İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni

TÜRKİYE-AB GÜNDEMİ: 2019 Türkiye Raporu`nun Ardından: Amaç, İçerik ve Hedefler

Komisyonun 29 Mayıs`ta Genişleme Paketi’ni ve bunun kapsamında Türkiye için hazırladığı raporu açıklamasının ardından İKV, 21`inci Rapor`un çıktılarını sizin için değerlendirdi.
TÜRKİYE-AB GÜNDEMİ: 2019 Türkiye Raporu`nun Ardından: Amaç, İçerik ve Hedefler

2019 Türkiye Raporu`nun Ardından: Amaç, İçerik ve Hedefler

Avrupa Komisyonu 29 Mayıs 2019 Çarşamba günü Genişleme Paketi’ni ve bunun kapsamında Türkiye için hazırladığı raporu kabul ederek, Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi ve genel olarak kamuoyu ile paylaştı. Genişleme paketi ve reformların yayınlanması münasebetiyle düzenlenen basın toplantısında Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı ve Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini konuşmasında Türkiye’nin AB adayı olmaya devam ettiğini, AB için kilit bir ortak ve stratejik olarak önemli bir komşu olduğunu ve “son derece çalkantılı Orta Doğu'ya yakınlığı sebebiyle istikrarı hem kendi için hem de AB için temel bir öncelik” olduğunu ifade etti. Mogherini Türkiye ile ilgili olarak şunları söyledi:

“Türk hükümeti Avrupa Birliği'ne katılım sürecine bağlılığını dile getirse de, ülkenin AB'den giderek uzaklaşmaya devam ettiğini görüyoruz. Bu eğilim bir an önce tersine çevrilebilirse -- ki bunu her zaman memnuniyetle karşılarız -- bunun herkesin, bilhassa da Türk vatandaşlarının menfaatine olacağına inanıyoruz. Ayrıca, iyi komşuluk ilişkilerinin ve Doğu Akdeniz'de gerilimlerin önlenmesinin önemine vurgu yapıyoruz.”

Türkiye raporu aday ülke olan Türkiye’nin AB üyelik kriterleri doğrultusundaki uyumunu değerlendiren bir belge olup, siyasi ve ekonomik kriterler ve AB müktesebatına uyum alanlarında son 1 yıldaki gelişmeleri değerlendiriyor. Rapor Türkiye’deki gelişmeleri değerlendirmekle kalmayıp, AB kriterlerine uyum için atılması gereken adımları da sıralıyor ve hedefler koyuyor. Ancak raporun amacının Türkiye’yi AB’ye yakınlaştırmak olduğunu düşünürsek, raporun bu amaca hizmet etmediğini söylemek mümkün. Federica Mogherini’nin sözleriyle,

“İnandırıcı bir genişleme politikasını, AB’nin kendisi açısından [ve] tüm Avrupa için barışa, istikrara, güvenliğe ve refaha yapılan jeostratejik bir yatırım olarak teyit ettiğimizi pakette çok net bir şekilde göreceksiniz. İnanıyoruz ki başarılı bir genişleme politikası, bizim kendi menfaatimizedir. Avrupa perspektifi özellikle Balkanlar’da değişimin arkasındaki itici güç olmaya devam etmektedir ve bu da hiç azımsanmamalı ya da hafife alınmamalıdır.”

Ancak Türkiye’nin durumunda AB üyelik hedefinin inandırıcılığını kaybettiğini gözlemliyoruz. Oysa raporun Türkiye’de yeni bir reform ajandası oluşmasına fırsat tanıması için üyelik müzakerelerinin yeniden hızlanması ve üyelik hedefinin inandırıcı bir görünüm arz etmesi gerekiyor. Herşeye rağmen, raporun içeriğinin iyice incelenmesi ve belirli bir süzgeçten geçirildikten sonra, faydalı değerlendirmelerin ne kadar eleştirel olsa da ele alınması doğru olur.  

