KÜRESEL GÜNDEM: ABD’nin Korkulu Rüyası: “Çinliler Büyük İşler Başarabilir”
ABD’nin Korkulu Rüyası: “Çinliler Büyük İşler Başarabilir”
Teknoloji alanında araştırma yapan şirketlerin açıklamalarına göre Çin merkezli Huawei, ABD’li teknoloji devi Apple’ın önüne geçti ve Güney Kore menşeli Samsung’dan sonra 2018 yılında akıllı telefon piyasasında en çok satılan ikinci marka oldu. Bu teknolojik ilerlemenin sunduğu fırsatlardan çok yarattığı kaygılar ile başa çıkmaya çalışan Vaşington yönetimi, hâlihazırda Çin’i ve Huawei’yi teknoloji transferi ve fikri mülkiyet hırsızlığı iddiaları ile mercek altında tutuyor. Son dönemde ise Huawei’nin adı, geçtiğimiz aralık ayında şirketin Mali İşler Direktörü’nün (CFO) gözaltına alınması ve bu sebeple Kanada ile ABD aleyhine açılan davalar ile gündemde.
Diğer yandan küresel ticarette yaşanan gerilimlerin gölgesinde geçen 2018’de ABD ve Çin, iki başrol oyuncusu olarak karşımıza çıktı. Milyar dolarlık ürünlere vergiler koyan ve devamında birbirlerini daha da agresif adımlar atmakla tehdit eden bu iki küresel güç, 2018 yılının sonbaharından bu yana kuşandıkları kılıçları bir kenara bırakıyor gibiydi. Ticari gerilimlerin daha fazla kızışmaması için müzakere masasına oturmaya evet diyen Vaşington ve Pekin yönetimleri arasındaki bu yakınlaşmanın Huawei geriliminden nasıl etkileneceği büyük bir soru işareti.
Ar-Ge Laboratuvarlarından Mahkeme Koridorlarına
1987 yılında emekli bir subay olan Ren Zhengfei tarafından Çin’in Shenzhen şehrinde kurulan Huawei, yola “Çinliler büyük işler başarabilir” (Chinese can do great things) sloganıyla çıktı. Telefon, tablet, giyilebilir teknoloji ve aksesuar üreten Huawei, yıllar içerisinde gerçekten büyük işler başararak, Çin teknolojisinin medarıiftiharı konumuna yükseldi. Peki, neydi bu başarının sırrı?
Şirket hisselerinin %98’den fazlasının çalışanlara ait olduğu Huawei, bugün dünya genelinde yaklaşık 180 bin kişiye istihdam sağlıyor. Çin’in göz bebeği olan şirketin beşeri sermayesinin %45’i Ar-Ge yapıyor, yani yüksek düzeyde teknoloji üretiyor. Son 20 yıldır Ar-Ge çalışmalarına tam gaz devam eden teknoloji devi, dünya çapında milyonlarca tüketiciye ulaşmış ve 160’tan fazla ülkeye girmiş durumda. Özellikle 5G yani beşinci nesil kablosuz iletişim teknolojisinde Huawei önderliğindeki Çin’in, ABD’nin önünde yarışı sürdürdüğü ifade ediliyor. ABD’nin henüz sahip olmadığı 5G alt yapısında Huawei’nin en yakın rakipleri AB’den Ericsson ve Nokia. Ancak onların bile teknolojik gelişmişlikleri düşünüldüğünde, Huawei seviyesinde olmadıkları dile getiriliyor.
