AP Seçimlerinden Önce Son Çıkış: Juncker’den 2018 Birliğin Durumu Konuşması
Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, AP’nin 12 Eylül 2018 tarihli genel kurul oturumunda son Birliğin Durumu konuşmasını gerçekleştirdi. Selefi José Manuel Barroso’nun başlattığı ve ABD Başkanı’nın Birliğin Durumu hitabını örnek alan bu gelenek, Komisyonun yeni yasama yılında ağırlık vereceği öncelikleri ve öngördüğü girişimleri, kamuoyuna sunma ve AP üyeleriyle tartışma imkânı sağlaması nedeniyle yılın politika olayları arasında yer alıyor. Juncker’in, 23-26 Mayıs 2019 tarihinde gerçekleşecek AP seçimlerinden önce Komisyon Başkanı olarak gerçekleştireceği son Birliğin Durumu konuşmasında çığır açıcı girişimler sunması beklenmese de konuşmanın içereceği mesajlar gerek AB başkentlerinde gerekse AB çevrelerinde merakla bekleniyordu.
Juncker’in AP seçimlerine sekiz buçuk ay kala gerçekleştirdiği Birliğin Durumu hitabının, AB bütünleşmesinin geleceğine yönelik altıncı senaryosunu coşkulu bir şekilde aktardığı 2017 Birliğin Durumu konuşmasına kıyasla oldukça sönük kalması dikkat çekiciydi. Komisyon Başkanı’nın önceki yıllarda gerçekleştirdiği dikkatle hazırlanmış, cilalanmış, kusursuz konuşmalarının ve akıcı üslubunun aksine bu yılki performansında dağınıklık hâkimdi.
Juncker’in Durum Değerlendirmesi
Komisyonun beş yıllık görev süresinin köklü Avrupa tarihinde kısacık bir ana tekabül ettiği tespitinden hareketle bunun fark yaratmak için yeterli olup olmadığını sorgulayarak sözlerine başlayan Juncker, görevde kaldığı her gün AB’yi daha mükemmel hale getirmek için çalışma sözü vererek, durum değerlendirmesine geçti.
Birliğin durumunu değerlendirmeye ekonomiden başlayan Juncker, Lehman Brothers’ın iflasıyla patlak veren küresel ekonomik ve mali krizden 10 yıl sonra gelinen noktada; krizden çıkarak büyüme yoluna giren AB ekonomisinin 21 çeyrektir büyümeyi sürdürdüğünü, istihdamın tarihin en yüksek düzeyine ulaştığını ve kendi adıyla anılan Avrupa Stratejik Yatırım Fonu sayesinde yatırımların kıtaya geri geldiğini kaydetti. Juncker, yıllar süren zorlu kemer sıkma politikalarını geride bırakarak, ağustos ayında kurtarma planından çıkan Yunanistan’dan övgüyle söz etmeyi ihmal etmedi. Yunanistan’ın Avro Alanı’nda kalıp kalmayacağı şüphesiz ki Juncker Komisyonunun tabi olduğu en büyük sınamalardan biriydi. Yunanistan’ın durumunun ele alınmasında oynadığı rolle Juncker, bir kriz zirvesinden diğerine koşan AB’de, Komisyonu yeniden siyasetin merkezine taşımayı başardı.
AB’nin başarılı olduğu bir diğer alan olan ticarete de odaklanan Komisyon Başkanı, ticari açıdan AB’nin küresel rolünü teyit ettiğini ve bugüne dek 70 ülke ile akdettiği ticaret anlaşmalarıyla gıda güvenliği, işçi ve tüketici hakları ile çevre standartlarını ihraç etmeyi sürdürdüğünü vurguladı.
Küresel dalgalanmaların durulmadığı ve Birliğin karşı karşıya kaldığı sınamaların giderek arttığı bir ortamda, daha bütünleşik bir Avrupa inşa etmenin önemine dikkat çeken Juncker, bu bağlamda genişleme politikasına da değindi. AB’nin genişleme politikası sayesinde çevresinde istikrarı konsolide ettiğini belirten Juncker, Avrupa’nın tarihi ile coğrafyasını uyumlu hale getirmesine imkân sağlayan genişleme dalgalarının AB için başarı hikayesi olmaya devam edeceğinin altını çizdi. Konuşmasının bu bölümünde Türkiye’den söz etmeyen ve genişlemeyi Batı Balkanlar bağlamında ele alan Juncker’e göre, AB başkentlerinin Batı Balkan ülkelerine yönelik yaklaşımlarında acil ve kalıcı şekilde birleşmeleri gerekiyor. Aksi takdirde AB’nin, kıyısındaki bu coğrafyanın farklı aktörler tarafından şekillendirilmesi tehdidiyle karşı karşıya kalması kaçınılmaz.
