İklim Değişikliği ile Mücadelede Gençlerin Sesi Yükseliyor
Son yıllarda küresel emisyonlar rekor seviyelere geldi ve yakın bir zamanda düşüşe uğramaları da beklenmiyor. Son dört yıl en sıcak yıllar olarak tarihe geçerken Kuzey Kutbu’nda kış ayı sıcaklıkları 1990 yılından bu yana 3°C artmış durumda. Diğer yandan da deniz seviyeleri yükseliyor ve iklim değişikliğinin olumsuz etkileri her geçen gün kendini insan sağlığı, doğa ve gıda zincirleri üzerinde göstermeye devam ediyor. Yıllardır göz ardı edilen iklim değişikliği, yol açtığı aşırı hava olayları nedeniyle bir anda vatandaşlar için mücadele edilmesi gereken önemli bir öncelik haline geldi. Hiç şüphesiz ki bu akımın öncülleri gençlerdi. 16 yaşındaki İsveçli aktivist Greta Thunberg’in başlattığı iklim grevi, Avrupa sınırlarını aşıp tüm dünyada büyük yankılar uyandırmıştı. Onun başlattığı iklim grevi ile yüz binlerce genç okulu asıp iklim değişikliği konusunda farkındalık oluşturmak için eyleme geçmişti. Öyle ki, gençlerin iklim değişikliği konusundaki bu öncül rolü politikacıların da gözünden kaçmadı. Bu sene ilk defa BM İklim Eylem Zirvesi’nde ayrıca “Gençlik İklim Zirvesi” gerçekleştirildi.
Küçük Bir Kızın Yaktığı Kıvılcımdan Büyük Umutlara
Bu yıl 24’üncü Taraflar Konferansı’nın (COP24) ardından çevreciler tarafından dört gözle beklenen bir diğer etkinlik kuşkusuz ki BM İklim Eylem Zirvesi oldu. Özellikle Gençlik İklim Zirvesi denince ilk akla gelen Greta Thunberg de bu Zirve’nin en önemli katılımcılarındandı. Zirve’nin gerçekleştirileceği New York’a uçakla gitmeyi reddederek karbonsuz bir taşıma aracı olan tekne ile Birleşik Krallık’tan seyahate çıkan Thunberg, 4 bin 800 kilometre yol kat ederek 15 günde New York’a vardı. Böylece ulaşımda da karbon ayak izinin düşük tutulabileceği ve insan faaliyetlerinin iklim değişikliğinde çok büyük bir rolü olduğunu gözler önüne serdi.
Zirve henüz başlamadan gençlerin iklim eylemleri başladı New York sokaklarında. BM İklim Eylem Zirvesi’nin üç gün öncesinde yani 20 Eylül’de gerçekleştirilen İklim Grevi’nde yüz binlerce genç bir araya gelerek iklim krizinin ciddiye alınması gereken bir gerçek olduğunu haykırdı. Greta Thunberg’in de parçası olduğu bu grev elbette tüm dünyada yankılarını buldu. 163 ülkede 5800 eyleme 4 milyondan fazla kişi katıldı. 21 Eylül’de gerçekleştirilen Gençlik İklim Zirvesi’nde tarihte ilk defa BM nezdinde binlerce genç bir araya gelerek iklim değişikliğini tartıştı. Zirvede yapılan paneller, diyaloglar ve sunumlar sonucunda gençlerin en önemli çıktıları şunlardı:
-İklim değişikliği tartışılabilecek bir konu ya da bir görüş değil aksine uğruna eylem alınması gereken önemli bir gerçek.
-İklim ve çevre adaleti, birer insan hakkıdır. İklim değişikliğinin neden olduğu yıkıcı etkilerden en çok etkilenenler kadınlar ve kızlar oluyor ve bu onların en temel insan haklarından mahrum kalmasına sebep oluyor.
-Günümüzdeki küresel emisyonların %71’ine 100 şirket sebep oluyor. Bu şirketlerin neden oldukları bu emisyonlardan sorumlu tutulmaları gerekiyor.
-Gençlerin ifade özgürlüğü korunmalı ve savunulmalı; zira bazı ülkelerde protesto veya grev yapmak isteyen gençler misillemelerle karşı karşıya gelebiliyor. Gençlerin ayrıca ulusal katkı beyanlarının (NDC), uyum planlarının ve azaltma politikalarının uygulanması ve gözden geçirilmesinde rol alması gerekiyor.