Raporda siyasi kriterler alanında demokratik kurumların işleyişi ve kamu yönetimi reformu, hukukun üstünlüğü ve temel haklar ile yargı ve temel haklar alanındaki 23. fasıl ve adalet, özgürlük ve güvenlik alanındaki 24. fasıl altında değerlendirmelerde bulunulmuş. Kısaca özellikle üzerinde durulan alanlar ve tespitler şu şekilde sıralanıyor:

Mayıs 2017’de kurulan Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu, Ankara’daki ilgili idare mahkemesinin, dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin yargı denetimine açıktır. Komisyon üyelerinin çoğunluğu Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı tarafından atanmıştır.

* Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu’nda, başvurucu yönünden genel bir prosedürel güvence eksikliği mevcuttur. İnceleme Komisyonu’na başvuranlar, adli temsilci bulmanın zor olduğu yönünde şikayette bulunmaktadır.

* Yüksek Seçim Kurulu (YSK), seçilmiş büyükşehir belediye başkanının mazbatasını almasına rağmen, uzun itiraz sürecinin ardından İstanbul’da büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerinin iptal edilmesi ve 23 Haziran tarihinde yenilenmesi kararı almıştır. Nitekim YSK, ilçe belediye başkanlığı ve muhtarlık gibi seçimleri gibi diğer seçimleri, aynı oy sandıkları kullanılmasına rağmen iptal etmemiştir. Muhalefet, bu durumu güçlü bir şekilde protesto etmiştir.

* YSK; HDP’nin 4 seçilmiş belediye başkanı ve bazı meclis üyelerine ilişkin iptal kararlarına yönelik olağanüstü itirazları kabul etmemiştir ve bu durum, adaylıkları uygun görülmüş olsa da olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri ile daha önce görevlerinden ihraç edilmiş olmalarıyla gerekçelendirilmiştir. Aynı zamanda YSK, bu yerlerde mazbataları hepsi AKP’den olan ve seçimde ikinci gelen adaylara vermiştir. Dolayısıyla bu, seçimlerin adilliğine, bütünlüğüne ve kurumların siyasi baskıdan bağımsızlığına ilişkin ciddi endişelere sebep olmuştur. 

* Artan siyasi kutuplaşma ve güçlü partizan rekabet, taraflar arasında yapıcı parlamento diyaloğunun önüne geçmektedir.

* Yasamanın yürütme üzerindeki gözetim rolü cumhurbaşkanlığı sistemi ile zayıflatılmıştır. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, yasamanın denetimi dışında bırakılmıştır.

* Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminde, Cumhurbaşkanı’nın siyasi hesap verebilirliği seçimlerle sınırlandırılmıştır ve bir takım hükümler yürütmeye karşı yargının bağımsızlığını kısıtlarken Avrupa standartları ile çelişmektedir.

* Cumhurbaşkanlığı politika kurulları ile bakanlıklar arasındaki ilişki henüz net değildir; kamu hizmeti, halen daha tamamlanmamış geniş çaplı bir reform sürecinden geçirilmektedir.

* Türk sivil toplum kuruluşları, ülkenin karşı karşıya kaldığı kritik sınamalara karşı önemli katkılarda bulunmaktadır.

* Sivil toplum, özellikle aktivist ve insan hakları savunucularına yönelik yüksek sayılardaki gözaltılar ve tutuklamalarla birlikte artan bir baskıyla karşı karşıyadır. Bir yıldan uzun süredir tutukluluğu süren insan hakları savunucusu Osman Kavala’ya ve 15 diğer insan hakları savunucusuna yönelik suçlamalar derin üzüntüye sebep olmaktadır ve sivil toplumun faaliyet göstermeye çalıştığı kamusal alandaki sarsıntının ve belirsizliğin göstergesi halini almıştır. Özellikle bazı basın mecralarında aktivistlere yönelik karalama kampanyaları gerçekleştirilmesi ciddi endişe konusudur.

