TÜRKİYE-AB GÜNDEMİ: 37’nci KİK Toplantısı: AB ve Türkiye’den Sosyal Taraflar Sahnede
37’nci KİK Toplantısı: AB ve Türkiye’den Sosyal Taraflar Sahnede
Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi (KİK) Toplantısı 37’nci kez gerçekleştirildi. Bir önceki toplantı Brüksel’de yapılmıştı ve toplantının açılışına katılan AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik bir sonraki toplantı için AB tarafını kendi memleketi olan Adana’ya davet etmişti. Yine bir önceki toplantıda AB kanadını temsilen Eş Başkan, Hollanda Ticaret Birliği Konfederasyonu Uluslararası ve Avrupa İlişkileri Politika Danışmanı Annie Van Wezel tüm katılımcıları 15 Temmuz şehitleri anısına saygı duruşuna davet etmiş ve bu durum Sayın Bakan tarafından sitayişle karşılanmıştı. Adana’da gerçekleşen 37’nci toplantı, yine taraflar arasında karşılıklı saygı çerçevesinde, ılımlı bir atmosfer içinde gerçekleşti. Ancak bu durum eleştiri ve görüş ayrılıklarının olmadığı anlamına gelmedi. Medeni bir ortam içinde taraflar, görüşlerini aktardı ve birbirlerini anlamaya çalıştı.
TOBB adına M. Rifat Hisarcıklıoğlu ve AB adına Annie Van Wezel’in eş başkanlığını yaptığı toplantıda AB Bakanı Ömer Çelik’in ve eş başkanların açış konuşmalarının ardından, katılımcı kurum temsilcileri Türkiye ekonomisindeki gelişmeler, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, Suriyeli mülteciler ile ilgili işbirliği, mavi ekonomi ve sosyal haklar gibi alanlarda sunumlar gerçekleştirdi. Türkiye tarafından katılımcı kuruluşlar şunlardı: Türkiye-AB KİK’in Türkiye tarafını oluşturan kuruluşlar, işverenleri temsilen TOBB ve beraberinde TİSK, İKV ve Bankalar Birliği, işçileri temsilen Türk-İş, Memur-Sen, Hak-İş ve Kamu-Sen, diğer organize STK’ları temsilen TZOB, TESK, KAGİDER ve Türkiye Uluslararası Endüstri İlişkileri Derneği. AB tarafında ise işveren kesimini temsilen Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi (AESK) üyeleri olan Bulgaristan İşverenler ve Sanayiciler Konfederasyonu, Litvanya Konfeksiyon ve Tekstil Sanayi Derneği, Romanya İşverenler Konfederasyonu, Yunan Turizm Konfederasyonu; işçileri temsilen İtalya İşçi Sendikası, Güney Kıbrıs İşçi Konfederasyonu, Bulgaristan Bağımsız Ticaret Sendikaları, Hollanda Ticaret Birliği Konfederasyonu ve diğer organize STK’ları temsilen Almanya Müşavir Mühendisler Derneği, Yunanistan Engelliler Ulusal Konfederasyonu ve Panagrotikos Çiftçiler Birliği.
Toplantının ılımlı atmosferinin ötesinde, AB tarafının Türkiye’ye yönelik önemli eleştirileri de vardı. Son dönemde tüm AB kurumlarının Türkiye’ye yönelik benzer hassasiyetleri olduğu görülüyor. KİK Toplantısı’nda da elbette bu hassasiyetler ve eleştiriler gündeme getirildi. Bunlardan başlıcaları şunlar: Türkiye’de 15 Temmuz 2016 sonrasında ilan edilen ve altı kez uzatılan olağanüstü halin sona erdirilmesi, ifade özgürlüğü ve medya özgürlüğü gibi alanlarda uygulamaların iyileştirilmesi, hukukun üstünlüğü üzerine düşen gölgelerin kaldırılması için yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi, demokratik dengelerin iyileştirilmesi ve AB reformlarına geri dönülmesi.
Türkiye tarafı, AB’ye yönelik reformların tekrar başlatılmasını desteklemekle birlikte, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun ve güvenlik tehditlerinin doğurduğu bazı önceliklerin dikkate alınması hatırlatmasında bulundu. KİK’in sendikacı üyeleri de Türkiye’deki sendikal hayat ve çalışma hayatı ile ilgili bilgi vererek, AB’deki muhatapları ile görüş alışverişinde bulunma imkânı buldu.
