İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
12-25 EKİM 2013

İKV’NİN AVRUPA KOMİSYONU’NUN 2013 TÜRKİYE İLERLEME RAPORU HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜ

2013 TÜRKİYE İLERLEME RAPORUNA İLİŞKİN TEMEL BULGULAR:

  • 2013 İLERLEME RAPORU ILIMLI BİR TONDA TÜRKİYE’NİN YOL HARİTASINI ÇİZİYOR: BİR NİRENGİ NOKTASI OLARAK AB’YE İHTİYAÇ SÜRÜYOR.
  • 2013 İLERLEME RAPORU’NDA AB HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ, TEMEL HAKLAR VE DEMOKRATİK SÜREÇLERE SİVİL TOPLUMUN KATILIMI ÜZERİNDE DURUYOR.
  • AB’NİN DÖNÜŞTÜRÜCÜ GÜCÜ TÜRKİYE’DE KÖKLÜ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR DEMOKRASİYİ GEREKTİRİYOR.
  • TÜRKİYE’DE SİYASİ REFORMLARIN DEVAMI İÇİN "AKTİF BİR SİVİL TOPLUM"UN ROLÜ ÖNE ÇIKIYOR.
  • AB TÜRKİYE’DE VATANDAŞLAR İÇİN ÖZGÜRLÜK DEMOKRASİ VE ADALETİN GELİŞTİRİLMESİNİ TALEP EDİYOR.
  • AB’NİN TÜRKİYE İÇİN REFERANS NOKTASI OLMAYA DEVAM ETMESİ İÇİN İKİ TARAFIN DA ÜZERİNE DÜŞENLER VAR.

Avrupa Komisyonu’nun 1998 yılından beri bu yana her yıl yayınladığı ilerleme raporlarının 16’ncısı yayımlandı. Bu seneki rapor oldukça ılımlı ve yapıcı bir tonda Türkiye’ye yönelik önemli mesajlar içeriyor.

Raporda Türkiye’de reform sürecinin desteklenmesi için katılım müzakereleri sürecinin en uygun çerçeve olmaya devam ettiği ve müzakerelerin yeniden hız kazanması gerektiği ifade ediliyor. Bu minvalde 22’nci fasıl olan bölgesel politika ve yapısal araçların koordinasyonu faslının açılmasının 3 yıldan fazla bir süredir devam eden tıkanıklığın aşılmasında önemli bir adım olacağı vurgulanıyor.

Avrupa Komisyonu’nun Genişleme ve Komşuluk Politikasından Sorumlu Üyesi Štefan Füle, AB’nin 2013 Genişleme Stratejisi ve potansiyel aday ve aday ülke ilerleme raporlarının açıklanması ile ilgili olarak yaptığı açıklamada AB’nin genişleme politikasında üzerinde durduğu en önemli unsurları şu şekilde vurguladı:

1-AB’ye aday ülkelerde, hukukun üstünlüğünün, idari kapasitenin artırılması ve köklü ve geri dönülemez biçimde reformların devam etmesine yönelik siyasi iradenin varlığı temelinde sağlanması,

2-AB’nin son yıllarda geliştirdiği yeni ekonomik yönetişim modeline aday ülkelerin de uyum sağlaması,

3-Yapıcı bir muhalefet, güçlü bir sivil toplum ve etkili bir parlamento temelinde demokrasiyi güvence altına alan kurumların güçlendirilmesi,

4-İfade, basın ve örgütlenme özgürlüğü başta olmak üzere temel hakların güvenceye alınması,

5-Aday ülkeler arasında ikili sorunların çözüme kavuşturulması.

Katılım müzakereleri sürecinin değerlendirildiği 2013 Türkiye İlerleme Raporu’nda, 2012 tarihinde başlatılan pozitif gündem sürecinin siyasi reformlar, müktesebata uyum, dış politika diyalogu, vize hareketliliği ve göç, ticaret, enerji, terörle mücadele, AB programlarına katılım alanlarında katılım müzakerelerini desteklediği belirtiliyor. Vize serbestisine yol açması beklenen vize diyalogu ile ilgili olarak, AB’nin geri kabul anlaşmasının imzalanmasına yönelik ısrarı devam ediyor.

Raporda Komisyon hükümetin demokratikleşme ve siyasi reformlara olan bağlılığının devam ettiğini belirtirken, bunun yanında siyasi iklimin toplumu ayırıcı olduğunu ekliyor ve hükümeti, Gezi Parkı olayları ve sonrasındaki protestolar sırasında uzlaşmayan bir tutum benimsemek ve vatandaş, sivil toplum örgütleri ve iş dünyasına karşı kutuplara ayırıcı bir tavır almakla eleştiriyor.