* Ekim 2018’de derneklerin, tüm üyelerini İçişleri Bakanlığı bilgi sistemine kaydetmesini zorunlu kılan düzenleme, AGİT ve Avrupa Konseyi yönlendirici ilkeleriyle uyumlu değildir.

* Hukuki çerçevede yapılan değişiklikler, yürütmeye güvenlik birimleri üzerinde geniş yetkiler sunmaktadır.

* Güvenlik ve istihbarat birimleri, TBMM önünde gerekli şeffaflığı ve hesap verebilirliği sağlama noktasında yetersizdir ve ilgili meclis komisyonu etkisiz kalmaktadır.

* Güneydoğu’da, güvenlik güçleri tarafından orantısız güç¸ kullanıldığına ve insan haklarının ihlal edildiğine ilişkin güvenilir nitelikteki ciddi iddialara rağmen, söz konusu vakalarda, adli ve idari inceleme konusundaki performans ha^la^ yetersizdir.

* Askerî harcamaların denetlenmesine yönelik yasal çerçeve henüz iyileştirilmemiştir.

* Hükümet, PKK ve PKK ile bağlantılı grupların şiddet eylemlerine karşı güvenlik operasyonlarını sürdürmektedir. PKK terör örgütü, AB’nin terör faaliyetlerine karışan kişi, grup ve kuruluşlar listesinde yer almaya devam etmektedir. 

* Terörle mücadele tedbirlerinin orantılı olması gerekmektedir. Hükûmetin, Güneydoğu’da hasar görmüş¸ alanların yeniden inşa edilmesine yönelik olarak Eylül 2016’da açıkladığı yatırım planı sonucunda binlerce konutun inşa süreci devam etmektedir.

* Türkiye, 3,6 milyon Suriyeli ve diğer uyruklardan 370.000 kişi ile dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumundadır.

* Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından yönetilen 13 geçici barınma merkezinde 42.000 Suriyeli, geçici korum statüsüyle hayatlarını sürdürmektedir.

* Türkiye, mültecilerin eğitime ve sağlık hizmetlerine erişimine yönelik sürdürülebilir ve kayda değer bir efor sarf etmektedir.

* Hâkim ve savcıların üzerinde devamlı siyasi baskı ve isteklerinin dışında transferleri devam etmiştir. Bu durum genel olarak yargının kalitesini ve etkili çalışmasını olumsuz etkilemektedir. Beraat etmelerine rağmen, haklarında suç duyurusunda bulunan çok sayıda yargıç veya savcı mesleğe iade edilmemiştir.

* Yolsuzluk yaygın olmaya devam etmektedir ve hâlâ bir endişe konusudur. Türkiye’nin yolsuzluğa karşı mücadelesindeki eksikliklerin giderilmesi adına yolsuzlukla mücadele çerçevesinin revizyonu yapılmamıştır.

* OHAL ve OHAL kapsamında çıkan KHK’lar nedeniyle temel haklar önemli oranda kısıtlanmıştır. Sonuç olarak önceki raporlarda öne çıkan sorunlarda ilerleme sağlanamamıştır.

* İfade özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, insan hakları savunucularının korunması, mülkiyet hakları ve usul hakları başta olmak üzere insan haklarının tüm alt başlıklarında gerileme söz konusudur.

* Tutukluları istismardan koruyan önemli güvenceler adına veya 2016 darbesine karşı çıkarken suç işleyen sivillerin yanı sıra darbe girişiminin ardından gelen eylemlerle ilgili olarak kovuşturma yapılmasına ilişkin yasal bir gelişme olmamıştır.

