Kişisel Verilerin Seçmen Davranışlarını Etkilemek için Kullanımı Yasaklanıyor
Son yıllarda politika yapım süreçlerini en fazla etkilemeye başlayan dinamiklerden biri çok açıkça görüldüğü üzere teknoloji oldu. Siyasetin süreçlerini belirlediği kadar siyasetin yapılış yöntemlerini ve aktörlerini de belirleyen bir etkiye ulaşması, teknolojik gelişmelerin ulusal düzey kadar, bölgesel ve uluslararası düzeyde de kurallar çerçevesinde düzenlenme ve denetlenmesi sonucunu doğurdu. Bunun en güncel örneği, AP ile Konseyin, 2019 AB seçimlerinde yarışacak partilerin seçmen davranışlarına ilişkin verileri kullanmasını yasaklayan taslak düzenlemeyi 16 Ocak 2019 tarihinde onaylamasıyla gözler önüne serildi.
Dijital Tek Pazar girişimleri ve karşı karşıya kaldığı sınamalarla birlikte AB, gelişen teknolojileri en verimli şekilde kullanabilmeyi ve bu teknolojileri en ileri standartlarla düzenlemeyi varoluşsal bir mesele haline getirdi. Son yıllarda pek çok Birliğin Durumu konuşmasında AB entegrasyon projesinin gurur kaynağı ve başarısı olarak lanse edilen bu durum, meyvelerini vermeye başladığı gibi kendisine has tehditleri de doğuruyor.
Özellikle geçtiğimiz Fransa seçimleri ve Brexit referandumunun çevrimiçi yöntemlerle etki altında bırakılmaya çalışıldığı yönünde iddiaların ve tartışmaların gün yüzüne çıkmasıyla, seçim güvenliği konusu, AB’de teknolojiyle bağlantılı ele alınmaya başladı. Bu durum, AB kamuoyunda artan AB şüpheciliği ile de birleşince, AB kurumlarının müdahalesi kaçınılmaz bir gereklilik haline geldi. Böylesi bir dönemde, 87 milyon Facebook kullanıcısının kural dışı yollarla seçmen davranışlarına ilişkin verilerinin kullanıldığı ve bu verilerden son ABD seçimlerinde de fayda sağlandığı yönünde sızıntıların gün yüzüne çıkmasıyla, tartışmalar yepyeni bir boyuta ulaştı.
Edward Snowden’ın sızdırdığı bilgilerde ve pek çok diğer vakada, veri güvenliği ihlallerinin AB kamuoyunun karşısına çıkarılması, AB vatandaşlarında kişisel verilerin korunması alanındaki hassasiyeti artırmıştı. Cambridge Analytica skandalıyla daha da alevlenen hassasiyetler, seçim güvenliğine ilişkin önlemlerin de benzer bir hassasiyeti taşıması gerektiğini zaten açıkça gösteriyordu. AB kurumlarının seçim öncesi dönemde gündemine aldığı ilgili düzenleme, şüphesiz ki AB çapında seçimlerin itibarını ve güvenilirliğini olumlu etkileyecek. Nitekim böylesi bir adımın altında yatan motivasyonu ve önlemleri derinlemesine ele almak, Türkiye’nin de doğrudan karşı karşıya olduğu bir fenomene karşı diğer örneklerde nasıl bir çerçevenin çizildiğini görmek açısından da önemli. Özellikle yerel seçimlere sayılı aylar kala, seçim güvenliğinin hem kamuoyunda güvenin tesisi hem de seçimlerin itibarının korunması adına ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak gerekir.
