İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
16-30 NİSAN 2018

AB GÜNDEMİ: Liberal Demokrasinin Gücü Adına: Macron Bir Kez Daha Sahnede

Liberal Demokrasinin Gücü Adına: Macron Bir Kez Daha Sahnede

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 17 Nisan 2018 tarihinde ilk defa AP’de bir konuşma gerçekleştirerek, Avrupa’nın geleceğine dair fikirlerini bir kez daha kamuoyuyla paylaştı. 26 Eylül 2017’de Sorbonne Üniversitesindeki ses getiren “Avrupa İnisiyatifi” konuşmasının devamı niteliğindeki AP konuşması aslında çok açık bir “harekete geçin” mesajı niteliği taşıyor. Nitekim AB’nin popülizme karşı verdiği mücadelenin ete kemiğe bürünen simgesi Macron’un cumhurbaşkanlığı dönemi mayıs ayında birinci yılını dolduracak. Bu da demek oluyor ki Fransa’nın politikasını yeniden şekillendirmek ve AB’nin geleceğinde lider rolünü üstlenmek için hırslı mücadeleler veren Macron için artık söylediklerini gerçekleştirmeye başlama zamanı geldi.

Bir Projeye İhtiyaç Duyan Avrupa Mucizesi

İç politikada sert eleştirilere maruz kalan Fransa Cumhurbaşkanı, cesur kararlarıyla tanınıyor. Ancak AB’nin geleceğini şekillendirmeye kendini adadığı açıkça belli olan Macron, asıl zorluğun fikir öne sürmek değil de Birlik içerisindeki çok sesliliği tek ses haline getirerek, kararları uygulamak olduğunu anlamaya başlamış olabilir. Bu kapsamda AP seçimleri, henüz parlamentoda hiçbir milletvekili bulunmayan Macron için yeni bir hedef olarak görülebilir. 23-26 Mayıs 2019 tarihlerinde gerçekleşmesi planlanan AP seçimlerinde Cumhuriyet Yürüyüşü adaylarının yüksek oy oranlarına ulaşmasının Macron’un AB idealini gerçekleştirmesine yardımcı olacağı bir gerçek; Fransız liderin başarılarına bir yenisini ekleyeceği de. Çünkü Macron, aldığı inisiyatiflerin kendisine ulusal politikada getirdiklerini AB boyutunda da perçinlemesi gerektiğine inanıyor. AB’nin defacto liderliğine gözünü diken Macron, politikadaki deneyimsizliğinin hiç önemli olmadığı algısını yaratmak için de fazladan bir mücadele içinde. Fransa’ya uluslararası arenada de Gaulle ve Mitterrand dönemindeki gururunu geri kazandıran Emmanuel Macron, “jeopolitik krizlere ve yükselen otoriter seslere karşı Avrupa’nın bir sorumluluğu” olduğunu savunuyor. Birliğin küresel konjonktürdeki sorumluluğuna dikkat çeken Macron, kendisini Birlikle özdeşleştiren bir lider olarak, bu sözleriyle elini taşın altına sokmaktan kesinlikle korkmayacağını bir kez daha hatırlatıyor.

Sorbonne Üniversitesindeki yaklaşık iki saat süren konuşmasının bir özeti niteliğindeki 25 dakikalık AP konuşmasında, öncekine göre farklılık gösteren iki unsur dikkat çekiyor: ilki liberal demokrasiye yapılan vurgu, diğeri ise “sorumluluk alın ve artık harekete geçin” mesajı. Yükselen illeberal seslere karşı Avrupa demokrasisinin Avrupalıların tek şansı olduğunu dile getiren Fransa Cumhurbaşkanı, Fransız düşünür Tocqueville’in bireyi merkez alan demokrasi fikirlerine referans verdi. Liberal demokrasinin ulusalcı ve otoriter sesler karşısında gücünü kaybetmesine izin verilmemesi gerektiğinin altını çizerken yaptığı küçük bir kelime oyunuyla “otoriter bir demokrasiye değil demokrasinin otoritesine” ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Bu bağlamda Macaristan ve Polonya’daki son dönem eğilimlere gönderme yaptığı düşünülen Macron, şartlara göre içeriği esnetilen demokrasinin Birliğin temel değerleriyle çeliştiğini ifade ediyor. Bir “Avrupa mucizesi” olarak nitelendirdiği liberal demokrasinin “ekonomik, askeri, jeopolitik ve diplomatik uygulamalarının yanı sıra insan hakları, azınlık hakları, kadın-erkek eşitliği ve özel hayata saygı gibi bireye dair konularda da dünyada eşi benzeri olmadığını” belirtiyor. Bu bağlamda Birliğin değerlerini yansıtan demokrasi tanımını ortaya koyan Macron, çeşitlenen “demokrasi uygulamaları”na karşı çıktığını da gösteriyor.