Temel politikalar ve yasalar oluşturulurken paydaşlarla yeterli danışmaların yapılmadığı, yasaların kalitesini artırmak için düzenleyici etki analizlerinin yapılmasında gelişme kaydedilmediği ve sivil toplum ile ilişkilerin geliştirilmesi gerektiği belirtiliyor. Bütün bu eleştirilerin haksız olduğunu söylemek mümkün olmasa gerekir.

Yerel yönetime yetki devri, Ombudsman kurumunun operasyonel olması, üçüncü ve dördüncü yargı paketleri, insan hakları kurum ve mekanizmalarının oluşturulması, güvenlik güçlerinin sivil denetimi ve Güneydoğuda barış süreci konuları raporda olumlu gelişme kaydedildiğinin ifade edildiği konuların başında geliyor.

Basın Özgürlüğü

Raporda önceki raporlarda da yer alan yargı ve basın özgürlüğü ile ilgili eleştiriler devam ediyor. Raporda yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve etkinliği ile ilgili daha fazla ilerleme kaydedilmesi gerektiği belirtiliyor. Bunun yanı sıra, ifade özgürlüğü ve medya özgürlüğünün kısıtlanması,  medya üzerindeki baskı, oto sansür, bazı gazetecilerin kovulması, internet sitelerinin yasaklanması gibi sorunların devam ettiği uyarısı yapılıyor. Basın üzerindeki baskının ülkemiz vatandaşlarını da büyük ölçüde üzdüğü,  sevdikleri yazarların işten atılmalarının  fevkalade rencide edici olduğu unutulmamalıdır.

Gösteri ve toplanma özgürlüğü, inanç ve vicdan özgürlüğü, kültürel haklar, mülkiyet hakları ve kadınların durumu gibi alanlarda da ilerlemeye rağmen hala önemli sorunların olduğu, örneğin eğitim, iş piyasası ve siyasi temsilde cinsiyet eşitliği, kadına yönelik şiddet ve erken ve zorla evlendirmeler gibi konuların hala önemli sorun teşkil ettiği hatırlatılıyor.

Komisyon raporunda 22’nnci başlıkta katılım müzakerelerinin sonbaharda başlatılacağı belirtiliyor.

Mayıs ayında Avrupa Parlamentosu’nun sert bir kararına yol açan Gezi parkı olaylarına da yer veriliyor ve gösterilerin genelde barışçı olmasına rağmen, polisin aşırı güç kullandığı, ölümler ve yaralanmaların olduğu ve aralarında taksim dayanışması üyelerinin de bulunduğu bazı göstericilerin tutuklandığı vurgulanıyor. Türkiye gerçek bir demokrasi olacak ise barışçı gösterilere karşı engelleyici yaklaşımlardan uzaklaşmamız gerekir. Şu anda son uygulamalar karşısında  Türkiye'de gösteri yürüyüşü yapma hakkı var mı yok mu tartışmaları hüzün vericidir.

Bunun yanında Hükümetin 30 Eylül tarihinde ilan ettiği demokratikleşme paketinin içerdiği yüzde 10 barajının kaldırılmasına yönelik perspektif gibi unsurların altı çiziliyor ve uygulamaya yansıması için yeni yasa ve kararnamelere ihtiyaç olduğu hatırlatılıyor.

Anayasa ile ilgili çalışmaların devam ettiği belirtilirken, partiler arasında uzlaşmanın sadece 60 madde ile sınırlı olduğu, bundan sonra izlenecek prosedür konusunda açıklık olmadığı eleştirileri dile getiriliyor.

Önceki raporlarda da olduğu gibi ekonomik kriterlere uyum açısından Türkiye büyüme hızı ve dinamik ekonomik yapısı ile raporda olumlu not alıyor. AB ile ticaretin ve ekonomik entegrasyonun, AB’nin  Türkiye’nin ithalat ve ihracatındaki düşüşe rağmen, yüksek olmaya devam ettiği not ediliyor.  2012 yılında ekonomideki yavaşlamanın devam ettiği, cari açığın yüksek olmasının Türk lirasını yatırımcı güvenindeki ani kayıplar karşısında kırılgan hale getirdiği vurgulanıyor. Küresel volatilite ortamı içinde Türkiye’nin büyümeye devam etmesi, yüksek cari açık ve enflasyona rağmen, ekonominin sağlam temellere oturmaya başladığı ve şoklara dirençli olduğunu gösterdiği belirtiliyor.

