AB GÜNDEMİ: ABAD Polonya Yüksek Mahkemesi Kararı: AB’nin Değerler Krizi Derinleşiyor
ABAD Polonya Yüksek Mahkemesi Kararı: AB’nin Değerler Krizi Derinleşiyor
24 Haziran 2019 tarihinde ABAD, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü konularındaki kırmızı çizgilerini hatırlatan, ortak AB standartları vurgusuyla öne çıkan dikkate değer bir karara imza attı. Polonya Yüksek Mahkemesinde görevli yüksek yargı mensuplarının emeklilik yaşlarını 70’den 65’e indiren düzenleme, Komisyona göre AB hukukuna aykırılıklar teşkil ettiği gerekçesiyle ABAD’a taşındı. ABAD’ın 24 Haziran tarihinde aldığı karar, böylesi bir düzenlemenin temel AB prensiplerine ve müktesebatına ters düştüğü yönünde tutum ortaya koyuyor.
ABAD’ın 24 Haziran Polonya Kararı, ne yeni bir durumu gün yüzüne çıkarıyor ne de hukuki açıdan ufuk açıcı bir içerik sunuyor. Bahsi geçen karar en açık ifadeyle, AB çevrelerinde süren ve bazı Üye Devletlerin merkezinde yer aldığı “hukukun üstünlüğünde geriye gidiş” tartışmalarının ne kadar gözle görülür hale geldiğini hatırlatıyor.
Polonya’da yüksek yargı mensuplarının emeklilik yaşlarını düşüren hukuki düzenleme, aslında iktidardaki Hukuk ve Adalet Partisi’nin 2017 yılında gündeme taşıdığı ve Komisyonun sert önlemlerle karşılık verme çabasına girdiği yargı paketinin önemli bir parçası. Polonya siyasi karar alıcılarıyla Komisyon yetkililerinin çetin mücadelesi neticede Polonya’nın Konseydeki oy hakkının geçici olarak askıya alınmasıyla sonuçlanabilecek yüksek gerilimli bir boyuta ulaştı. Nitekim Polonya, yargı sistemi üzerindeki değişiklik iradesinden geri durmazken AB kurumları da hararetli tutumunu sürdürmekte kararlı. AB’nin içinde bulunduğu varoluşsal krizlerle ne kadar doğrudan bağlantılı olduğuna değinmeden önce, kararın içeriğine kısaca göz atmakta fayda var.
3 Nisan 2018 tarihinde yürürlüğe girmesiyle, geriye doğru da işleyen bu değişiklik, Polonya’da halihazırda 65 yaşın üzerindeki veya sınırındaki yüksek yargı mensuplarının emekliliğe ayrılması, başka bir ifadeyle sistemin dışına itilmesi sonucunu da beraberinde getiriyordu. ABAD’ın karar metninde de ifade edildiği gibi, bu tartışmalı değişiklik, aralarında Yüksek Mahkeme başkanı da dâhil Yüksek Mahkeme hâkimlerinin üçte birinin emekliliği anlamına geliyor. Polonya yetkili makamları bu duruma sadece bir tane istisnai hal düzenlemiş. Ancak emeklilik yaşındaki yüksek hâkimin başvuruda bulunması halinde, Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda onay verirse, başvurucu görevine iade ediliyor.
Komisyon, yürürlüğe girmesiyle birlikte ilgili değişikliği gündemine aldı ve çok geçmeden, 2 Ekim 2018 tarihinde ABAD’a taşıdı. Komisyonun düzenlemeye dair çekincelerinin iki boyutu var. Komisyon ilk olarak, yürürlüğe giren değişikliğin 3 Nisan 2018 tarihinden önce Yüksek Mahkemeye tayin edilen hâkimler için de geçerli olmasına itiraz ediyor. Öte yandan bu hâkimlerin görev sürelerinin uzatılmasında yetkili tek makamın cumhurbaşkanlığı olmasından da kaygı duyuyor Komisyon.
