İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni

KÜRESEL GÜNDEM: 49’uncu Dünya Ekonomik Forumu’nda Öne Çıkanlar

Trump, Macron ve May’in iç siyasette yaşadıkları sıkıntılar nedeniyle katılmadıkları 2019 Dünya Ekonomik Forumu, yavaşlayan küresel büyümenin gölgesinde toplandı.
KÜRESEL GÜNDEM: 49’uncu Dünya Ekonomik Forumu’nda Öne Çıkanlar

49’uncu Dünya Ekonomik Forumu’nda Öne Çıkanlar

Dünya siyaset ve ekonomi eliti, her yıl olduğu gibi bu yıl da Dünya Ekonomik Forumu yıllık toplantısı için İsviçre Alplerine akın etti. Alman akademisyen Klaus Schwab’ın 1971’de az sayıda katılımcıyla beyin fırtınası formatında düzenlediği Dünya Ekonomik Forumu toplantıları, günümüzde devlet ve hükümet başkanlarının, düşünce liderlerinin, uluslararası kuruluşların ve sivil toplumun üst düzey temsilcileri ile dünya çapındaki şirketlerin CEO’larının buluştuğu, küresel gündeme yön veren başlıca etkinlikler arasında yer buluyor. Bu yıl, Dünya Ekonomik Forumu’nun 49’uncu yıllık toplantısı için aralarında 60’tan fazla devlet ve hükümet başkanının bulunduğu 3.200 katılımcı, 22-25 Ocak 2019 tarihlerinde Davos’ta bir araya geldi.

Çin başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde hız kesen küresel büyümenin endişe yarattığı bir ortamda gerçekleşen Dünya Ekonomik Forumu yıllık toplantısında, geçen yılın aksine karamsar bir hava hâkimdi. “Küreselleşme 4.0: Dördüncü Sanayi Devrimi Çağında Küresel Yapıyı Şekillendirmek” temasını ele almak üzere Davos’ta buluşan dünya siyaset ve ekonomi elitini; güçlü aktörler arasında sertleşen jeopolitik restleşmeler, ticarette yükselen korumacılık eğilimi, iklim değişikliği ve küresel ısınma başta olmak üzere giderek artan çevresel riskler, küresel büyümenin yavaşlaması, popülizm ve milliyetçiliğin yükselişi ile Brexit başta olmak üzere yoğun bir gündem bekliyordu.

Davos’a Gelmeyenler, Gelenlerden Daha Çok Konuşuldu

2019 Dünya Ekonomik Forumu yıllık toplantısı, geçen yılların aksine toplantıya kimin katıldığından çok, kimin katılmadığının konuşulduğu bir yıl oldu. Bunun nedeni, ABD Başkanı Donald Trump, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanual Macron ile Birleşik Krallık Başbakanı Theresa May gibi ağır topların 49’uncu Dünya Ekonomik Forumu yıllık toplantısına katılmama kararı almasıydı. Brezilya’nın aşırı sağ çizgisiyle dikkat çeken Devlet Başkanı Jair Bolsonaro, Almanya Şansölyesi Angela Merkel, Japonya Başbakanı Şinzo Abe, İtalya’nın popülist Başbakanı Giuseppe Conte ve Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’in katılımcılar arasında ön plana çıktığı Davos’ta, Türkiye’yi Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ile Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan temsil etti.

ABD Başkanı Trump’ın Kongre’de Demokratlarla Meksika duvarı ödeneğine ilişkin yaşadığı kriz nedeniyle ABD’nin tarihinin en uzun süreli hükümet kapanması olayına tanık olması, yalnızca Başkan Trump’ı değil, tüm ABD heyetini Davos’a gitmekten alıkoydu. Atlantik’in diğer yakasında ise Sarı Yelekler hareketi nedeniyle zor günler geçiren Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve AB ile aylar süren zorlu müzakerelerin sonunda vardığı anlaşmanın parlamentoda ezici çoğunlukla reddinin ardından Brexit süreci zora giren Birleşik Krallık Başbakanı May, Davos’a gitmeme kararı aldı. Toplu halde dünya ekonomisinin yüzde 50’sini ve küresel nüfusun yüzde 42’sini oluşturan ülkelerin liderlerinin iç siyasette yaşadıkları sorunlar nedeniyle Dünya Ekonomik Forumu yıllık toplantısına katılamamaları, iç siyasette artan sıkıntıların uluslararası endişeleri arka plana ittiği dünya düzeninin yansıması niteliğinde.