Diğer yandan “alt edilmesi gerekenler” listesinin ilk sırasına Çin’i koyan ABD Başkanı Donald Trump, Ağustos 2018’de ulusal güvenlik gerekçesiyle hükümet kurumlarında ve bu kurumlarla iş yapan şirketlerde Huawei’nin ve Çin’in bir başka telekomünikasyon şirketi olan ZTE’nin ürünlerinin kullanılmasını yasakladı. Ardından Huawei’nin kurucusu Ren Zhengfei’nin kızı ve aynı zamanda şirketin CFO’su olan Meng Wanzhou hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Buna gerekçe olarak Huawei’nin iştirakı konumunda olan Skycom’un ABD’nin İran’a karşı uyguladığı yaptırımları deldiği ve Meng Wanzhou’nun ABD’li bankalara Huawei’yi ve Skycom’u birbirinden bağımsız şirketler olarak tanıtmak suretiyle sahtekârlık yapması gösterildi. Ardından 1 Aralık 2018 tarihinde Wanzhou, Kanada’daki Vancouver Havaalanı’nda Hong Kong’dan geldiği ve Meksika’ya gitmek üzere uçak değiştirdiği sırada gözaltına alındı. Huawei’nin CFO’su 12 Aralık’ta 10 milyon Kanada doları kefaletle serbest bırakılmış olsa da Kanada’dan ayrılmamasına karar verildi ve şimdilerde de ABD’ye iade süreci gündemde.
Meng Wanzhou Kanada’da gözaltına alındığı dönemde ABD Adalet Bakanlığı şirket hakkında bir de Amerikalı telekomünikasyon firması T-Mobile’ın akıllı telefonların dayanıklılığının test edilmesini sağlayan teknolojisini çaldığı iddiası ile soruşturma başlattı. Tüm bu olanlar karşısında tepkisiz kalmayan Çin yönetimi tarafından ülkede bulunan Kanadalı eski bir diplomat ile bir iş adamı tutuklandı. Ardından uyuşturucu kaçakçılığından 2016 yılında tutuklanarak, 15 yıl hapis cezası alan bir Kanada vatandaşı da yeniden yargılanarak idam cezasına çarptırdı. Bunlar Pekin yönetiminin Huawei’nin CFO’sunun serbest bırakılması için attığı düello adımları olarak yorumlandı.
Ayrıca Meng Wanzhou’nun 1 Aralık 2018’de Vancouver Havaalanı’nda gözaltına alınması sebebiyle 4 Mart 2019 tarihinde Huawei yönetimi, Kanada Hükümeti’ne dava açtı. Havaalanında uzun süren yasa dışı sorgulama, avukatlarla görüşülmesine izin verilmemesi ve kişisel eşyalar ile elektronik aletlerin izinsiz bir şekilde alınarak incelenmesi davaya sebep olarak gösterildi. Çin merkezli teknoloji devi Huawei, Kanada’nın ardından bir de ABD aleyhinde dava açtı. Teksas Eyalet Mahkemesi’ne yapılan başvuruya gerekçe olarak Vaşington yönetiminin hükümet kurumlarına ve bunlarla iş yapan firmalara Huawei ürünlerini kullanma yasağı getirmesine haklı bir sebep sunmadığı gösterildi. Küresel pazardaki rekabet güçlerinin ABD tarafından tehdit edildiğini iddia eden Huawei yetkilileri, şirkete yöneltilen Çin Hükümeti ile bağlantılı olunduğu iddiasını da reddetti.
Huawei, Büyük Resmin Bir Parçası mı?
2018 yılının sonlarına doğru ABD’de yapılan bir ankette, Amerikalıların üçte ikisinin Çin’in artmakta olan ekonomik ve teknolojik gücünden korktuğu tespit edilmişti. Aslında bu durum, ABD Başkanı Donald Trump’ın başkanlık seçimi öncesinde yürüttüğü kampanya döneminden bugüne kadar uzanan süreçte kendini aleni bir şekilde gösterdi. Ticarette verilen açık, zorunlu teknoloji transferi, pazara girişte yaşanan sorunlar, çelikteki kapasite fazlası ve fikri mülkiyet hırsızlığı gibi iddialar sebebiyle Donald Trump Barack Obama’dan başkanlık koltuğunu devraldığından bu yana ABD-Çin ilişkileri bir ileri iki geri gidiyor. Barışı sürdürülebilir kılmanın bir hayli güç olduğu bu ilişkideki son gelişme olan Huawei gerilimi, Trump yönetiminin Pekin karşısında atacağı adımlara meşruiyet sağlama potansiyeli barındırdığından büyük resmin bir parçası olmaya aday.
