Elysée 2.0 ile Fransa-Almanya İşbirliği Derinleşecek mi?
22 Ocak 2019 günü AB’nin iki itici gücü Fransa ve Almanya’nın bundan 56 yıl önce imzaladığı Elysée Antlaşması’nın ikinci versiyonunu imzaladığı gün olması sebebiyle tarihi bir an olarak kayıtlara geçti. Fransızca adı Aix-la-Chapelle olan şehrin tarih boyunca iki ülke arasında el değiştirmiş olması, iki ülkenin stratejik ortaklıklarını derinleştirme kararı alırken bulunmayı seçtikleri şehrin sembolik değerini daha da artırıyor. Nitekim zaman ve mekân çerçevesinde yaptığı konuşmalar ve görüşmelere katmaya çalıştığı sembolik anlam, özellikle Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un politik kişiliğinin olmazsa olmaz bir parçası. Öte yandan Merkel’in, Fransız Cumhurbaşkanı’nın Eylül 2017’de Sorbonne Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada 1963’te Charles de Gaulle ile Konrad Adenauer’in başlattığı stratejik ortaklığı derinleştirme teklifini kabul etmesi Alman Şansölye’nin de sembollere verdiği önemi kanıtlıyor. Zira 16 sayfalık Aachen Antlaşması’nın en büyük kazanımının AB’nin iki önde gelen ülkesinin güçlerini birleştirme sözü vererek AB şüpheci cepheye vurduğu sembolik darbe olma ihtimali fazlasıyla yüksek.
Bir "İdeal" Antlaşması: AB’nin Geleceğine Dair Bir Umut
Frank Kralı ve Kutsal Roma-Cermen İmparatoru Charlemagne’ın mezarının bulunduğu Almanya’nın batısındaki Aachen kentinin hem Belçika hem de Hollanda ile sınırı bulunuyor. Kuzey Ren-Vestfalya bölgesinde yer alan Aachen bu yönüyle Avrupa idealinin tarihi serüvenine referans veren ve güncel konjonktürde şüpheler ve yoğun eleştiriyle karşılaşan Birliğin köklerinin çok derinde olduğunu da hatırlatan bir şehir. Polonya, Macaristan ve özellikle de kurucu üye İtalya’nın popülist AB şüpheci söylemleri ve Brexit tartışmaları sebebiyle entegrasyonun temel değerlerinin ve kazanımlarının sorgulandığı bir dönemde Birliğin iki defacto liderinin yan yana durması şüphesiz ki oldukça değerli. Özellikle de entegrasyon projesinin başarısını sürdürmesinde Avrupa vatandaşlarının sahip olduğu algı ve önyargıların önemi düşünüldüğünde. Nitekim AB yanlısı cephe ile AB şüpheci cephenin savaşı, büyük ölçüde sembolik değerler ekseninde şekilleniyor.
Almanya ile Fransa arasındaki işbirliği ögelerinin tarihine ve içeriğine bakılacak olursa; 1963’te imzalanan Elysée Antlaşması ile ülkelerin dışişleri, savunma, eğitim ve gençlik konularında Devlet ve Hükümet Başkanları, bakanlar seviyesinde karşılıklı fikir alışverişleri yapılacağı öngörülmüştü. Kamu diplomasinin başarılı bir örneği olarak ön plana çıkan Elysée Antlaşması, yüzyılların getirdiği çıkar çatışmalarını bir işbirliğine dönüştürmesi sebebiyle de gerçek bir “jeopolitik bir mucize” olarak Avrupa idealine eklemlendi. Yine de Paris ve Bonn’un özellikle güvenlik ve savunma alanlarında ortak konseptler ışığında stratejilerini birleştirme isteğini ortaya koyan Antlaşma, hedefini tam olarak gerçekleştiremedi ve iki ülkenin savunma önceliklerinin ayrışarak ilerlemesinin önünde duramadı.