Bolsonaro’nun Davos Çıkışı

Trump başta olmak üzere çok sayıda önde gelen liderin katılmadığı Dünya Ekonomik Forumu’nda dikkatler, aşırı milliyetçi eğilimi; kadın, eşcinsel ve yerlilere yönelik tartışma yaratan söylemiyle, Davos’un temsil ettiği değerlerin ve liberal düzeni savunan klasik Davos katılımcı profilinin zıttı olarak görülen Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro’nun üzerindeydi.

Brezilya Devlet Başkanı olarak göreve gelmesinden üç hafta sonra Davos’ta ilk uluslararası çıkışını yapan “Tropiklerin Trump’ı” Bolsonaro, toplantıya video konferansla bağlanan ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile birlikte Davos’ta popülizm bayrağını dalgalandıran isim oldu. Ekim 2018’de muhafazakâr milliyetçiliğin yükselişe geçtiği Brezilya’da yaygın yolsuzluğa ve ekonomik sıkıntılara karşı tepki oylarını toplayarak devlet başkanı seçilen Bolsonaro, “Yeni Brezilya” vizyonunu aktardığı Davos’ta, dünya ekonomi ve siyaset elitini, yolsuzluğu kökünden kazımak, devletin elindeki büyük şirketleri özelleştirmek ve vergileri azaltmak suretiyle Brezilya’yı gerçek anlamda yatırımcı dostu bir ülke haline getireceğine ikna etmeye çalıştı. Bolsonaro’nun hedefi, dört yıllık görev süresi sonunda, hâlihazırda Dünya Bankası’nın İş Yapma Kolaylığı Endeksi’nde 190 ülke arasında 109’uncu sırada olan Brezilya’yı 50’nci sıraya taşımak.

Davos’a, federal kurumların kapalı olduğu Vaşington’dan video konferansla bağlanan ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, halkın çıkarlarını yansıtmadığını düşündüğü siyasi görüşleri ve siyasi elitlerden desteğini çektiğini belirterek, bu yeni yönelimlere Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılma kararını, Fransa’da Macron’un; ABD’de Doland Trump’ın başkan seçilmesini ve İtalya’da Beş Yıldız Hareketi’nin yükselişini örnek gösterdi. “Dünyanın her tarafında yeni rüzgârlar esiyor” diyen Pompeo, yükselen popülizmin olumlu etkilere yol açacak bir olgu olduğu inancını dile getirdi. Ulusların halen önemini koruduğunu vurgulayan Pompeo, hiçbir uluslararası kuruluşun, halkların çıkarlarını kendi liderleri kadar etkili şekilde savunamayacağını belirtti. Trump’ın dış politikada “Önce Amerika” yaklaşımının “başarılarından” söz eden Pompeo, İran ve Çin’i sert sözlerle eleştirmeyi ihmal etmedi.

Davos’ta AB Günü: Merkel, Conte, Sánchez

Almanya, İtalya ve İspanya’nın liderlerinin konuşma yaptığı Davos’un “AB Günü”nde, üç liderin de Avrupa Projesi’nin geleceğine yönelik farklı perspektifler sunmaları dikkat çekti.