Küreselleşmenin günümüzdeki boyutu, Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan siyasi düzeni yeniden yapılandırmaya başlamışken, tehdit algısı etrafında şekillenen korumacı politikalar her geçen gün güçleniyor. AP Genel Kurulu’ndaki konuşmasında bu konuya dikkat çeken Macron, “bazen farklılıkların ve hatta ulusal bencilliklerin Birliğin temel değerlerinden daha önemli zannedildiğini” belirtti.  Bu bağlamda Sorbonne konuşmasındaki yorumunu tekrar ederek, Avrupa idealini terk edenin halk değil elitler olduğunu dile getiren Fransa Cumhurbaşkanı, Avrupalıların “pedagojik bir yaklaşıma değil yeni bir projeye ihtiyaç duyduğunu” sözlerine ekledi.

Konuşmasını,  “yeni”, “proje”, “halk”, “Avrupa” ve “ideal” sözcükleri çerçevesine oturtan Fransız lider, Sorbonne konuşmasındaki “ben Avrupalıları anlıyorum” mesajının dozunu artırmış gibi görünüyor. Nitekim Macron, halkın çekincelerini ve isyanını anlamak gerektiğini belirterek, referandumların Avrupalıları AB’nin geleceğine dâhil etmede yetersiz kaldığını savunuyor. Bu bağlamda 2019 seçimleri öncesi halkın AB’ye dair beklentilerini dinlemek adına konsültasyon çalışmaları yapılması fikrini yeniden hatırlattı. Buna göre Macron, liderlerin vatandaşlarla bir araya gelerek önerilerini ve politikalarını paylaşacakları, eleştirileri dinleyecekleri tartışma ortamları oluşturulmasını öngörüyor. Savunduğu demokratik değerlere uygun bir şekilde ortaya attığı söz konusu fikri uzun zamandır dile getiren Macron, 23 Şubat’taki AB Liderler Zirvesi’nde de bu konuda ısrarcı olmuştu. Zirvenin ardından yaptığı açıklamada, Macaristan Başbakanı Viktor Orbán dışında diğer üye ülke liderlerinin bu konuya oldukça sıcak baktıklarını ifade etmişti.

Avrupalıların içinde bulunduğu kısır döngüyü doğru analiz eden Emmanuel Macron, Brüksel ve Strazburg’u suçlamaktan vazgeçilmesi gerektiğini bir kez daha dile getirdi. Birlik ve Birliğin geleceği hakkında daha fazla konuşulmasıyla birlikte tartışmaları canlı tutmanın 2019 AP seçimleri öncesinde kritik öneme sahip olduğuna dikkat çekti. Nitekim “asil ve karmaşık demokrasi”nin popülist ve korumacı görüşlerle olan mücadelesi sona ermiş değil. Bu nedenle Avrupa idealinin soyut bir kavramdan öte diplomatik, ekonomik, mali, dijital, çevresel ve sosyal bir egemenlik yarattığının yeniden hatırlanması ve bu egemenliğin güçlendirilmesi gerekiyor.