* Önümüzdeki yıl Türkiye öncelikli olarak aşağıda sıralanan gereklilikleri yerine getirmelidir:

-AİHM ve AİHM içtihat hukuku ile uyumlu olması için mevzuatın revize edilmesi;

-Bağımsız, hesap verebilir, nitelikli, etkili ve profesyonel bir yargının yeniden tesis edilmesi adına gerekli koşulların sağlanması;

-Temel hak ve özgürlükler konusunda uluslararası yükümlülüklere uyulması ve ciddi, insan hakları ihlallerinin ele alınması ve kötü muamele ile işkence iddialarının soruşturulması dâhil AİHM ve taraf olduğu diğer uluslararası sözleşmeleri ihlal iddialarını etkin biçimde araştırmak.

*Türkiye yargının işleyişi alanında erken aşamadadır.

*Bu konuda ciddi gerilemeler söz konusudur ve 2016 darbe girişiminin ardından hâkim ve savcıların % 30’unun ihraç edilmesinin de içinde bulunduğu çeşitli sebepler nedeniyle yargı bağımsızlığı güvence altında olmadığına dair endişeler devam etmektedir.

*Önümüzdeki yıl Türkiye aşağıda belirtilenleri yerine getirmelidir:

-Yargının görevlerini bağımsız ve tarafsız bir şekilde yerine getirebilmesine, sorumluluklarının güçlendirilmesine ve yürütme ile yasamanın kuvvetler ayrılığı ilkesine tam olarak riayet edilmesine izin veren siyasi ve yasal ortamın oluşturulması, AİHM içtihadını uygulayan Anayasa Mahkemesi kararlarının alt mahkemeler tarafından uygulanmasının sağlanması;

-Venedik Komisyonunun (VC) tavsiyelerinin uygulanması; sulh ceza hâkimlerinin tutuklama hakkındaki kararlarının yürürlüğe girmesinin ilk derece mahkemelerinin onayına tabi olması.

-Yürütme organının HSK üzerindeki etkisinin sınırlandırılması ve hâkimler ile savcıların isteklerine aykırı atanmalarının engelleneceği güvencesinin verilmesi;

-HSK’nın yargılama sürecindeki müdahalesinin sınırlandırılması adına daha fazla güvence sağlanması.

-Adalet Akademisi'nin Avrupa standartlarına uygun olarak idari ve mali özerklik ilkesinin garanti altına alınması. Akademi’nin, adayları gelecekteki görevlerini etkin bir şekilde yönetmeye hazırlaması ve tam bir şekilde eğitilmesi için kapasitesinin artırılması.

-Anayasa ile güvence altına alınan yargı bağımsızlığının ihlâline istinaden hâkimlerin açığa alınmasının, görevin kötüye kullanıldığı şüphesinin sağlam gerekçelere dayandırıldığı vakalarla sınırlandırılması; disiplin işlemleri sisteminin, yürütmeden usule aykırı bir etki olmaksızın nesnel ölçütlere göre işletildiğinin güvence altına alması;

-Bireylere karşı alınan idari ve adli tedbirlerle ilgili olarak AİHM içtihat hukukunun adil yargılama kriterine saygı duyan bağımsız yargının yetkisinde delillere ve bütünüyle şeffaf usullere dayanan ve özellikle masumiyet karinesi, ceza sorumluluğunun şahsiliği, hukuki kesinlik, savunma hakkı, adil yargılanma hakkı, silahların eşitliği ilkesi ve itiraz hakkı, usuli güvenceler de dâhil olmak üzere temel haklara tam olarak saygı gösteren hukuki bir sürece tabi olmasının sağlanması gerekmektedir;

*Türkiye, yolsuzlukla mücadele alanında belirli düzeyde hazırlıklıdır.

*Türkiye’nin taraf olduğu BM Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi ilkelerini takip eden bağımsız bir yolsuzlukla mücadele biriminin kurulamaması sebebiyle bu alanda gerileme olmuştur.

*Çeşitli yasal boşlukların kapatılması konusunda ilerleme kaydedilmemiştir.

*Türkiye henüz Avrupa Konseyinin Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO) tavsiyelerini uygulamamıştır.

