AB GÜNDEMİ: DTÖ’nün En Derin Krizine AB’den Uzanan Yardım Eli
DTÖ’nün En Derin Krizine AB’den Uzanan Yardım Eli
Son yıllarda benimsediği sürdürülebilir ve adil ticaret politikası perspektifi ve bununla birlikte akdettiği yeni nesil, kapsamlı ticaret anlaşmaları ile AB, çok taraflı ticaret sisteminin sadık savunucusu olmayı, ticaret kurallarını ortaklarında da yaygınlaştırmayı amaçlıyor. Bunu, son dönemde Birliğin öncelikli konularından biri haline getiren faktör şüphesiz ABD Başkanı Donald Trump’ın ve Vaşington yönetiminin serbest ticareti tehdit eden korumacı politikaları ile tüm dünyada bunların tetiklediği ticaret savaşları. Ancak AB, küresel ticarette norm belirleyici statüden oyun bozucu konuma geçmekte olan ABD’den boşalan yeri doldurmaya niyetli. Bunun son örneği, 28-29 Haziran’da gerçekleşen AB Konseyi Zirvesi’nde Komisyona verilen öneriler hazırlama ve bunları DTÖ’nün diğer üyeleriyle paylaşarak, örgütün uzun süredir gündemde olan reformuna yol gösterme yetkisi.
Komisyon da bu kapsamda 18 Eylül 2018 tarihinde DTÖ’nün değişen dünyaya adaptasyonunun ve etkinliğinin artırılması amacıyla hazırladığı öneri belgesini sundu. Brüksel’de Komisyonun Ticaretten Sorumlu Üyesi Cecilia Malmström tarafından açıklanan reform listesi niteliğindeki belgeden basın toplantısına yansıyan en çarpıcı ifade, DTÖ’nün bugüne kadarki “en derin krizini” yaşıyor olduğuydu. Bunun bilincindeki AB’nin DTÖ reformuna ilişkin hamlesi -hiç tesadüf olmasa gerek- ABD’nin 200 milyar dolar değerinde Çin ürününe %10 vergi koymasından bir gün sonra geldi. Bazı önemli üyelerin sisteme destek olmak yerine köstek olarak, ticaret savaşlarını tetikleyen tek taraflı ve haksız önemleri uygulamaya koyduğunu belirten AB ekonomisinin patronu, DTÖ’nün reformuna ilişkin Üye Devletler ile istişareler sonucunda hazırlanan ve modernizasyona yön göstermeyi hedefleyen belgede üç temel amaca odaklanıldığı dile getirdi. Bunlar; uluslararası ticarete ilişkin düzenlemeleri günümüzün küresel ekonomik koşullarına adapte etmek, DTÖ’nün gözlemci rolünü güçlendirmek ve anlaşmazlıkların halli mekanizmasında yaşanması muhtemel sorunların önüne geçmek.
AB, 164 üyeli DTÖ’nün reformu için sadece kendi içindeki değil dışındaki paydaşlarıyla da aylardır dirsek temasında. Zira basın toplantısında Malmström’ün ifade ettiği üzere Birliğin ABD ve Japonya ile süren üçlü görüşmeleri, Çin ile temmuz ayında gerçekleştirilen zirvede kurulan çalışma grubu ve diğer ortaklarıyla G20 ticaret bakanları toplantıları ekseninde yürüttüğü fikir alışverişleri devam ediyor. Son olarak Arjantin’de 14 Eylül’de bir araya gelen G20 ticaret ve yatırım bakanları, DTÖ’nün reformu konusunda mutabakata vardı. 30 Kasım-1 Aralık tarihlerinde ülkenin başkenti Buenos Aires’te gerçekleşecek 13’üncü G20 Zirvesi öncesindeki hazırlık döneminin en önemli buluşmaları arasında gösterilen ticaret bakanları toplantısında böyle bir uzlaşının sağlanması sadece AB’nin değil, küresel yönetişimin diğer aktörlerinin de dünya ticaretindeki gerilimlerin ve kuralların tam anlamıyla uygulanamadığının farkında olduğunun bir göstergesi.
ABD’nin Kıskacında Can Çekişen DTÖ’nün Temyiz Organı
Artık hepimizin ezberlediği üzere ABD Başkanı’nın arası pek çok ülkeyle, liderle ve kuruluşla farklı sebeplerden ötürü iyi değil. Çin’den Hindistan’a, Filistin’den Kanada’ya kadar birçok ülke ve lider bu durumdan az ya da çok bir şekilde payına düşeni aldı. Uluslararası kuruluşlar nezdinde ise Donald Trump son dönemde DTÖ’den çıkmayı diline dolamış durumda.
