TÜRKİYE-AB GÜNDEMİ: Varna’nın Ardından: AB Hedefinin Geleceği
Varna’nın Ardından: AB Hedefinin Geleceği
26 Mart 2018 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, Komisyon Başkanı Jean-Claude Juncker ve Bakanlar Konseyinin Dönem Başkanlığını yürüten Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov ile Varna’da bir araya geldi. Bir çalışma yemeği olarak geçen toplantının sonunda basın toplantısı düzenlendi ve dört katılımcı da basına açıklamalarda bulundu.
Benzer bir toplantı en son mayıs ayında Brüksel’de gerçekleşmişti. O tarihten bu yana, ilişkilerdeki gerilim ve karşıtlık ortamının, yerini daha ılımlı ve uzlaşmacı bir yaklaşıma bıraktığını gözlemlemek mümkündü. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile görüşmesi, AB Bakanlar Konseyi Dönem Başkanı Borisov’un Türkiye’ye gelmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte Demir Kilise’yi açmaları, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Federal Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel ile bir araya gelmesi ve Başbakan Yıldırm’ın Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüşmesi ve bu temasların yarattığı diyalog ortamı, AB ile ilişkilerin de yeniden olumlu bir rotaya gireceği umudunu doğurmuştu. Türkiye’nin Almanya ile ilişkilerinde önemli sorun oluşturan Türkiye kökenli Alman vatandaşı gazeteci Deniz Yücel’in serbest bırakılması, ikili ilişkilerde sorunların aşılması açısından olumlu bir gelişme kabul edilmişti.
Diplomatik temasların yanında, Türkiye’nin AB ile ilişkileri yeniden canlandırma hedefine yönelik adımlar da atıldı. Özellikle vize serbestliği için kalan yedi kriterin yerine getirilmesine yönelik hazırlanan bir belgenin 7 Şubat 2018 tarihinde Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Timmermans’a verilmesi, Temmuz 2016’dan beri askıda olan sürecin yeniden canlanacağına dair umutları yeşertti.
Öte yandan, Varna öncesinde, 22 ve 23 Mart tarihlerinde yapılan AB Konseyi toplantısında, Türkiye’ye yönelik olarak son dönemdeki en sert kınamalardan biri yapıldı. AB Zirvesi Sonuç Bildirisi’nde "AB Konseyi, Türkiye'nin Doğu Akdeniz ve Ege Denizi'nde devam eden yasadışı faaliyetlerini güçlü şekilde kınar ve GKRY ile Yunanistan'la olan tam dayanışmasının altını çizer. Türkiye'ye bu faaliyetlere son verme ve GKRY’nin AB hukuku ve uluslararası hukuk uyarınca egemenliğinden kaynaklanan doğal kaynaklarından faydalanma hakkına saygı duyma çağrısı yapıyor'' denildi. “İki Yunan askeri de dahil AB vatandaşlarının Türkiye'de devam eden tutuklulukları konusunda derin kaygı” belirten sonuç bildirisinde, bu sorunların “AB üyesi ülkelerle diyalog yoluyla çabuk ve olumlu bir şekilde çözülmesi” çağrısı yapıldı.
Bu gelişmelerin üzerine gelen Varna toplantısı, Türkiye ve AB’nin en üst düzeyde temsilcilerinin ikili ilişkileri yüz yüze konuşması için çok uygun bir fırsat sunuyordu. AB tarafında, Üye Devletleri temsilen sadece Dönem Başkanı Borisov’un hazır bulunması ve diğer siyasi liderlerin yer aldığı bir zirve toplantısı şeklinde düzenlenmemesi, Varna’dan siyasi bir kararın çıkmayacağını gösteriyordu. Ancak yine de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB kurum temsilcileri ile bir araya gelmesi, ilişkilerdeki çetrefil sorunların aşılması için karşılıklı olarak verilebilecek mesajlar dikkate alındığında bir açılım fırsatı anlamına gelebilirdi.