Sosyal Taraflar Neden Önemli?
AB karar alma sürecinde neo-korporatist ve çoğulcu bir anlayış çerçevesinde, işçi ve işveren kesimlerinin ve sivil toplum düzeyindeki diğer örgütlü grupların temsili büyük önem taşıyor. Yasa tasarıları Komisyon tarafından hazırlandıktan sonra, nihai karar için AP ve Bakanlar Konseyi’ne iletilirken, AESK’ye de gönderilerek ekonomik ve sosyal grupları temsil eden bu kuruluşun görüşü alınıyor. 350 üyeden oluşan AESK’de işveren örgütlerini temsil eden birinci grup ve işçileri temsil eden ikinci grubun yanında, diğer örgütlü STK’ları temsilen üçüncü bir grup da yer alıyor. Zaten Türkiye ve AB KİK’inin AB tarafı AESK üyelerinden oluşuyor ve farklı çıkarları temsil eden bu üç gruptan temsilcileri içeriyor. KİK kapsamında AESK üyeleri, Türkiye’deki muadil kuruluşların temsilcileri ile bir araya geliyor ve ortak bildiriler yayınlıyor.
Sosyal tarafların hem AB karar alma sürecinde yer alması, hem de Türkiye ile ilişkilerde sosyal tarafların temsil edilmesi AB’nin çoğulcu anlayışını yansıtıyor. Demokratik bir katılım için sosyal tarafların karar alma sürecinde yer almaları, çıkar gruplarının kendi görüşlerini AB kurumlarına aktarabilmesi ve özellikle sosyal politika alanında sosyal tarafların yasama sürecini başlatma da dâhil olmak üzere inisiyatif almaları AB sisteminin kritik bir parçasını oluşturuyor. Bu açıdan bakıldığında KİK’te temsil edilen sosyal taraflar, Türkiye ve AB ilişkilerinin geliştirilmesi için de inisiyatif alabilir ve sürecin etkili aktörleri olabilir. Bugüne kadar her toplantısında ortak bildiri çıkarabilmiş olan KİK, Türkiye ve AB ilişkilerinde adı fazla duyulmasa da devamlılığı sağlayan ve iki tarafı en zor şartlarda dahi bir araya getiren etkili bir kurum olarak öne çıkıyor.
İKV KİK Toplantısı’nda
37’nci KİK Toplantısı’na TOBB adına Başkan M. Rifat Hisarcıklıoğlu’nun daveti ile İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu da katılarak bir sunum gerçekleştirdi. Zeytinoğlu, gerçekleştirdiği sunumda Türkiye ve AB ilişkilerindeki son gelişmelere değindi ve özellikle Gümrük Birliği’nin güncellenmesi üzerinde durdu. Zeytinoğlu, Türkiye’nin AB üyelik hedefinin önemini koruduğunu belirttikten sonra, üyeliğin önündeki engellerden söz etti. Türkiye’nin de yeni bir sisteme geçiş aşamasında olduğunu, bunun yanında AB’nin de Birleşik Krallık’ın Brexit kararı sonrasında bir dönüşümden geçtiğini hatırlatan Başkan Zeytinoğlu, bu koşullar altında ilişkilere yeni bir ivme kazandırma potansiyeli olan en önemli konunun Gümrük Birliği’nin güncellenmesi olduğunu belirtti. Başkan Zeytinoğlu, sürecin şu anda siyasi nedenlerle tıkandığını ancak resmi müzakereleri açmayarak AB’nin önemli bir fırsatı kaçırdığını ve Türkiye’yi yeniden AB’ye yakınlaştırmak ve entegrasyonu derinleştirmek olanağını engellediğini ekledi. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve hizmetler ile tarım gibi yeni sektörlere genişletilmesinin yaratabileceği etkilere de değinen İKV Başkanı, bu sürecin Türkiye GSYH’sinde yüzde 1,44 ila 1,90 oranında bir artışa yol açmasının beklendiğini, karşılıklı ticaret ve yatırımlar açısından da büyük bir ivme doğurmasının öngörüldüğünü belirtti.