-Paris Anlaşması’nın 12’nci maddesinde belirtildiği üzere iklim eğitimi verilmesi gerekiyor; ancak birçok ülkede bu madde uygulanmıyor ve bunun acilen değişmesi gerekli.
-Hükümetler halen fosil yakıtlara sübvansiyon sağlıyor ve yeni kömür santralleri kurmaya devam ediyor. Politikacılar ve kurumların fosil yakıt endüstrisinden bir an önce uzaklaşması gerekiyor.
İklim Eylem Zirvesi’nin Kısa Bir Özeti
23 Eylül tarihinde gerçekleştirilen İklim Eylem Zirvesi’nin yapılmasının başlıca nedenleri Paris Anlaşması hedeflerinin gerçekleştirilebilmesi için küresel düzeydeki çabaları artırmak ve bilim insanlarının yıllardır uyardığı üzere küresel sıcaklık artışını 2°C, hatta 1,5°C ile sınırlandırmak için gerekli eylemleri teşvik etmekti. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) hazırladığı 1,5°C Özel Raporu’nda da belirtildiği üzere küresel sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlamak gerekirken henüz yeterli çaba ortaya koyulmuyor. Öyle ki, sera gazı emisyonları artış gösteriyor ve bu durumun meydana getirdiği olumsuz etkiler herkes tarafından daha belirgin şekilde hissediliyor.
Zirve’den önce Bilim Danışma Grubu’nun hazırladığı “United in Science” adlı rapor bu durumu daha da net bir şekilde ortaya koydu. Rapora göre 2015-2019 dönemi, bu zamana kadar kaydedilmiş en sıcak dönem olarak tarihe geçti. Bu dönemin sanayi öncesi döneme oranla 1,1°C; 2011-2015 dönemine oranla da 0,2°C daha sıcak olduğu tahmin ediliyor. 2019 yılının temmuz ayı ise bu dönemdeki en sıcak ay olarak tarihe geçti. Bu sıcaklardan en çok etkilenen bölgeler ABD, Güney Amerika’nın doğusu, Avrupa’nın büyük bir kısmı, Orta Doğu, kuzey Avrasya, Avustralya ve Afrika’nın güneyindeki Sahraaltı oldu. Yine aynı rapora göre, fosil yakıtların neden olduğu CO2 emisyonları yılda %1 oranında artarken 2018 yılında %2 artarak büyük bir yükselişe geçti. Yenilenebilir enerji piyasasındaki büyük bir büyümeye rağmen fosil yakıtlar halen küresel enerji sistemini domine ediyor. Böyle giderse de küresel emisyonların değil 2030, 2020 yılında bile azalma eğilimine geçmesi beklenmiyor. Öyle ki, mevcut NDC’lerin uygulanması durumunda küresel sıcaklığın 2100 yılına kadar sanayi öncesi döneme kıyasla ortalama 2,9°C ile 3,4°C arasında artacağı ve daha sonraki yıllarda artma eğiliminin devam edeceği tahmin ediliyor. Bu durumda mevcut NDC’lerin 2°C’lik bir sıcaklık artışı ile sınırlandırılabilmesi için ülkelerin emisyonlarını üç kat; 1,5°C’lik bir artışla sınırlandırılabilmesi için beş kat azaltması gerekiyor.
1,5°C Özel Raporu’na göre sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlandırılması 2°C’ye nazaran ekosisteme ve canlı yaşamına daha az zarar gelmesi anlamına gelirken; bunun başarılabilmesi için 2050 yılında net CO2 emisyonlarının sıfırlanması gerekiyor. Ancak mevcut NDC’ler bunun gerçekleşebilmesi için yeterli değil. Bu nedenle zirvede BM Genel Sekreteri António Guterres’in de açılış konuşmasında belirttiği gibi 2020 son tarihine ramak kala ülkelerin yeni NDC’ler ortaya koyması gerekiyordu. Peki, Zirve amacına ulaşabildi mi?