Sözlerine “dünyanın güçlü ve bütünleşmiş bir Avrupa’ya ihtiyacı var” diyerek devam eden Juncker’in konuşmasında egemenlik teması ön plandaydı. Juncker, Trump başkanlığındaki ABD’yi kast ederek, bazı ülkelerin bencil tek taraflılığına ve ticaret ile kur savaşı başlatma eğilimine rağmen AB’nin çok taraflılığa bağlı bir güç olmayı sürdüreceğinin altını çizdi. Üye ülkelerin sahip olduğu siyasi, ekonomik ve askeri gücün birleştirilmesi halinde AB’nin uluslararası arenada çok daha güçlü bir role sahip olacağını kaydederken, AB’nin küresel bir oyuncu olmaya başlamasının zamanının geldiğini ilan etti. Daimi Yapısal İşbirliği (PESCO) ve Avrupa Savunma Fonu gibi savunma konusunda işbirliğinde çığır açan son girişimlerden söz eden Juncker, bunların amacının AB’yi askerileştirmek değil; özerk ve küresel açıdan sorumluluk alabilen bir Birlik haline getirmek olduğunu belirtti. Juncker’e göre, jeopolitik durum Avrupa’nın saatinin geldiğini ilan ederken AB’nin yapması gerekenler; Birlik olarak küresel ilişkileri şekillendirme kabiliyeti geliştirmek ve daha egemen bir aktör olmak.
AP Seçimleri Öncesi Uzun Bir Yapılacaklar Listesi
Konuşmasını Komisyonun sunduğu teklif ve girişimlerin vatandaşlar nezdinde ancak hayata geçirildikleri takdirde değer taşıdıklarını belirterek sürdüren Juncker, başkanlığındaki Komisyonun ortaya koyduğu girişimlerin hangi ölçüde hayata geçirildiğini değerlendirdi. Buna göre, 2014’ten bu yana sunulan tekliflerden yüzde 50’si AP ve Konsey tarafından onaylanmış durumda iken, yüzde 20’si onaylanmak üzere, yüzde 30’u ise halen görüşülüyor.
Juncker, konuşmasında Mayıs 2019’da yapılacak AP seçimlerine kadarki süreçte hayata geçirilmesi öngörülen 18 girişim açıkladı. Bunlar arasında en fazla dikkat çekenler; AB genelinde yaz saati/kış saati uygulamasının durdurulması, Güvenlik Birliği’nin tamamlanması kapsamında sosyal platformlarda terör propagandası yapan çevrimiçi içeriğin en fazla bir saat içerisinde kaldırılması ve terör suçlarıyla mücadelenin Avrupa Kamu Savcılığının yetkileri arasına dahil edilmesi, kara para aklama ile mücadeleye hız verilmesi ve Cambridge Analytica skandalının bir benzerinin önlenmesi amacıyla seçimler ile demokratik süreçlerin manipülasyon ve üçüncü ülke müdahalesine karşı korunması.
Juncker, konuşmasını Komisyon Başkanlığına damgasını vuran sınamalardan biri olan göç kriziyle ilgili bilançoyu değerlendirerek sürdürdü. Göç konusunda bir yandan sanılandan daha çok ilerleme kaydedildiğini belirten ve bu değerlendirmesini rakamlarla destekleyen Juncker, diğer yandan üye ülkelerin sorumluluk ile dayanışma ilkeleri arasında denge kuramamasını eleştirdi. İç sınır kontrollerinin kaldırılması gerektiği mesajını veren Komisyon Başkanı, bunun yerine getirilmemesinin yalnızca bugünün değil, geleceğin AB’si için de büyük bir geri adım olduğunu kaydetti. Juncker, AB Dönem Başkanlığı’nı yürüten Avusturya’ya dengeli göç politikası reformu konusunda sürdürülebilir bir çözüm bulması yolunda adım atması çağrısında bulundu. AB’nin göç krizine ad hoc önlemlerle cevap vermeye çalıştığının altını çizen Juncker, çözümün geçici değil kalıcı dayanışmada yattığını vurguladı. Bu alanda Komisyonun ileriki dönemde öngördüğü girişimleri ise şu şekilde özetledi: Avrupa Sınır ve Sahil Güvenlik Biriminin kapasitesinin artırılması, Avrupa Sığınma Ofisinin geliştirilmesi ve düzensiz göçmenlerin iadesinin hızlandırılması.