Macron’u Dengeleyen Kuvvet: Merkel

AP konuşmasından iki gün sonra Berlin’e giden Macron, Sorbonne konuşmasında reformları beraber gerçekleştirme çağrısında bulunduğu Almanya Şansölyesi Merkel’le görüştü. Şüphesiz ki Macron, başarılı bir konuşma olarak nitelendirilen AP konuşmasının etkileri devam ederken, Merkel’le görüşerek “ipleri elime alıyorum” imajını güçlendirmeyi hedefliyordu. Ancak Sorbonne konuşması döneminde seçimden yeni çıkmış Almanya Şansölyesi’nin Macron’un Avrupa projesi hakkındaki temkinli tavrı koalisyonun kurulmasından sonra da değişmiş değil.  Bu bağlamda Fransız lider, Berlin görüşmesi sırasında en yakın müttefikinin aynı zamanda Birliği yenileme çalışmalarında kendisini frenleyecek ilk kişi olduğunu bir kere daha görmüş oldu. Macron’un AB’nin uzun yıllardır defacto liderliğini yürüten Merkel’in yerine geçme hamleleri olduğu düşünüldüğünde Alman Şansölyesi’nin klasik “bekle ve gör” stratejisini uygulaması oldukça anlaşılır. Aynı şekilde Macron’un iç politikada kendi değerini kanıtlama çalışmalarının bir benzerini altı ay süren koalisyon arayışları sonucunda 14 Mart 2018 tarihinde resmen hükümet kurmayı başaran Merkel de istikrarı sağlama adına yapıyor. Bu nedenle Merkel’in hem iç politikada hem de Birliğin geleceği tartışmalarında ince eleyip sık dokumayı tercih ederek, dördüncü dönemindeki sorunları minimuma indirmeyi hedeflediği düşünülüyor.

Şunu belirtmek gerekiyor ki; AB’nin iki dinamo ülkesini yöneten Merkel ve Macron, Birliğin geleceğinde elini taşın altına koyma konusunda istekli ender liderlerden olma hususunda birbiriyle benzerlik taşıyor. Diğer yandan 2005 yılından bu yana yürüttüğü başbakanlık görevinde dört farklı Fransız cumhurbaşkanıyla çalışan Angela Merkel’in politikada henüz çok yeni olan Emmanuel Macron’u tartan bir tutumu var. Bilim insanı olmanın yanı sıra politikadaki uzun yılların getirdiği temkinli ve mantıklı yaklaşımın bir yansıması olan bu tutum aynı zamanda Merkel’in Macron’un önerilerinin sonuçlarına dair kesin kararını henüz vermediğini de gösteriyor.  Bu yönüyle Macron’un François Mitterrand’ın izinden giderek Sorbonne Üniversitesinde yaptığı “Avrupa İnisiyatifi” konuşmasındaki sembolik referans bu sefer Merkel tarafından gerçekleştirildi. Macron’la görüşmek için inşaat halindeki Humboldt Forum’u tercih eden Merkel, AB’nin geleceği konusunda Almanya-Fransa işbirliğinin de henüz inşa aşamasında olduğu mesajını verdi. Yine de bir imparatorluk sarayının kültür ve bilim müzesine dönüştürülme metaforunu olumlu nitelemek gerekiyor. Referanslara ve sembollere önem veren Fransız lidere işlerin kendisinin istediği hızda gitmeyeceği konusunda oldukça akıllıca bir mesaj veren Merkel, Macron’la aynı dili konuşabildiğini de kanıtlamış oldu.

Liderlerin bir araya geldiği ve yan yana durup fikirlerini paylaştığı basın açıklamaları, AB’nin geleceğine kafa yoran herkes için analiz edilmesi gereken bir durum. Nitekim Merkel’in deneyimlerle pekişmiş soğukkanlı politik retoriği ile Macron’un mevcut sistemi değiştirme ve iyileştirme odaklı fikirleri birleştiğinde oldukça dikkat çekici bir dinamik oluşuyor. Söz konusu dinamik, birbirini dengeleyebileceği gibi yeri geldiğinde diğerinin önünü kesebilecek iki lideri bir araya getirmesi nedeniyle Birliğin geleceği konusunda fazlasıyla merak uyandırıyor. İç politikadaki çıkarları ile AB’nin geleceğindeki sorumlulukları çarpışma noktalarını ortaya çıkarırken, liderlerin karakterlerindeki farklılıklar da gelecek tartışmalarında önemli bir rol oynuyor. Bu bağlamda Birliğin geleceğine dair tartışmaların uzun bir süre daha devam edeceği tahmin edilirken, Merkel-Macron dinamosunun tartışmaları yönlendireceği düşünülüyor.

Selvi Eren, İKV Uzman Yardımcısı