2021 yılında görevine veda etmeye hazırlanan Almanya Şansölyesi Merkel’in merakla beklenen konuşmasında, çok taraflılık vurgusu ve popülizmin reddi ön plandaydı. Küresel durumun iç açıcı görünmediğini belirten Merkel, uluslararası sistemi sarsan sınamaların başında iklim değişikliği ve siber güvenlik tehditlerinin geldiği değerlendirmesinde bulundu ve IMF’nin küresel büyüme tahminlerini aşağı çektiğini hatırlattı. “Çok taraflı dünya düzeni, yarının sınamalarına iyi cevaplar üretir” diyerek, küresel krizlerin ancak çok taraflılıkla çözüme kavuşturulabileceği mesajını veren Almanya Şansölyesi, Berlin’in çok taraflı küresel düzenin savunucusu olmaya devam edeceğini teyit etti. Popülistleri eleştiren Merkel, liderleri dar çerçevede tanımlanmış ulusal çıkarlarının ötesinde düşünmeye ve uluslararası küresel kurumları kazan-kazan senaryoları üretmek üzere reforme etmeye çağırdı.

Davos’a ilk kez katılan iki AB liderinden İtalya’nın popülist Başbakanı Guiseppe Conte’nin konuşmasına, AB eleştirisi damga vurdu. İtalya halkının bir zamanlar Avrupa Projesi’ne ve liberal demokratik düzene inandığını ancak sonra gerçeğin çok daha farklı olduğunu anladığını vurgulayan Conte, liderliğini yaptığı hükümetin İtalya halkının gelecekle ilgili taleplerinin kurumsal yanıtı niteliğinde olduğunu belirtti. Oldukça karamsar bir tablo çizen Conte, orta sınıfın yoksullukla karşı karşıya ve herkesin geleceğin daha kötü olacağının farkında olduğunu belirterek, İtalya’nın mevcut durumunun Avrupa’nın gelecekteki durumunun habercisi olduğunu kaydetti. Conte’nin Fransa hükümetine zor günler yaşatan Sarı Yelek hareketine göndermede bulunarak, halkın kandırıldığında sokaklara döküldüğünü söylemesi dikkat çekti.

Davos’a ilk kez katılan ikinci AB lideri, İspanya Başbakanı Pedro Sánchez ise konuşmasına 2008 küresel mali krizinden öğrenilen derslerin unutulduğu uyarısında bulunarak başladı. “Ekonomi her zaman halkın hizmetinde olmalıdır” temel mesajını veren Sánchez, giderek artan eşitsizliğe çare bulunmaması halinde milliyetçi politikaların devletleri felakete sürükleyebileceği uyarısında bulundu. Sánchez’e göre, bu durumun çözümü siyaset ve ekonominin birlikte çalışmasından geçiyor.

Davos’tan Arda Kalanlar

Sayısız oturuma sahne olan Dünya Ekonomik Forumu 49’uncu Yıllık Toplantısı’nda, iklim değişikliği öne çıkan konuların başında yer aldı. Davos’tan “Cennet bahçeleri artık kalmadı” diye seslenen İngiliz belgesel yapımcısı Sir David Attenborough, insanoğlunun dünyada yol açtığı değişiklik sonucunda artık yeni bir jeolojik çağ olan “Antroposen çağ”a adım atıldığını söylerken, çevreye yapılan tahribat kalıcı hale gelmeden iklim değişikliğiyle mücadelenin hızlandırılması gerektiği uyarısında bulundu. Bu yıl Davos’un parlayan yıldızları arasında yer alan Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern de liderleri iklim değişikliğiyle mücadele konusunda harekete geçerek tarihin doğru tarafında yer almaya çağırdı.

“Küreselleşme 4.0” temasıyla toplanan 49’uncu Dünya Ekonomik Forumu yıllık toplantısına damgasını vuran, aynı zamanda Macron ve May gibi liderleri foruma katılmaktan alıkoyan küreselleşme karşıtı baskılar oldu. Ülkelerin giderek daha içe dönük politikalar izlemeye başladığı bir dönemde, siyasi spektrumun kıyısındaki popülizmin yükselmesi ve dünyanın dört bir yanında ana akımlaşması, Çin ile ABD arasındaki ticaret savaşının bir tehdit olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşmesi ve Pekin ile Vaşington arasında birçok alanda giderek kızışan rekabet, uluslararası düzenin geleceğine ilişkin endişeler, 49’uncu Dünya Ekonomik Forumu’nda liderlerin kafasını meşgul eden temel konular oldu.

Yeliz Şahin, İKV Kıdemli Uzmanı

Diğer Yazılar