Juncker, Komisyonunun yeni dönem öncelikleri arasında yer alan Afrika Paketi hakkında da bilgi verdi. Avrupa’nın “kıta ikizi” olarak tanımladığı Afrika ile ilişkilerin kalkınma yardımı çerçevesinde ele alınmasından şikâyet eden Juncker, bu yaklaşımın yetersiz olduğunu belirtti. “Afrika’nın sadakaya değil, gerçek ve adil ortaklıklara ihtiyacı var” diyen Juncker, bağışçı-yararlanıcı ilişkisinin geçmişte kaldığını ifade ederek, Afrika ile yeni bir ortaklık inşa etmek istediklerini dile getirdi. Bu kapsamda Komisyon, gelecek beş yılda Afrika’da 10 milyon kişiye istihdam yaratacak “Avrupa-Afrika Sürdürülebilir Yatırım ve İstihdam Ortaklığı” adında bir teklif sunmaya hazırlanıyor. Afrika’ya yönelik özel yatırımların ve Afrika ile ticaretin artırılması bu doğrultuda öngörülen girişimlerin başında geliyor.
Görev süresine damgasını vuracak olan Brexit’in güçlü liderlik gerektiren konuların başında geldiğini belirterek sözlerini sürdüren Juncker, ileriki aylarda Brexit konusundaki çalışmalara üç ilkenin yön vereceğini vurguladı. Juncker bu kapsamda ilk olarak, AB’yi terk eden bir ülkenin, üye ülkelerle aynı ayrıcalıklara sahip olamayacağına dikkat çekti ve AB üyeliğinden ayrılmanın Tek Pazar’dan çıkış anlamına geldiğinin altını çizdi. İkinci olarak, İrlanda sınırı konusunda AB’nin İrlanda’nın yanında olacağını kaydeden Juncker, AB’nin, İrlanda ile Kuzey İrlanda arasında fiziki sınır oluşmaması için elinden geleni yapacağını, buna karşın Birleşik Krallık hükümetinin Hayırlı Cuma Anlaşması’ndaki sorumluluklarını yerine getirmemesi halinde de dik bir duruş sergilemekten çekinmeyeceği mesajını verdi. Son olarak, Brexit’in gerçekleşeceği 29 Mart 2019 tarihinden sonra Birleşik Krallık’ın AB için asla sıradan bir üçüncü ülke olamayacağını belirterek, her zaman yakın bir komşu ve siyaset, ekonomi ve güvenlik alanlarında bir ortak olmaya devam edeceği değerlendirmesinde bulundu. Birleşik Krallık Başbakanı Theresa May’in AB ile Birleşik Krallık arasında Brexit sonrasında iddialı bir ortaklık kurma teklifini memnuniyetle karşıladığını belirten Juncker, bunun başlangıç noktasının May’in Buckinghamshire'daki Başbakanlık özel konutu Chequers’ta dile getirdiği şekilde AB ile Birleşik Krallık arasında bir serbest ticaret alanı oluşturulması olabileceğini söyledi. Komisyonun Brexit konusunda anlaşmaya varılması için var gücüyle çalışmaya hazır olduğunu kaydederek, olası bir anlaşmaya karşı çıkan tarafın Komisyon olmayacağının garantisini verdi.
Sibiu’ya Doğru Yol Haritası
Brexit’ten sonra Juncker’in odağında AB’nin geleceği konusu vardı. 2017 Birliğin Durumu konuşmasında AB’nin geleceği konusunda karar almak üzere Dönem Başkanı Romanya’nın ev sahipliğinde toplanmasını teklif ettiği Sibiu Zirvesi’ne değinen Juncker, 9 Mayıs 2019 tarihinde gerçekleşmesi planlanan bu buluşma öncesinde yapılacakların listesinin uzun olduğunu vurguladı. Juncker’e göre, Brexit’in altı hafta sonrasına ve AP seçimlerinin iki hafta öncesine rastlayacak olan Sibiu Zirvesi’ne kadar; AB ile Japonya arasındaki Ekonomik Ortaklık Anlaşması’nın onay sürecinin tamamlanması ve 2020 sonrası AB bütçesi üzerinde en azından prensipte mutabakata varılması gerekiyor. Bunların yanında, avronun uluslararası rolünün güçlendirilmesi için de harekete geçilmesi elzem.