*Genel olarak, yolsuzluk yaygın ve endişe konusudur. Yüksek düzeyde yolsuzluğa verilen sağlam bir cezai adaletin yanı sıra yolsuzluk konularını etkin bir şekilde ele almak için güçlü bir siyasi iradeye ihtiyaç vardır.

*Önümüzdeki yıl Türkiye’nin aşağıda belirtilenleri gerçekleştirmesi beklenmektedir:

*Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi ve Avrupa Konseyi Sözleşmeleri de dahil olmak üzere yolsuzlukla mücadeleyle ilgili uluslararası yükümlülüklerini etkin bir şekilde uygulamak;

*Gerekli yasal düzenlemelerin yapılarak GRECO tavsiyelerinin etkili takibinin yapılmasının garantiye alınması;

*Üst düzey yolsuzluk konusunda başarılı kovuşturma ve mahkûmiyetlerin kayıt altına alınarak raporlanması.

*yolsuzlukla mücadele konusunda net bir siyasi irade ve vizyonun yansıtıldığı, güvenilir ve gerçekçi bir eylem planı tarafından desteklenen bir yolsuzlukla mücadele stratejisinin kabul edilmesi.

*İnsan haklarının iki yıl boyunca hızlı bir şekilde kötüye gitmesinden sonra, Türkiye’deki OHAL nihayet 18 Temmuz 2018’de sona ermiştir. Buna rağmen, OHAL sırasında getirilen önlemlerin çoğu bugün yürürlükte kalmaya devam ediyor ve Türk vatandaşları üzerinde derin ve yıkıcı bir etki yaratmaya devam etmektedir.

*Yasal çerçeve, insan hakları ve temel haklara saygıya ilişkin genel güvenceleri kapsamaktadır. Ancak yine de, AİHM’nin ve AİHM içtihat hukukunun insan haklarına ve temel haklara saygı güvencesiyle uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir.

*İfade özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, usul ve mülkiyet hakları gibi alanlarda daha da ciddi gerilemeler olmuştur ve gazetecilerin, insan hakları savunucularının ve eleştirel seslerin faaliyetlerine ciddi kısıtlamalar getirilmiştir.

*Türkiye aşağıda belirtilenleri yerine getirmelidir:

-Temel haklar ve özgürlüklere yönelik mutlak saygıyı etkili bir şekilde sağlanması;

-ceza ve terörle mücadele mevzuatının ve bunların yorumlanma şeklinin, Avrupa standartlarına, AİHM içtihadına ve Venedik Komisyonu tavsiyelerine uyumlu hale getirmesi;

-OHAL sırasında keyfi olarak görevden alınan tüm kamu sektörü çalışanlarının, kazanç kaybı dâhil, herhangi bir zararı için uygun bir şekilde telafi edilmesini sağlamalıdır;

-görevi kötüye kullanma veya suç iddialarının bağımsız yargının yetkisinde delillere ve bütünüyle şeffaf usullere dayanan ve özellikle masumiyet karinesi, ceza sorumluluğunun şahsiliği, hukuki kesinlik, savunma hakkı, adil yargılanma hakkı, silahların eşitliği ilkesi ve itiraz hakkı olmak üzere, usuli güvencelere tam olarak saygı gösteren hukuki bir sürece tabi olmasının sağlanması;

-Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonunun etkili bir iç hukuk yolu olacak şekilde geliştirilmesi;

* Türkiye ifade özgürlüğünde erken bir aşamada olmakla beraber ciddi bir gerilemenin de devam ettiği gözlemlenmektedir. Olağanüstü hal sırasında ve sonrasında uygulanan kısıtlayıcı önlemlerin orantısızlığı medyada, sivil toplumda ve akademideki birçok muhalif sesi olumsuz yönde etkilemiştir. İfade özgürlüğünün kullanılması ciddi şekilde engellenmiştir. Mevzuat, özellikle de ulusal güvenlik ve terörle mücadele hükümleri ile uygulamalar, AİHM içtihadından ayrılmaktadır.