Doğruyu söylemek gerekirse, birçok başarılı genci ve dünya liderlerini bir araya getiren bu Zirve hayal kırıklığına uğrattı. Günün sonunda 77 ülke 2050 yılına kadar sera gazı emisyonlarını sıfırlayacağını açıklarken 70 ülke ulusal eylem planlarını 2020 yılına kadar güncelleyeceklerini vadettiler veya hâlihazırda güncelliyor olduklarını açıkladılar. 100’den fazla iş lideri Paris Anlaşması hedeflerine uyumlu somut eylemler alacağını ve yeşil ekonomiye geçiş yapacağını açıkladı. Birçok ülke ve 100’den fazla şehirde iklim değişikliği ile mücadele konusunda yeni somut adımlar atılacağı duyuruldu. Fransa, Paris Anlaşması’na aykırı politikalara sahip ülkeler ile ticaret anlaşmaları imzalamayacağını açıkladı. Aslında Brezilya’daki Amazon yangınlarından sonra AB-Mercosur STA’sına karşı çıkan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’dan böyle bir ültimatom gelmesi şaşırtıcı değil. AB’nin lokomotif ülkelerinden biri olan Fransa’nın bu konuda hassas olması iyi bir şey. Zira şu an Brezilya’yı Paris Anlaşması’na bağlayan yegâne neden Mercosur STA’sı. Diğer yandan AB’nin palm yağı ithalatı yaptığı ülkelerden biri olan Endonezya ile de Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması müzakereleri devam ediyor. Ancak Endonezya yağmur ormanlarında palm yağı üretimi için Brezilya’daki gibi sık sık ormansızlaştırmaya başvuruyor ve bu durum da haliyle iklim değişikliği ile mücadeleye büyük bir balta vuruyor. Diğer yandan, Endonezya palm yağı ithalatında kısıtlamaya gittiği takdirde AB’ye karşı tedbirler alacağını açıklamıştı. Öyle görünüyor ki, Endonezya ile yapılan müzakerelerde tıkanmalar artacak.
Almanya 2050 yılında karbon nötr olacağını vadederken, Çin emisyonlarını yılda 12 milyar azaltacağını ve yüksek kaliteli büyüme ve düşük karbonlu kalkınma sağlayacağını açıkladı. Fransa ve Yeni Zelanda gibi ülkeler topraklarında veya açık denizlerinde petrol ya da doğal gaz arama çalışmalarına izin vermeyeceklerini açıkladı. Bunun yanında, Finlandiya, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İrlanda, İtalya, Hollanda, Portekiz ve Slovakya, kömür kullanımını aşamalı olarak bitireceğini duyurdu. Hindistan yenilenebilir enerjinin kapasitesini artıracağını, Pakistan ise önümüzdeki beş yıl içinde 1 milyon ağaç dikeceğini açıkladı. AB bir sonraki bütçesinin en az %25’inin iklime ilişkin faaliyetlere ayrılacağını duyurdu. 12 ülke Yeşil İklim Fonu’na mali destek sağlayacağını açıklarken Norveç, Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık katkılarını iki katına çıkardı. Özel sektörden de önemli miktarda destekler geldi.
Bir diğer önemli olay da Rusya’nın Paris Anlaşması’nı onaylayacağını açıklamasıydı. Dünya Kaynakları Enstitüsü (World Resources Institute - WRI), 2013 yılında Rusya’nın en fazla sera gazı emisyonu salınımına sebep olan dördüncü ülke –listede üçüncü sırada olan AB-28 dâhil edilmediği takdirde- olduğunu ortaya koymuştu. Küresel sera gazı emisyonlarının %4,6’sına neden olan ve emisyonları 2014 yılından beri her yıl %1 artan bu ülkenin Paris Anlaşması’na bağlılık göstermesi çok büyük bir önem arz ediyor. Rusya sera gazı emisyonlarını 2020 yılına kadar 1990 yılına oranla %15-25, 2030 yılında ise sunduğu NDC’ye göre %25-30 oranında azaltacağını açıklamıştı. 2018 yılı Emisyon Açığı Raporu’na göre Rusya 2020 hedefini tutturabilecekken 2030 hedefini ucu ucuna gerçekleştirebilir.