Bunun sebeplerine geçmeden önce belirtmek gerekiyor ki DTÖ çatısı altında anlaşmazlıkların halli mekanizması olarak adlandırılan ve üyeler arasındaki ticari anlaşmazlıkları çözmekle mükellef bir yapı bulunuyor. Bu yapıya bağlı yedi hâkimden oluşan Temyiz Organı ise DTÖ’nün bir nevi yüksek mahkemesi şeklinde, ülkeler arasındaki anlaşmazlıklara ilişkin nihai kararları veriyor. Son yıllarda sayıları artan ikili ve çok taraflı ticaret anlaşmalarıyla DTÖ’nün gücü zayıflamış olsa da anlaşmazlıkların halli mekanizması işlemeye devam ediyordu; ta ki Vaşington yönetimi Ağustos 2016’dan bu yana önce ABD seçimlerini gerekçe göstererek daha sonra da DTÖ’nün reformuna ihtiyaç olduğunu öne sürerek Temyiz Organı’na yeni hâkim atanmasını engelleyene dek. Oysaki yedi üyeli organın karar alabilmesi için en az üç üyenin mevcut olması gerekiyor ama 45’inci ABD Başkanı Donald Trump, emekli olan hâkimlerin yerine yenilerinin atanmasını engellemek yoluyla, Temyiz Organı’nın çalışabilmesini aleni şekilde tehdit ediyor. Son olarak 27 Ağustos 2018’de Morityuslu hâkim Shree Baboo Chekitan Servansing’in ikinci görev süresini veto eden Donald Trump, 11 aydır süregelen vetolarına bir yenisini daha eklemiş oldu. 30 Eylül’de görev süresi dolan Servansing’in ardından Temyiz Organı’nda üç hâkim kalacak ki bu da karar alınabilmesi için gerekli minimum hâkim sayısı. Dahası da var; Morityuslu hâkimin gitmesinin ardından kalan üç hâkimden ikisinin görev süresi Aralık 2019’da doluyor. Eğer o zaman da Vaşington yönetimi yeni hâkim atanmasını engellerse Temyiz Organı artık görevini yerine getiremiyor olacak. Uzmanlar, bunun gerçekleşmesi durumunda çok taraflı küresel ticaret ve DTÖ tarihindeki en derin krizin yaşanabileceği uyarısında bulunuyor. Peki, ABD Başkanı bunu neden yapıyor?
Ülkesinin ekonomisinin yıllardır yanlış politikalarla kaybettiğini düşünen korumacılık aşığı Başkan Trump, DTÖ’yü ülkesine haksız davranmakla suçluyor. Bu kapsamda Vaşington yönetimi, ABD’nin bazı temyiz vakalarında 90 gün sınırına uyulmamasını, eski hâkimlerin devam eden davaları etkilemesini, Temyiz Organı’nın anlaşmazlıklarla ilgili olmayan konulara müdahil olmasını ve alınan kararların gelecekteki vakalar için emsal teşkil etmesini eleştiriyor. Ve neticesinde ticari anlaşmazlıkların çözülmesini engelleme kartını kullanarak, Temyiz Organı’nın ve uzun vadede anlaşmazlıkların halli mekanizmasının can çekişmesine zemin hazırlıyor. Tüm bunlar son dönemde azalan etkinlik alanıyla zaten kan kaybeden DTÖ’nün başta Temyiz Organı ve anlaşmazlıkların halli mekanizması olmak üzere diğer tüm problemlerinin de bir an önce masaya yatırılmasını gerekli kılıyordu. İşte bu noktada yardım elini uzatan AB, DTÖ’nün reformuna ilişkin 18 Eylül’de açıkladığı önerileriyle; kurallara dayanan, adil, çok taraflı ve serbest bir küresel ticaret sisteminin mazide kalmasını engelleme yolunda ilk adımı attı.
AB’nin DTÖ Reformuna İlişkin Önerileri
“Bugüne kadarki tüm başarılarına rağmen DTÖ, hızla değişen küresel ekonomiye aynı hızla ayak uyduramıyor. Dünya değişti ancak DTÖ değişmedi. Sistemi, bugünün küresel ekonomisinin zorluklarıyla başa çıkabilecek hale getirmeliyiz ve AB, bunda lider rolünü üstlenmek zorunda.” Avrupa Komisyonunun DTÖ’nün modernizasyonuna ilişkin önerilerini sunan İsveçli politikacı Cecilia Malmström’ün konuşmasının satır aralarında geçen bu ifadeler, AB’nin DTÖ reformuna ilişkin niyetini açıkça ortaya koyuyor aslında.
Göç krizi, Batı Balkanlara yönelik genişleme perspektifi, Birleşik Krallık’ın Birlikten ayrılması süreci ve yükselen aşırı sağ akımların ortasında geleceğine yön vermeye çalışan AB, ticaret politikası çerçevesinde 2015’te yayımladığı “Herkes için Ticaret: Daha Sorumlu Bir Ticaret ve Yatırım Politikasına Doğru” başlıklı strateji belgesinde paylaştığı vizyonunu yaygınlaştırmaya ve bu alanda standartları belirleyerek, lider konumuna ulaşmaya niyetli. Niyetten de öte buna mecbur aslında, çünkü ABD’nin yaptırım kararları ile başlayan ve uluslararası ticaret sisteminin hayata geçmesinden bu yana yaşanan “en derin kriz” olarak tanımlanan ticari gerginliklerin, sayıları artan tek taraflı önlemler ve alınan karşı tedbirler ile önümüzdeki dönemde daha da derinleşmesi bekleniyor. Ekonomik büyümenin sürdürülebilirliği ve siyasi düzenin istikrarı için büyük tehlike yaratacak bu durum, küresel değer zincirlerine fazlasıyla entegre ve kurallara dayanan uluslararası ticaret sistemine bir hayli bağlı AB ekonomisi için ciddi bir risk demek.