*Gazeteciler, insan hakları savunucuları, avukat, yazar ve sosyal medya kullanıcılarına karşı açılan ceza davaları devam etmektedir.

* Önümüzdeki yıl Türkiye şunları yapmalıdır:

-Gözaltında tutulan gazeteciler, insan hakları savunucuları, avukatlar, yazarlar ve akademisyenler serbest bırakılmalı; hem devlet hem de devlet dışı aktörler medyaya baskı yapılması ve müdahale edilmesi sona ermeli, medyanın işlerini bağımsız bir şekilde yürütmeleri için güvenli, çoğul ve olanaklı bir ortam sağlanmalı;

-Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin kriz zamanlarında ifade ve bilgi özgürlüğünün korunmasına ilişkin kılavuz ilkeleri doğrultusunda Terörle Mücadele Operasyonları dâhil olmak üzere ifade özgürlüğüne dair aşırı kısıtlamalardan kaçınılmalıdır;

-Mevcut yasalar, özellikle Terörle Mücadele Yasası, Ceza Kanunu ve İnternet Yasası, Avrupa standartlarına uygun olarak revize edilmeli; ifade özgürlüğünü kısıtlamayan ve yasa önünde orantılılık ve eşitlik sağlayan bir şekilde uygulanmalı;

-Mahkemelerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadını uygulayabilmeleri ve bağımsız hareket edebilmeleri sağlanarak, ceza hukuku hükümlerinin özellikle de hakaret ve diğer suçlarla ilgili maddelerinin eleştirel görüşlere baskı yapmak için kullanılmaması garanti edilmeli.

* Medya ve internette ifade özgürlüğünü garanti eden yasal çerçeve ile uygulama konusunda bir gelişme olmamıştır. Terörle mücadele, internet ve istihbarat servisleri mevzuatı ile Ceza Kanunu, ifade özgürlüğünü engellemekte ve Avrupa standartlarına aykırıdır. Ceza hukuku hâlâ Cumhurbaşkanı ve üst düzey politikacılar ile dine hakareti hapisle cezalandırmaktadır. Yüksek para cezaları da, özellikle yerel medya kuruluşları için medya raporlamasını caydırıcı bir etkiye sahiptir. AİHM içtihat hukuku ile uyumlu olmayan nefret söylemi hakkındaki mevzuatın iyileştirilmesi gerekmektedir.

*İnternet Yasası ve genel yasal çerçeve, çevrimiçi bir içeriğin mahkeme kararına gerek kalmadan kaldırılmasına imkân tanımaktadır.

*Gazetecilerin hapsedilmesi, medya kuruluşlarının kapatılması, hükümet politikalarının veya yetkilileri eleştirilmesinin suç haline getirilmesi ile web siteleri ve içeriğinin engellenmesi de dâhil olmak üzere ifade ve medya özgürlüğünün ciddi şekilde kısıtlanması devam etmiştir. Gazetecilerin, yazarların, sosyal medya kullanıcılarının ve diğer vatandaşlara karşı kovuşturma yürütme eğilimleri, Cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle çocukları da içermekte ve artış göstermektedir.

*Türkiye adalet, özgürlük ve güvenlik alanında orta düzeyde hazırlıklıdır. Geçtiğimiz yıllarda özellikle de göç ve sığınma politikalarında belirli ilerlemeler kaydedilmiştir.

*Türkiye, yaklaşık dört milyon mülteciyi barındırma ve ihtiyaçlarını karşılama ve AB'ye yönelik yasadışı geçişleri önleme konusunda önemli çabalar göstermeye devam etmektedir.

*Önümüzdeki yıl Türkiye şunları yapmalıdır:

 -Mart 2106 Türkiye-AB Uzlaşısı’nı uygulamaya devam etmeli ve Geri Kabul Anlaşması’ndaki tüm hükümleri tüm AB üye ülkelerine uygulamalıdır;

-Kişisel verilerin korunması mevzuatında Avrupa standartlarına uyum sağlamalı, Europol ve Eurojust ile veri paylaşımını mümkün kılacak gereklilikleri yerine getirmelidir;

-Terörle ilgili mevzuatı ve uygulamalarını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihat hukuku ile AB mevzuatı ve uygulamaları doğrultusunda gözden geçirmelidir. Uygulamada orantılılık ilkesi gözetilmelidir.