Zirvenin Yıldızı: Greta Thunberg
Zirvenin en can alıcı dakikaları hiç şüphesiz ki Greta Thunberg’in mikrofonu eline almasıyla başladı. Politikacılara seslenen Greta Thunberg, onları dünyanın geçirmekte olduğu kitlesel yok oluşa rağmen para ve ekonomik büyüme masallarını anlatmaya devam etmekle suçladı. Politikacılara, 30 yıldır bilimin ne dediği açıkça belli iken hangi cüretle duruma yüz çevirerek gerekli politikalar ve çözümleri üretmedikleri halde yeterince çalıştıklarını söylediklerini sordu. Her ne kadar kendisini anladıklarını söyleseler de politikacıların durumu anlayıp yine de harekete geçmediğine inanmak istemediğini; zira bunu ancak kötü insanların yapabileceğini söyledi. Greta’nın son sözleri “Gelecek nesillerin gözü üzerinizde olacak. Eğer bizi yüzüstü bırakmayı seçerseniz sizi asla affetmeyeceğiz. Bu yanınıza kar kalmayacak.” oldu. Greta Thunberg’in bu duygu dolu konuşması tüm dünyada çok büyük bir infial yarattı. Daha önce Greta’nın adını duymamış insanlar arasında bile sözleri olumlu veya olumsuz şekilde yankı buldu.
“İklim Değişikliği Sınır Tanımayan Bir Sorun”
BM İklim Eylem Zirvesi’nde konuşma gerçekleştiren dünya liderlerinden biri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, iklim değişikliğinin sonuçları itibariyle sınır tanımayan bir sorun olduğuna dikkat çekerek; küresel sorunların çözülmesinde bölgesel ve uluslararası çapta iş birliği yapılması gerektiğini vurguladı.
Türkiye’nin yenilenebilir enerjide bölgesinde lider olduğunu açıklayan Erdoğan, hâlihazırda elektriğin %30’dan fazlasının yenilenebilir enerjiden karşılandığını duyurdu ve bu payın 2023 yılında yaklaşık %39 seviyesine ulaşacağının haberini verdi. Ancak diğer yandan Türkiye’deki kömür üretiminin her geçen gün daha da arttığı bir gerçek. 2017 yılı sonu itibarıyla Türkiye’deki toplam birincil enerji tüketiminde kömürün payı %27 iken, 2018 yılında bu pay %37,3’e çıkmıştı. Bunun yanı sıra Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, 2018'de 101,5 milyon ton yerli kömür üretimiyle Cumhuriyet tarihinin rekorunun kırıldığını açıklamıştı. Zaten 2005’ten itibaren enerji üretiminde yerli kaynaklara önem verilmesi ve dışa bağımlılığın azaltılması hedefleri çerçevesinde yeni kömür sahalarının bulunması ve bilinen sahaların geliştirilmesi çalışmaları hız kazanmıştı. Aynı Hindistan Başbakanı Narendra Modi gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ülkedeki kömür üretimi ve kullanımının azalacağına dair hiçbir vaat sunmaması kitleleri hayal kırıklığına uğrattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ayrıca 81 ilin tamamında katı yakıtlar yerine doğal gaz kullanımının yaygınlaştırıldığını söylemesi bazı tepkiler ile karşılaştı. Zira doğal gazın da bir fosil yakıt olduğu, bu nedenle de kullanımının artırılması değil, aksine azaltılması gerektiği biliniyor.
Bunların yanı sıra Cumhurbaşkanı Erdoğan, iklim duyarlı, enerji verimli şehirler inşa ederken afet risklerini de azalttıklarını dile getirerek millet bahçeleri projeleriyle yeşil alanlarının ve dolayısıyla yutak kapasitesini hızla artırmayı hedeflediklerini açıkladı. Türkiye’nin orman varlığını artıran nadir ülkelerden biri olduğuna dikkat çekerek 2023 hedeflerinden birinin orman alanlarının toplam alanın %30’una çıkarmak olduğunu açıkladı. Demiryolunun toplam yük taşımacılığı içindeki payını %5'ten %10'a, yolcu taşımacılığındaki payını ise %1'lerden 4'e çıkarmayı hedeflediğini kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yılın başında uygulamaya koyulan düzenleme ile plastik kullanım oranının dörtte üç oranında azaldığını açıkladı. Sıfır Atık projesinin yaygınlaştırıldığını ve 2023 yılı itibarıyla 400 bin binada sıfır atık sistemine geçileceğini ve atıklardan geri kazanım oranının %13’ten 35’e çıkarılacağını duyurdu. Yerel düzeyde iklim değişikliği ile mücadele etmek adına her bir coğrafi bölge için ayrı eylem planı hazırlandığını ve ilk olarak Karadeniz Bölgesi için eylem planının yayımlandığını söyleyerek yakın zamanda diğer bölgeler için de yayımlanacağını açıkladı.