Aslında bugün Türkiye'nin gelişmişlik düzeyi bazı Üye Devletlerden çok daha iyi seviyelerdedir.

* Özellikle özel sektör yatırımlarındaki düşüş ve ar-ge harcamalarının resmi hedef yüzde 2 olmasına rağmen, 2011 yılında toplam kamu harcamalarının sadece yüzde 0,86’sı tutarında olması da not ediliyor.

Rekabet Hukukunun önemli konularından biri olan "devlet yardımlarına” gelince

* Devlet yardımları ve kamu alımları alanında, devlet yardımları kanununu uygulamaya yönelik mevzuatın ikinci kez ertelendiği, devlet yardımı kurumunun hala resmi bir envanter yayımlamadığı, bu konuda şeffaflığın sağlanmadığı, kamu alımlarında çeşitli muafiyetler olmaya devam ettiği ve AB müktesebatı ile uyumlu olmadığı eleştiriler olarak sıralanıyor.

Sosyal politika ve çevre alanlarında rapor işgücünün yüzde 40’ının kayıtdışılık ve yetersiz uygulama nedeniyle iş kanunun koruması dışında kaldığı ve nüfusun yüzde 15’inin sosyal güvenlik şemsiyesi dışında kaldığının altını çiziyor.

* Çevre alanında da birçok büyük altyapı projesinin çevresel etki değerlendirmesinden muaf tutulması, mevzuatın AB stratejik çevre değerlendirmeleri direktifine uyumlu olmaması ve "ulusal iklim değişikliği eylem planı"nın sera gazı emisyonları ile ilgili bir hedef öngörmemesi eleştiriliyor.

Raporun ağırlığını oluşturan “yargı ve temel haklar” bölümüne 20 sayfa ayrılmış.

Daha önceki raporlarda ağırlıkla siyasi kriterler başlığı altında verilen yargı, temel haklar, yolsuzlukla mücadele, işkence ve kötü muamelenin önlenmesi, cinsiyet eşitliği, kültürel haklar gibi birçok konunun detaylı olarak yargı ve temel haklar bölümüne aktarıldığı görülüyor.

AB’nin, Bulgaristan ve Romanya’nın üye olmasından sonra yargı ve temel haklar alanında sorunlar yaşamasından yola çıkarak, aday ülkeler ile müzakere sürecinin başında yargı ve temel haklar ile adalet özgürlük ve eşitlik başlıklarının açılması yaklaşımını dikkate alınca, bu tespit Türkiye ile müzakerelerde yargı ve temel haklar başlığının yakın gelecekte açılmasına yönelik olarak yorumlanabilir. Daha önce büyük ölçüde siyasi kriterler altında verilen yargı ve temel haklara ilişkin kriterlerin somut bir şekilde ortaya koyularak, bu başlığın açılması sürecinde AB’nin Türkiye’deki siyasi reformlarda itici güç olması çabası olarak ele alınabilir.

Son günlerde yargı bağımsızlığı ve Yargıtay ve Özel Yetkili Mahkemelerin verdiği kararların kamu vicdanını rencide ettiği konusunda  yoğunlaşan yorumlar dikkate alındığından bu alanda çok kapsamlı çalışmalar yapmamız gerektiği ortaya çıkıyor.

Daha önceki raporlarda da belirttiğimiz gibi raporun önemli eksikliği müzakere sürecinin hedefinin tam üyelik olduğunun vurgulanmaması, Gümrük Birliği, STA’lar, vize sorunu gibi Türkiye açısından sorun oluşturan konulara değinmemesi ve sürecin hızla devamına yönelik bir perspektif sunmamasıdır.

Bundan sonra yapılması gereken, Türkiye’nin bu raporun içeriğini ciddiyetle inceleyerek, eksiklikleri gidermek için çaba sarf etmesi ve halihazırda 8 yılı bulan katılım sürecinin makul bir zaman içinde nihai hedefe yönelik olarak ilerlemesini sağlayacak gerekli adımları atması olacaktır.

Türkiye'nin gerçek yeri Avrupa Birliği'dir.  Bundan sonra tüm gayretlerimiz AB üyeliğine yönelik olmalıdır. Yıllar önce AB’ye şiddetle karşı çıkanların dahi bugün Türkiye'nin hala üye olamamasından duydukları üzüntüyü ifade etmeleri anlamlıdır.