KİK Toplantısı Işığında Türkiye-AB İlişkilerinde Son Gelişmeler
2018’e girerken AB ile ilişkilerimizde bir yumuşamanın meydana geldiği gözleminde bulunmuştuk. İlişkilerde somut bir ilerleme olmasa da karşılıklı gerilimin azalması, 2017’de yaşadığımız karşılıklı suçlama ve krizlerin dinmesi ve diyalog mekanizmalarının yeniden işlemeye başlaması en azından ilerlemeye imkân tanıyacak yeni bir düzleme gelindiği izlenimini doğuruyordu. ABD’nin İsrail Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararına Türkiye gibi AB ülkelerinin de karşı çıkması gibi bir gelişme de AB ile yakınlaşmayı tetikliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fransa ziyareti, İstanbul’da Demir Kilise’nin açılması, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ve Alman muhatabı Gabriel’in demli çay eşliğindeki görüşmeleri ve son olarak Türkiye’de tutuklu Alman-Türk gazeteci Deniz Yücel’in serbest bırakılmasına da vesile olan Başbakan Yıldırım-Merkel görüşmesi gibi olaylar, megafon diplomasisi yerine yeniden sessiz diplomasinin ikili ilişkilerde öne çıkmaya başladığını gösteriyordu.
Öte yandan, geçtiğimiz yıl yaşanan kriz sonrasında gerçekleşen görüşmelerin sonuca varmaması üzerine Hollanda’nın Ankara Büyükelçisini geri çekmesi ve son olarak Salih Müslim’in Çekya’da yakalandıktan sonra serbest bırakılması gibi olaylar aslında denizin yeniden patlayabileceğini de gösteriyor. İlişkilerin gerçek anlamda rayına oturabilmesi, ilişkilerin tekrar kurumsal bir çerçeve içinde belirli bir takvim uyarınca programa bağlanması ile mümkün olabilir. Tıpkı müzakerelerin başlaması öncesinde olduğu gibi. Şimdilik Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestliği gibi süreçlerin tamamlanmasına yönelik adımlar atılması da ilişkileri yeniden canlandırabilir. Ancak Türkiye ve AB ilişkilerinde “yapıcı muğlaklık” politikasının artık işe yaramadığı ortada. Umutlar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB kurum başkanları ve Bulgaristan’ın AB Konseyi Dönem Başkanlığı adına Bulgaristan Başbakanı Borisov ile bir araya gelmesinin beklendiği Varna Zirvesi’nde. Her ne kadar bu zirve AB liderleri ile Türkiye arasında olmasa da, AB’yi temsil eden Komisyon ve Konsey başkanları ve dönem başkanı ülkenin lideri ile bir araya gelinmesi de şu aşamada önemli bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Bu zirvede ilişkilerde yeni bir ivme için adım atılabilir. Ancak geçtiğimiz cuma günü yapılan gayriresmî AB Konsey Toplantısı’nda Varna Zirvesi’nin yapılmasına ilişkin bir soru işareti belirdi.
AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, gün yüzüne çıkan gerginlikler sebebiyle 26 Mart 2018’de Varna’da yapılması planlanan zirvenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine 22-23 Mart 2018’deki Konsey Toplantısı’nda karar verileceğini açıkladı. Sorun, Türkiye’nin İtalyan şirketi ENI’nin Kıbrıs açıklarındaki sondaj çalışmalarını engellemesine AB’nin gösterdiği tepkiden kaynaklanıyor. GKRY ve Yunanistan konuyu, AB Konseyine taşıdı ve Konseyde Türkiye’ye iyi komşuluk ilişkilerine bağlı kalması çağrısı yapılırken, GKRY’nin “AB ve uluslararası hukuka uygun bir şekilde... doğal kaynaklarını araştırma ve kullanma egemenlik hakkı”nın desteklendiği ve GKRY ile dayanışma içinde olunduğu mesajı verildi. Konu bir hayli ciddi ve GKRY’nin AB üyesi olmasından kaynaklanan avantajını, sorunlarını AB’ye taşıyarak çözmeye çalışması Türkiye ve AB ilişkilerine de olumsuz bir şekilde yansıyor. Bu açıdan bakıldığında, Kıbrıs sorununun bugüne kadar çözüme kavuşturulamaması ve tarafların üzerinde uzlaştıkları yeni bir statükonun yaratılamaması, sorunların çığ gibi büyümesine yol açıyor. Umarız Türkiye ve AB arasında yakınlaşmaya vesile olması beklenen ve Türkiye’nin de yeniden AB rotasına dönmesine katkıda bulunabilecek olan Varna toplantısı gerçekleşir.
Doç. Dr. Çiğdem Nas, İKV Genel Sekreteri