan’ın kaldırdığı geçiş ücretlerinin bir benzerini (mütekabiliyet adına) bizim halen uygulamakta olmamızın bir çelişki yarattığı, bunun ileride hukuk alanında aleyhimize bir iddia olarak karşımıza çıkabileceği

yönünde değerlendirmeler yapıldı. Öte yandan ülkemizden az sayıda Macar TIR’larının geçmesi itibarıyla fiilen tahsilat olmasa dahi mevzuatta kalmış olmasının bile sorun olabileceği belirtiliyor.

Konu şu an için Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ve Uluslararası Nakliyeciler (UND) tarafından izlenmekte, pratikte daha çok UND önde görülmekte. Oysa hizmet sektörlerinin hemen tümünde olduğu gibi taşımacılıkta da yetki ve sorumluluklar çok sayıda kurum ve kuruluş arasında dağılmış durumda. Konunun bakanlıklar ve kurumlar arasında daha sıkı bir koordinasyonla izlenmesinin şart olduğu anlaşılıyor.

Haluk Nuray, İKV Brüksel Temsilcisi