Neticede 24 Haziran’da Divan, kararını nihai hale getirdi. En basit tabirle ABAD, ilgili düzenlemenin Birlik hukukuna aykırı olduğunu görüşünde. ABAD’ın konuya nasıl bir perspektifle yaklaştığını görmek, daha geniş çerçevede yargı ve temel haklar alanına AB’nin hangi ölçüleri gözettiğini hatta bölgemizde süren hukukun üstünlüğü tartışmalarının Türkiye’ye yansımalarını da değerlendirebilmek için kritik.
En temelde ABAD, Birlik hukukunun, tüm Üye Devletlerin paylaştığı temel prensiplere dayandığı, bu prensiplerin AB-28’in tamamı tarafından benimsenmesi gerektiği, bu değerlerin gerekli kıldığı ve geliştirdiği ortak güven duygusunun bir öğesini de ulusal mahkemelerin oluşturduğunu öne sürüyor. Dolayısıyla ABAD, AB hukukunun işlerliği açısından mahkemelerin bağımsızlığına, tarafsızlığına ve yüksek hâkimlerin baskıdan ve etkiden korunmasına özel önem atfediyor. Dolayısıyla Divan, Polonya’da Yüksek Mahkeme yargıçlarının emeklilik yaşlarını erkene çeken düzenlemenin meşru bir amaca dayanmadığı ayrıca yargıçların azledilememesi ilkesinin zarar gördüğüne hükmediyor.
Polonya ve Diğerleri, ABAD ve Diğerlerine Karşı
Konuya Türkiye’den bakınca, belki de Brüksel’deki AB balonundan çok daha geniş bir perspektifle ele alma fırsatı ve sorumluluğu doğuyor. Öncelikle şunu belirtmek mümkün ki, Polonya’da yargının dizaynı tartışmaları, AB’nin yaptırım kararları, AB’nin yaptırım kararı alamamaları, nükleer seçeneğin uygulamaya koyulması tartışmaları, bu prosedürün işleyişindeki aşırı yavaşlık, Üye Devletlerin liderlerinin konuya ilişkin düştüğü ihtilaflar ve pek çok diğer gelişmenin neticesinde, ortada devasa bir krizin olduğunu söylemek mümkün. Bu krizi ise şöyle ifade etmek çok da yanlış değil; AB kurumları ve bu kurumların ellerindeki mevcut mekanizmalar, kendilerince herhangi bir Üye Devlette mevcut olduğunu değerlendirdikleri hukukun üstünlüğü sorunlarını gidermekte hem hantal hem de yetersiz kalıyor.
Bu durumun çok basit haliyle şu şekilde çerçevesini çizmek mümkün: AB kurumları, Birliğin kurucu değerlerine aykırılık teşkil ettiğini öne sürdüğü gelişmeleri tersine çevirme iradesinden ve araçlarından mahrum. İlginç bir şekilde, bu kurumların aday ülkelerde daha fazla dönüştürücü, uygulatıcı gücü olduğunu öne sürmek bir oranda provokatif de dursa, tartışmaya değer.
İkinci olarak ise, AP seçimleriyle de daha görünür hale geldiği gibi, AB politika çevrelerinde birbirinden farklı yapıların varlığı her geçen gün daha da fazla keskinleşiyor, ortak tavır ve söylemler çerçevesinde konsolidasyonunu artırıyor. Polonya’nın yargı sisteminde uygulamaya koyulan bir eğilimin aslında sadece Polonya’yı yansıtmadığı, benzer dinamiklerin başka ülkelerde de, karşılıklı destek ikliminin ve söyleminin uygulamaya yansıdığı muhakkak. Bu noktada, AB kendi içerisinde uzlaşı, dinamizm ve reform sürecini hayata geçiremezse, en çarpıcı haliyle hangi temel değerlerin tüm üyelerin ortak değerleri kabul edildiğinin daha radikal ve çatışmacı şekilde tartışıldığı senaryoları görmek olası.
Ahmet Ceran, İKV Uzmanı