Madalyonun AB’nin kendi sebeplerinden bağımsız olan diğer yüzünde ise 23 yıl önce 1995’te Uruguay Round görüşmelerinin ardından hayata geçen DTÖ’nün değişime ihtiyaç duyduğu gerçeği var. Temyiz Organı’na yeni hâkimlerin atanmaması sebebiyle anlaşmazlıkların halli mekanizmasının geleceğinin belirsizliğini koruması, yeterli şeffaflığa dayanmayan komite prosedürleri, örgütün gözlemci rolünün tehdit edilmesi, kalıplaşmış süreçler ve ülkeler arasında yaşanan çıkar çatışmaları DTÖ’de meydana gelen aksaklıklardan sadece birkaçı. AB’nin 18 Eylül’de yayımladığı belge bu sorunları çözmeyi ve örgütü tüm ülkelere fayda sağlayacak hale getirmeyi amaçlıyor. Kural koyma ve kalkınma, düzenli iş ve şeffaflık ile anlaşmazlıkların halli olmak üzere üç başlık kapsamında sunulan önerilerle AB, olası bir DTÖ reformuna yön vermeyi hedefliyor (bkz. Tablo).
Tablo. AB’nin DTÖ Reformuna ilişkin Önerileri
AB’nin DTÖ reformuna ilişkin sunduğu belgenin satır aralarında piyasalarda aksamalara yol açan ve kamu iktisadi teşebbüsleri tarafından kanalize edilen sübvansiyonların bildirimi ile devletlerin yönettiği şirketlerin kontrolünde hükümetlerin rolünün araştırılması gibi öneriler dikkat çekiyor. AB’nin böyle bir öneri getirmesinin altında yatan temel amaç ise küresel ticareti sekteye uğratacak devlet yardımlarını tespit etmek, hizmetler ile yatırımların ticaretinin önündeki engellere yönelik yeni kurallar getirmek ve yabancı yatırımcılara uygulanan ayrımcı uygulamalar da dâhil olmak üzere pazara girişin önündeki engelleri azaltmak. Ayrıca e-ticaret gibi gelişmekte olan alanlara öncelik verilmesinin ve küresel toplumun sürdürülebilirlik hedeflerinin dikkate alınmasının DTÖ’nün reformunda kilit rol oynayacağı vurgulanıyor. Ek olarak, DTÖ’nün gözlemci rolünün etkisiz ve defalarca tekrar eden komite süreçleri sebebiyle sekteye uğradığının bilincinde olan Avrupa Komisyonu, daha etkili izleme ve gerek duyulmayan komitelerin azaltılması gibi tavsiyelerde de bulunuyor. ABD tarafından bloke edilen ve geleceği belirsizliğini koruyan Temyiz Organı’nın üye sayısının yediden dokuza çıkarılması ve hâlihazırda yarı zamanlı olan bu görevin tam zamanlı hale getirilmesi de Komisyonun önerileri arasında yer alıyor.
Peki, Temyiz Organı’ndaki blokajları sebebiyle topa tutulan ABD hep mi haksız? Aslında hayır. Cecilia Malmström’ün basın toplantısında da belirttiği üzere Çin’in uyguladığı sübvansiyonlar ile küresel çapta çelik fazlasına yol açması, pazarına girmek isteyen şirketleri fikri mülkiyetleri ve know-how’larını paylaşmak zorunda bırakarak teknoloji transferine zorlaması gibi durumları ABD gibi AB de yanlış buluyor. Ancak bununla mücadelenin Vaşington yönetiminin hayata geçirdiği tek taraflı yaptırımlar ve ulusal güvenlik gerekçesiyle DTÖ tarihinde görülmemiş soruşturmalar yerine çok taraflı ticaret sistemine eklemlenecek daha sıkı teknoloji transferi ile mücadele kuralları olması gerektiğini savunuyor.
Sözün özü, sınır ötesi ticarette mutabakata varılmış kurallara uyumun DTÖ tarafından takibi ve ülkeler arasındaki anlaşmazlıkların çözümü için örgütün tarafsız bir hakem görevi görmesi yıllardır keyfi yaptırımların önüne geçerek, ticarette yükselebilecek tansiyonları düşürüyordu. Ancak bugün gelinen noktada Trump yönetiminin tüm dünyada inşa etmeye başladığı korumacılık duvarlarının altında ezilme tehlikesiyle karşı karşıya kalan DTÖ’nün kuruluş amacı ülkeler arasında serbest ticaret köprüleri kurmaktı. Örgütün bu misyonunu kaybetmemesi amacıyla AB’nin sunduğu reform önerilerinin ilerleyen günlerde diğer DTÖ üyelerinin de masasına getirilmesiyle örgütün en derin krizine dur denilebilecek mi, hep beraber göreceğiz.
Merve Özcan, İKV Uzman Yardımcısı