Bilgi Savaşlarının Ön Cephesi AB
AB kurumlarının seçim güvenliğine ilişkin aldığı bu önlem aslında daha geniş çaplı bir hibrit mücadelenin parçası. Günümüzde ülkeler, ulusal hedeflerini yerine getirirken askeri araç ve metotlarla birlikte ekonomik, siyasi hukuki ve teknolojik tüm unsurları bir arada ve eş zamanlı uygulamayı, başat strateji haline getirdi. Seçimlerin etki altına alınması ve/veya manipüle edilmesi de benzer bir stratejinin unsuru. Dolayısıyla küresel sistemin oyuncuları artık aldıkları askeri ve siyasi önlemleri, tamamlayıcı diğer hamlelerle desteklemek durumunda. AB, bu önlemleri iki ayrı cephede benzer tehditlere karşı hayata geçiriyor. İlk olarak Kuzey Avrupa ile Baltık bölgesinde artarak devam eden Rusya tehdidi ve siber saldırılarla mücadele zorunluluğu, Birliğin buraya özel önem vermesini gerektirdi. Dolayısıyla EEAS altında kurulan ve bu bölgeye özel önem veren stratejik iletişim birimi, benzer saldırıların ve manipülasyon faaliyetlerinin tespiti ve önlenmesi için azami mesai harcıyor. Doğu ve Orta Avrupa’da ise yükselen aşırı sağ eğilim, popülizm ve AB karşıtı retorik, aynı şekilde hem Rusya ile hem de ülkelerin kendi içerisindeki yapılanmalardan karşılıklı olarak besleniyor. Bu eğilimleri besleyen dinamik ise büyük ölçüde çevrimiçi yollarla gerçekleştirilen manipülasyon, yalan haber üretimi ve propaganda. Dolayısıyla her iki hatta da seçim davranışlarını manipüle etmeye müsait bir atmosfer meydana gelmiş halde.
Bağlantılı diğer bir konu ise önümüzdeki AP seçimlerinin benzersiz önemi. Uzmanların büyük bir bölümü, bu seçimlerde aslında AB’nin geleceğinin ve varlığının oylanacağını değerlendiriyor. AB karşıtı partilerin ve adayların da organize ve kurumsal bir düzlemde hazırlandığı, karşı karşıya olunan göç akınları gibi küresel sınamaların seçmen hassasiyetlerini doğrudan etkilediği bir atmosferde, bu seçimlerin güvenliğini en başarılı şekilde sağlamak, yukarıda bahsi geçen tasarının meydana getirilmesi gibi bazı sui generis hamleleri de gerekli kılacak. İlgili tasarı, resmi prosedürün sonuçlandırılmasının ardından AB çapında geçerli olacak ve ulusal seçim kanunları, bu tasarıya uyumlu hale getirilecek. AB ülkeleri ve kurumları için böylesi bir tasarının hayata geçirilmesi zor ve yeni bir durum değil. Bilindiği üzere AB’de uzun yıllar süren çalışmaların sonucu Mayıs 2018’de yürürlüğe giren GDPR, veri güvenliğini düzenleyen ve en fazla aktörü doğrudan etkileyen, ileri seviye standartlar manzumesi sayılıyor. Dolayısıyla AB’nin mevcut teknik ve idari altyapısı ile kurumsal yapısı, böylesi bir adımı destekleyebilecek, uygulayabilecek ve denetleyebilecek yetkinliğe kavuşmuş durumda.
Bu örnekten Türkiye özelinde de çıkarılabilecek dersler mevcut. Günümüzde bir alanda yapılan reform, bağlantılı pek çok diğer alanda yapılması muhtemel iyileştirmelere de bir dayanak sağlıyor, farkındalık ve bilgi birikimi artırıyor. Dolayısıyla acil olmaması ve gerekliliğinin tartışılması sebebiyle gündeme getirilmeyen reformları, böyle bir perspektifle de ele almak gerekir. Türkiye’de seçimleri, siyasi partileri ve siyasetin finansmanını düzenleyen mevzuatın reformu da uzun süredir askıda olan; fakat aslında önem olarak fazlasıyla hayati bir konu. Yerel seçimlerin yaklaştığı bu dönemde, yukarıdaki tartışmalarla bağlantılı olarak konunun tekrar gündeme taşınması doğru olacak. Özellikle seçim güvenliği gibi bir ulusun bekasına ilişkin meselelerde, en güncel örneklerin yakından takip edilmesi, iyi ve uygulanabilir boyutlarının tartışmaya açılması, bahsi geçen güncel sınamalara karşı Türkiye’nin pozisyonunu güçlendirebilir.
Ahmet Ceran, İKV Uzmanı