*Türkiye, örgütlü suçlarla mücadele konusunda belirli düzeyde hazırlıklıdır.

*Genel anlamda bu alanda sınırlı ilerleme kaydedilmiş olup, geçen yılın tavsiyelerinin yerine getirilmesi konusunda ilerleme kaydedilmemiştir.

*Türkiye’nin terörle mücadele alnındaki çabaları ülkedeki güvenlik ortamının iyileşmesinde etkili olmuştur.

*Türkiye halen terör örgütlerinin tehdidi altındadır; AB tüm terör eylemlerini kınamıştır.

*Terörle mücadelede alınan önlemlerin orantılı olması gerekmektedir.

*Terörle mücadele hükümetin meşru hakkı ve sorumluluğu olmasına karşın, hükümet bu çabaların hukukun üstünlüğü, insan hakları ve temel haklara uygun şekilde gerçekleştirilmesinden de sorumludur.

*Terörle mücadele kanunu ve uygulamalarının AB standartları uyarınca tadil edilmesi kilit önemdedir ve aynı zamanda yerine getirilmesi gereken vize serbestliği diyaloğu kriterleri arasındadır.

* Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu, Temmuz 2018’de Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle oluşturulan dokuz kurul arasında yer almaktadır.  Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (GİGM) altında, Düzensiz Göçle Mücadele Birimi oluşturulmuştur. GİGM, göç yönetimindeki temel aktörlerden biri olup kapasitesini artırmayı sürdürmüştür; Afganistan ve Pakistan gibi Türkiye’ye düzensiz göçün başlıca kaynak ülkelerinde temas noktaları belirlemiştir.

* Bu alandaki mevzuat AB müktesebatına kısmen uyumludur.

* Türkiye-AB vize serbestliği diyaloğu devam etmiş; Türkiye yolsuzlukla mücadele, cezai konularda adli iş birliği, Europol ile iş birliği, veri koruma mevzuatı, terörle mücadele mevzuatı, Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması ve biyometrik pasaportlar olmak üzere vize diyaloğunda kalan kriterlere ilişkin teknik çalışmaları yürütmek amacıyla yedi çalışma grubu kurmuştur.

* Türkiye’nin vize politikasının AB vize politikasıyla uyumlu hale getirilmesi konusunda ilerleme kaydedilmemiş olup, Türkiye hâlihazırda 11 Üye Devlete yönelik ayrımcı bir vize politikası uygulamaya devam etmektedir. Türkiye’nin AB vize politikasına tam uyum sağlamak üzere çabalarını artırması gerekmektedir.

* Sınır güvenliğinden sorumlu tek bir sivil birim oluşturma yönündeki düzenleme, birkaç sınır bölgesindeki güvenlik endişeleri nedeniyle rafa kaldırılmıştır.

* Türkiye, kara ve deniz sınırlarında mobil sınır gözetim kapasitesini artırmayı sürdürmüştür.

* Göçmen akınının yoğunlaşması ve farklı sınır servislerinin operasyonlarındaki artış, daha fazla sayıda düzensiz göçmenin ve insan kaçakçılarının tutuklanmasında etkili olmuştur.

* Raporun “ekonomik kalkınma ve rekabet edebilirlik” altında verilen ekonomik kriterler bölümünde ise aşağıdaki noktalar vurgulanmıştır:

* Haziran 1993 tarihli Kopenhag Zirvesi sonuçları doğrultusunda AB’ye katılım, işleyen bir piyasa ekonomisinin mevcudiyetini ve Birlik içinde rekabet baskısı ve piyasa güçleriyle baş edebilme kapasitesini gerektirmektedir.