AB’nin dış politikada daha güçlü bir aktör haline gelmesi de Sibiu Zirvesi’ne kadar öncelik verilecek konular arasında öne çıkıyor. Juncker’e göre, AB’nin uluslararası arenadaki konumunun güçlendirilmesi, daha tek sesli konuşmasının sağlanmasından geçiyor. Bu nedenle Komisyon Başkanı bu yıl, ilk olarak 2017 Birliğin Durumu konuşmasında dile getirdiği dış politikanın bazı boyutlarında nitelikli çoğunluk metodunun kullanılmasının değerlendirilmesi yönündeki önerisini bir adım ileri taşıyarak, bu alanda somut teklifler sundu. Juncker’in teklifine göre; insan hakları, ekonomik yaptırımlar ve sivil misyonların konuşlandırılması gibi konularda karar almada oybirliği yerine nitelikli çoğunluk metodunun geçerli olması öngörülüyor. Juncker bu hususta “Lizbon Antlaşması’nın kayıp hazinesi” olarak nitelendirdiği, antlaşma değişikliği olmaksızın oylama mekanizmasının değiştirilmesine imkân sağlayan geçiş hükmüne (passerelle clause) dikkat çekse de uluslararası egemenliğin kalbinde yer alan dış politika konularının nitelikli çoğunlukla karara bağlanması imasının dahi Üye Devletlerin tepkisini çekmeye yeteceği göz ardı edilmemeli.
Hukukun Üstünlüğü Vurgusu ve Popülizm Eleştirisi
Juncker’in, AP’nin Macaristan’a yönelik Lizbon Antlaşması’nın “nükleer seçenek” olarak bilinen ve Konseydeki oy hakkının askıya alınmasına yol açabilecek 7’nci Maddesi kapsamındaki prosedürünü harekete geçirmeyi oylayacağı gün gerçekleştirdiği Birliğin Durumu konuşmasında, hukukun üstünlüğüne değinmesi kaçınılmazdı. Demokrasi ve basın özgürlüğüne odaklanan Juncker, Komisyonun hukukun üstünlüğüne karşı tüm saldırılarla mücadelesini sürdüreceğini belirterek, isim vermeden de olsa bazı üye ülkelerdeki gelişmelerden duyduğu derin endişeyi dile getirdi ve hukukun üstünlüğünün tehdit altında olduğu tüm durumlarda 7’nci Madde’de öngörülen prosedürün uygulanması gerektiğinin altını çizdi. Bunun yanında AB Adalet Divanı kararlarına uymanın isteğe bağlı değil, zorunlu olduğunu vurguladı.
AB’nin, küresel meseleleri bir seyirci edasıyla kenardan izlemek yerine geleceğin dünyasının mimarı olması gerektiğine dikkat çeken Juncker’e göre, Birliğin diplomaside tek sesli hareket etmesi ve Doğu-Batı ekseninde bölünmüş Avrupa algısına son vermesi büyük önem teşkil ediyor.
Juncker, sözlerine son verirken yaklaşan AP seçimlerine de değindi ve ilk olarak 2014 yılındaki AP seçimlerinde uygulanan öncü adaylar (Spitzenkandidaten) sisteminin devam edecek olmasının Avrupa demokrasisi için ileri yönde bir adım olacağını belirtti. 2017 Birliğin Durumu konuşmasında ortaya koyduğu ulus aşırı listelerin ise 2024 yılında gerçekleşecek AP seçimlerine kadar hayata geçirilmesi yönünde temennide bulunan Juncker, konuşmasını popülizmi eleştirerek sonlandırdı. Sağlıksız milliyetçiliğin reddedilerek, yerine aydın vatanperverliğin kucaklanması gerektiğini belirten Juncker, 21’inci yüzyılda milletini sevmenin AB’yi sevmeyi, AB’yi sevmenin de milletini sevmeyi gerektirdiğini ortaya koydu.
Yeliz Şahin, İKV Kıdemli Uzmanı