Ancak BM İklim Eylem Zirvesi’nin Türkiye açısından en şaşırtıcı duyurusu Greta Thunberg’in de aralarında olduğu 16 gencin Almanya, Fransa, Brezilya, Arjantin ve Türkiye’ye BM’nin Çocuk Hakları Komitesi nezdinde dava açmasıydı. Bu ülkelerin 1992 yılında BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni imzalayarak iklim değişikliğinin oluşturduğu zararlardan çocukları korumaya söz verdiğini ve neden oldukları emisyonlar çocukların yaşamını tehlikeye attığı için 2016 yılında Paris Anlaşması’nı imzaladıklarını belirten çocuklar, ülkelerin verdikleri sözü tutmayarak insan hakkı ihlalinde bulunduğunu belirtti. Bu durum kafalarda bazı soru işaretleri yarattı: Neden Çin, ABD, Hindistan veya Rusya gibi dünyanın en fazla sera gazı emisyonu salınımına neden olan ülkeler değil de Türkiye de dahil olmak üzere nispeten daha az emisyon salınımı yapan ülkeler hedef alınmıştı? Zira Almanya küresel emisyonların %2’sine, Fransa %1’ine, Brezilya %2,2’sine, Türkiye %1,1’ine ve Arjantin %0,7’sine neden olurken; Çin küresel emisyonların %26,3’üne, ABD %13,5’ine, AB %9,4’üne ve Hindistan %7,3’üne neden oluyor. Bunun cevabı aslında basit: Almanya, Fransa, Brezilya, Türkiye ve Arjantin çocukların veya yetişkinlerin ülkelere BM nezdinde direkt dava açabileceği bir mekanizmaya olanak sağlayan Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin Üçüncü İhtiyari Protokolü’nü kabul etmişken diğer ülkelerin etmemiş olması. Bu durumda kabul etmeyen ülkelere karşı dava açılması mümkün olmuyor. Zaten dava metninde dava edilen ülkelerin iklim değişikliğine ilişkin uluslararası iş birliğinin tesis edilmesinde temel rol oynadıkları belirtilirken; Çin, ABD, AB ve Hindistan gibi en fazla salınıma neden olan ülkeleri de ikna ediyor olmaları gerektiği vurgulanıyor. Sonuç olarak, bu dava aslında sadece sembolik. Çocuklar dava sonucunda maddi bir talepte bulunmuyorlar. Ayrıca bu çocukların iddiaları kabul edilse bile ülkelere uygulanabilecek yaptırım seçenekleri oldukça sınırlı.
Öyle ki, Komite görüşlerini ve önerilerini ilettikten 6 ay sonra bu önerilerin uygulanıp uygulanmadığını takip edecek. Eğer bu öneriler uygulanmadıysa komitenin ülkeleri harekete geçirmek için yapabileceği bir şey yok. Ancak Komite’nin hükümlerinin etkisi yok değil; zira Komite’nin görüşleri ve önerileri güçlü savunma araçları olabiliyor. Bu durum dava edilen ülkeleri gerektiği gibi motive de edebilir. Zira tüm ülkeler Arjantin’in Paris Anlaşması’na yönelik taahhütlerinin benzerini uygulasa 2100’e kadar küresel ısınmanın 3-4°C, Brezilya’nın taahhütlerinin benzerini uygulasa 2-3°C, Fransa ve Almanya’nın taahhütlerinin benzerini uygulasa 3-4°C oranında artacağı ve en kötüsü Türkiye’ninkileri uygulasa küresel ısınmanın 4°C’den bile fazla olacağı öngörülüyor.
Sonuç olarak bu Zirve de bekleneni vermedi. Günün en önemli çıktıları 77 ülke 2050 yılına kadar sera gazı emisyonlarını sıfırlayacağını; 70 ülkenin de ulusal eylem planlarını 2020 yılına kadar güncelleyeceğini açıklaması, Rusya’nın Paris Anlaşması’nı onaylaması ve gelişmiş ülkelerin mali sağlayacakları destekleri artırmasıydı. Diğer yandan, iklim değişikliğine en az neden olan ülkeler olmalarına rağmen en büyük taahhütleri veren gelişmekte olan küçük ada ülkeleri ve en az gelişmiş ülkeler oldu. Zirve’de yüksek vaatlerin havada uçuşması dışında önemli çıktılar ortaya koyulmasa da gençler ve çocukların geleceklerine sahip çıkmak istemeleri; politikacıların da onların sesine kulak vermeleri umut dolu bir gelişmeydi.
Melis Bostanoğlu, İKV Uzman Yardımcısı