ABD’nin Çin karşısındaki saldırgan politikasını büyük resim olarak düşünürsek, bunun en önemli tetikleyicilerinden birinin Çin ekonomisinin küresel sistem ile entegrasyon süreci olduğunu söyleyebiliriz. Bu sürecin tohumları ise reform ve dışa açılma politikaları ile birlikte 1978 yılında, dönemin Başbakan Yardımcısı Deng Xiaoping tarafından atılmaya başlandı. Geride kalan yaklaşık 40 yılda ülkenin her yıl istikrarlı bir şekilde sürdürdüğü %14’lere ulaşan ekonomik büyüme, yoksulluk sınırından kurtulan insan sayısı ve dünya ticaretinde giderek üst sıraya çıkmanın yanı sıra Çin’in dünyanın en büyük imalat sanayine ve döviz rezervlerine sahip ülke konumuna gelmesi de kayda değer gelişmeler arasında.
İlerleyen süreçte 2001 yılında DTÖ’ye üye olan Çin’in her ne kadar sosyalist piyasa ekonomisi anlayışından tereddüt edilse de daha liberal bir hale gelmesi ve ekonomisinin kapılarını dünyaya açarak, ABD tarafından göğüslenen uluslararası düzenin bir üyesi olması umut ediliyordu. Ancak o günlerde Çin, Nike marka ayakkabılar ve T-shirtler ile diğer düşük kaliteli ürünleri üreten ve ABD için herhangi bir tehdit unsuru oluşturmayan bir ülkeydi. Ancak ülkede reform rüzgârları ile geçen son 40 yıl, 2001’den bu yana süren DTÖ üyeliği ve 2013 yılından beri gündemde olan Asya, Avrupa ve Afrika’yı birbirine bağlamaya niyetli One Belt One Road (Kuşak ve Yol) projesinin yanında dünyanın ekonomi merkezinin doğuya kayma eğiliminin de ABD hegemonyasını zayıflattığı bir gerçek. Tüm bunlar olurken ABD’nin Çin karşısında gücünü daha fazla kaybetmemek için atacağı adımların fırça darbelerini vuracağı büyük resimde, Huawei de pek ala bir parçanın ilham kaynağı olabilir.
Teknolojik Gücü Sarsılan ABD ile Çin Arasındaki Ticaret Görüşmelerinde Huawei Etkisi
Ekonomi ile el ele tutuşup doğuya doğru kayan çok önemli itici bir kuvvet daha var: teknoloji. Bugün Çin, Güney Kore ya da Japonya, ABD ürünlerine rakip olan ve hatta onları zaman zaman geçen yüksek teknolojili ürünleri uzun yıllardır üretiyor. Çin özelinde incelendiğinde, teknoloji alanındaki bu şahlanmada her ne kadar devlet tarafından verilen sübvansiyonlar ve yabancı yatırımcılara teknolojilerini paylaşma ya da transfer etme zorunluluğu gibi konular gündemde olsa da ülkede göz alıcı teknolojik gelişmelerin yaşandığı su götürmez bir gerçek.