Bundestag’ın Antlaşma’ya eklediği ABD ile işbirliği maddesinin General Charles de Gaulle tarafından büyük bir öfkeyle karşılanması bir kez daha güvenlik ve savunma politikalarının ve önceliklerinin iki ülke arasındaki en zorlu uzlaşı alanı olduğunu hatırlattı. Zira de Gaulle’ün ABD ve Sovyetler Birliği’ne karşı Avrupa savunması oluşturma planı, Almanya’nın NATO çatısında ABD ile sıkı bir işbirliği kurmaya çalışması sebebiyle gerçekleşmedi. Bu konuda Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nün yayımladığı bir analiz, tarafların Antlaşma’yı güncellemesinde özellikle savunma ve güvenlik alanlarındaki kesişen çıkarlarının değil; ikili ilişkilerine verdikleri önemin rol oynadığını ortaya koyuyor. Bu yönüyle pragmatik olmaktan ziyade bir işbirliği ve entegrasyon ideali çerçevesinde imzalanan Elysée ve Aachen, entegrasyon projesinin yüzleşmek zorunda kaldığı ve kalacağı çok yönlü zorluklara karşı bir inisiyatif ve niyet beyanı. Hele ki AB entegrasyonunun ortak çıkarlar ve pragmatik politikaların ötesinde bir ideal çerçevesinde şekillenen bir değerler projesi olduğunun ara ara unutulduğu bir dönemde böylesi bir beyanın yeniden ortaya koyulması değerli olduğu kadar gerekli.
İkili İlişkilerdeki Derinleşme Vaadinin İç Politikada Yarattığı Çalkantılar
De Gaulle ile Adenauer’in başlattığı işbirliğine birkaç başlık daha ekleyen Aachen Antlaşması, Avrupa savunma birliğini güçlendirmek için ortak stratejiler geliştirileceği, Alman- Fransız Savunma ve Güvenlik Kurulu’nun güvenlik konularındaki işbirliğinde idari birim olarak görev alacağı ve ülkelerin silahlı kuvvetleri arasındaki ortaklığın pekiştirileceğini ortaya koyuyor. Ne var ki uygulamaya hazır bir içerik ve politika sunmayan Antlaşma, bu yönüyle geleceğin Alman-Fransız ilişkilerini yönlendirmeyi hedefleyen bir rehber niteliği taşıyor.
Bu kapsamda ön plana çıkan iki soru AB’nin güvenliğinde atması gereken adımlar ve bu adımlarda Almanya-Fransa ikilisinin rolü üzerine yoğunlaşıyor. ABD’nin kendini geri çektiği ve Çin’in yükselişte olduğu bir konjonktürde AB liderlerinin kıta güvenliğini sağlamada daha etkin ve ABD’ye birebir bağlı olmayan stratejiler geliştirmesi gerekiyor. Bu stratejilerin nasıl şekillenmesi gerektiği soruların başında gelirken; bir sonraki soru Avrupa savunma entegrasyonun hangi seviyede olması gerektiği konusuna odaklanıyor. Nitekim Aachen Antlaşması’nın imzalanması sırasında aşırı sağ politikacıların ulusal bağımsızlık çerçevesinde kışkırtılmasıyla Fransa’nın topraklarının bir kısmını Almanya’ya verdiğini iddia eden tepkiler, AB üyesi ülkelerde savunma alanlarındaki entegrasyonun kolaylıkla ülkenin bağımsızlığına karşı bir tehdit olarak algılanabileceğini gösterdi.
Cevaplanması gereken sorunların ve tabi ki eyleme dökülmesi gereken stratejilerin bir işbirliği beyanının ötesinde politik kararlılık gerektirdiğini vurgulamak gerekiyor. Ulusal meclislerin yanı sıra sivil toplumun da entegrasyonu derinleştirme konusunda aktif rol alması da yürütme organlarının bu konudaki çalışmalarını hızlandırmasında etkili olacaktır. Her ne kadar stratejik öncelikler konusunda farklılıklar taşıyan Almanya ve Fransa’nın optimal düzeyde işbirliğine sahip olduğu belirtilse de daha ötesini gerçekleştirebilmeleri dahilinde Avrupa idealine yepyeni bir ivme kazandıracak olmaları fazlasıyla heyecan verici.
Selvi Eren, İKV Uzman Yardımcısı