Türkiye ve AB: Monologdan Diyaloğa
Varna toplantısından somut bir gelişme çıkmadı. Ancak Türkiye ve AB’nin farklılıklarına rağmen bir araya gelerek ortak bir gelecek ve ortak hedeflerden söz edebilmeleri başlı başına önemliydi. AB tarafı masaya demokrasi, hukukun üstünlüğü, hak ve özgürlükler alanındaki sorunları getirirken, Türkiye tarafı ülkenin içinde bulunduğu güvenlik tehditlerinin AB tarafından daha iyi anlaşılması ihtiyacı ve vize serbestliği, Gümrük Birliği ve müzakere sürecine ilişkin beklentileri gündeme taşıdı. Özellikle 2017’de karşılıklı olarak sertleşen söylem dikkate alındığında, ılımlı bir atmosfer içinde meydana gelen görüşme, yeniden diyalog ortamının doğduğu şeklinde yorumlanabilir. Nitekim çalışma yemeğinin ardından düzenlenen basın toplantısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan “Türkiye-AB ilişkilerinde zorlu bir dönemi geride bırakmış olmayı umuyoruz” diyerek, ilişkilerde daha yakın bir diyalog ortamına geçilmesini dilediğini ortaya koymuş oldu. Bunun yanında, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin özellikle düzensiz göçle mücadele alanında üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdiğini ifade ederek, artık AB sürecinde aday ülke olmanın ötesine geçerek üyeliğe yönelik adım atılması beklentisini de bir kez daha tekrarladı. Bunun yanında, vize serbestliği ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konularındaki beklentiler de ifade edildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin terörle mücadelesini de ayrıntılı bir şekilde anlattı ve bu operasyonların sadece Türkiye’nin güvenliğine değil, Avrupa’nın güvenliğine de katkı sağladığını vurguladı. Terörle mücadele konusunda AB ve Üye Devletlerden destek beklediğini de, “Biz artık terörle mücadele gibi hassas konularda afaki ve haksız eleştiriler değil, güçlü destek bekliyoruz” sözleriyle ortaya koydu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin AB genişleme süreci dışına itilmesinin bir hata olacağını vurgularken, AB ile Türkiye arasındaki işbirliği alanlarını ve Türkiye’nin Avrupa’nın geleceğinde oynayacağı rolü de gündeme getirdi:
“Ben Varna'dan AB ülkelerine bir kez de seslenmek istiyorum, gelin ortak coğrafyamız olan Balkanlarda istikrar ve refahın sağlanması yönünde birlikte çalışalım. Gelin Suriye, Irak, Filistin, Kudüs, Yemen, Rohingya, Afrika gibi uluslararası konularda işbirliğimizi derinleştirelim. Gelin güçlü, müreffeh ve istikrar abidesi Avrupa'yı hep birlikte inşa edelim.”
Zaman zaman Avrupa’ya karşı oldukça eleştirel ifadeler kullanabilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından ortak bir Avrupa idealine yönelik sözler duymak Türkiye’nin Avrupa perspektifini geliştirmesini destekleyenler için memnuniyet verici bir olaydı.
AB Bakanlar Konseyi Dönem Başkanı Borisov, gelişmelere bağlı olarak Haziran 2018 tarihinde de Türkiye ile bir araya gelinebileceğini belirterek, Türkiye ile ilişkilerde somut ilerleme görme arzusunu da ifade etmiş oldu. AB Konsey Başkanı Tusk ise, işbirliği vurgusu yaparak, Türkiye ile zor bir dönemden geçilse de, işbirliği yapılan alanlarda verim alındığını söyledi. Üyelik vurgusundan kaçınan Tusk, “Mevcut sorunların üstesinden gelmek ve ortaklığımızın potansiyelini ortaya çıkarmak için diyalog ve istişareye hazır olduğumuzu tekrar vurgulamak isterim” diyerek diyalog ve işbirliğinin devamından yana olduğunu belirtti. Tusk, Türkiye’nin güvenlik endişelerini anladığını söyledikten sonra, özellikle hukukun üstünlüğü ve özgürlükler alanındaki gelişmelerin AB’de endişe ile karşılandığını da ekledi.
Tusk’tan farklı olarak, Komisyon Başkanı Juncker, Türkiye’nin AB üyeliği hedefinden söz etti ve “Hiçbir zaman üyelik müzakerelerinin durdurulması taraftarı olmadım. Türkiye ile müzakerelerin devamının garantörüydüm ve öyle olmaya da devam edeceğim” dedi. Komisyon Başkanı Juncker’in Türkiye’nin katılım sürecini takip edeceği yönünde güvence vermesi, AB yetkililerinin uzun zamandır Türkiye’nin üyelik olasılığından söz etmedikleri dikkate alınırsa, oldukça önemlidir. Varna toplantısı sonrasında, atılacak somut adımlar ile bu diyalog ortamının meyve vermesi sağlanabilir. Örneğin, AB’nin vize serbestliği konusunda Türkiye’ye yeşil ışık yakması, hükümetin hukuk, hak ve özgürlükler alanında iyileştirmeye yönelik adımlar atması Varna’da yakalanan olumlu ortamın devam ettirilmesini sağlayacaktır.
Türkiye’nin kesintiye uğrayan Avrupalılaşma sürecinin yeniden canlandırılması için Varna önemli bir adımdı. Burada oluşan diyalog ortamının devamı Türkiye’nin yeniden Avrupa gündemine geri dönmek için en azından bir takvim belirlemesi ve AB’nin de Türkiye’nin haklı beklentilerini karşılayacak şekilde vize serbestliği ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesi yanında, orta vadede katılım müzakerelerinde yeni fasıllar açılması da dahil, Türkiye’ye inandırıcı bir perspektif sunmaya hazır olduğunu açık bir şekilde ortaya koyması ile mümkün olabilir.
Doç. Dr. Çiğdem Nas, İKV Genel Sekreteri