2004 yılında kurulan teknoloji haberleri paylaşım grubu Engadget tarafından her yıl hazırlanan en iyi ürün listelerinde diz üstü bilgisayar kategorisinde 2018 yılında Çin merkezli bilişim markası Lenovo ilk sırada ipi göğüslüyor. Benzer şekilde yakın bir tarihe kadar batı ülkelerinin yazılımlarını kullanan ancak 2017 yılında kendi işletim sistemini geliştiren Çin; ayrıca dünyanın en büyük radyo teleskopuna, en uzun hızlı tren hattı ağına ve uzaya gönderilen ilk kuantum iletişim uydusuna da imzasını attı. Klonlama, embriyo, kök hücre ve virüs araştırmaları gibi alanlarda da büyük atılımlar yapan Çin, yapay zekâda ve bunun savunma alanına yönelik uygulamalarında da bir hayli iddialı. Bu bağlamda ABD’nin savunma ihtiyaçlarını ve teknolojik ilerleme potansiyelini mercek altına alan Ulusal Bilim Vakfı (National Science Foundation) tarafından her yıl yayımlanan raporun 2018 yılındaki sayısı, Çin’in ABD’yi yakalamaya başladığını ve hatta kimi alanlarda geçtiğini vurguluyor.
Görüldüğü üzere Çin, teknolojinin birbirinden farklı birçok alanında ilerleme kaydederken, akıllı telefonlar ve yeni nesil mobil internet teknolojisi de bu pastadan payına düşeni alıyor. South China Morning Post gazetesi uzmanlarından Cary Huang’a göre batılı devletler ve özellikle ABD, Çin’in teknolojik gelişmesini ve 5G teknolojisinde Huawei’nin dünya liderliğini elde etmesini engellemeye çalışıyor. Bu kapsamda da Huawei aleyhine açılan soruşturmalar ve şirketin CFO’sunun gözaltına alınması ve şimdi de ABD’ye iadesinin talep edilmesi hiç şaşırtıcı değil.
Ancak şaşırtıcı olan bir şey var ki o da söz konusu gözaltının Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te 30 Kasım-1 Aralık 2018 tarihlerinde düzenlenen 13’üncü G20 Zirvesi ile aynı güne denk gelmesi. Nitekim Meng Wanzhou’nun gözaltına alındığı 1 Aralık tarihinde ABD Başkanı Donald Trump ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping bir araya geldi. Bütün bir yıl boyunca birbirlerini ek gümrük vergisi getirilecek ürün listeleriyle tehdit eden liderlerin arası Vaşington yönetimi tarafından 24 Eylül 2018 tarihinde uygulamaya koyulan 200 milyar dolar değerindeki Çin ürününe getirilen %10’luk vergi ile gerilmişti. Bu vergilerin 1 Ocak 2019 itibarıyla %25’e çıkarılacağı duyurulmuş; ardından taraflar sağduyulu davranarak, yoğun bir müzakere sürecine girmişti.
İşte 1 Aralık’ta Buenos Aires’te bir araya gelen Trump ve Jinping, vergilerin artırılmaması için orta yolun bulunması amacıyla devam eden müzakerelere 90 günlük bir süre tanıma konusunda uzlaşıya varmıştı. 1 Mart 2019’da dolan süreden dört gün önce, yani 25 Şubat’ta ABD Başkanı Donald Trump aldığı kararları kamuoyu ile paylaşmak için sıkça kullandığı Twitter üzerinden 90 günlük süreyi uzatma kararı aldığını açıkladı. Çin ile sürdürülen görüşmelerde önemli aşama kat edildiğini ve fikri mülkiyet hakları, teknoloji transferi, tarım ve hizmetler gibi yapısal alanlarda daha da fazla sonuç alınması ve anlaşmaya varılması halinde Çinli mevkidaşını Florida’ya davet edeceğini de duyurdu. Şimdilik Çin ve ABD arasında süren ticaret görüşmelerine Huawei konusunun dâhil edilmediğinin açıklanması ise Çin menşeli teknoloji devini odadaki fil haline getiriyor. Sürecin şu an için belirsizliğini koruduğu düşünüldüğünde önümüzdeki günlerin hem ABD ile Çin arasındaki görüşmeler hem de Huawei davası için neler getireceğinin merakla takip edileceği muhakkak.
Merve Özcan, İKV Uzman Yardımcısı