* Ekonomik kriterlerin izlenmesi, ekonomik yönetişimin genişleme sürecindeki kritik önemi kapsamında değerlendirilmelidir. Her genişleme ülkesi, yıllık olarak, orta vadeli makro-finansal politika çerçevesi ile rekabetçiliği ve kapsayıcı büyümeyi sağlamayı amaçlayan yapısal reform gündemini ortaya koyan bir Ekonomik Reform Programı (ERP) hazırlamaktadır. ERP’ler, her yıl Mayıs’ta bakanlar düzeyinde gerçekleştirilen Ekonomik ve Mali Diyalog toplantısında AB ile Batı Balkan Ülkeleri ve Türkiye tarafından ortaklaşa kabul edilen ülkelere özgü tavsiyelere temel teşkil etmektedir.

*Türkiye ekonomisi oldukça gelişmiş bir ekonomidir. Fakat önemli oranda gerileme kaydetmesi ülkenin piyasa ekonomisinin işleyişine ilişkin ciddi endişelere yol açmaktadır.

*Dış finansman koşullarının sert bir şekilde kötüleşmesi yıllar içinde gelişen kırılganlıkları ortaya çıkarmıştır. Buna karşılık olarak Türk yetkililer, başta fiyat oluşumuna müdahale ve yabancı paraların serbest şekilde kullanılmasını kısıtlayan önlemler olmak üzere piyasaları olumsuz etkileyen bir dizi politika tedbirleri almışlardır.

*Çalışanlarının bağımsızlığı da dâhil olmak üzere ekonominin temel kurumlarının bağımsızlığına ilişkin mevcut kaygılar özellikle denge denetlemenin aşındığı başkanlık sistemine geçişten sonra artmıştır.

*Cari işlemler açığı 2018’in ilk yarısında en yüksek noktaya yükseldikten sonra ekonominin zayıflaması ve Türk Lirası’nın değer kaybı sonucunda güçlü bir düzeltme ile azalış kaydetmiştir. Döviz kuru krizi ve kredi hacminde yüksek artış, yüksek para genişlemesi ve düşük reel faiz oranlarının yaşandığı yılları takiben enflasyon oranı, hedefin en üst bandı seviyesinin çok üzerine fırlamıştır. 

*Mali, yarı mali ve düzenleyici önlemler elverişli parasal koşulların olduğu ekonomiyi yükseliş döneminde harekete geçirmiştir. Dengesizliklerin düzensizce değişmesini takiben yetkililer tarafından alınan önlemler piyasa ekonomisinin işleyişine zarar vermiştir.

*Piyasa ekonomimin işleyişinin iyileştirilmesi amacıyla Türkiye’nin özellikle:

*Mali şeffaflık ve güvenirliği artırması, iç tasarrufları teşvik etmesi ve şirketlerin borçluluk oranlarının azaltılması amacıyla teşvikleri azaltması;

*Hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesi de dâhil olmak üzere iş ortamını iyileştirmesi ve kayyum atanan şirketlerin sayısını azaltması;

*Yabancı sermayenin serbestçe dolaşımını engelleyen önlemleri kaldırması ve fiyatların belirlenmesinde devletin etkisinin azaltılması;

*İş piyasasında kayıt dışılığı azaltması ve kadınların işgücüne katılmasına yönelik daha fazla teşvik sağlanması gerekmektedir.

Raporun son bölümü olan üyelik yükümlülüklerini üstlenme yeteneğini değerlendiren son bölüm ise 33 fasıl altında Türkiye’deki mevzuatın AB ile ne derecede uyumlu olduğunu ve rapor dönemindeki gelişmeleri ele almaktadır.

Aşağıdaki tablo, bu konu başlıklarındaki uyum düzeyi ve değişimi Avrupa Komisyonu raporu esasında özetlemektedir:

İKV Uzman Kadrosu

Diğer Yazılar