İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
1-15 NİSAN 2020

AB GÜNDEMİ:AB Ekonomisi İçin Korona Tahvilleri Çözüm Olabilir mi?

AB Ekonomisi İçin Korona Tahvilleri Çözüm Olabilir mi?

İlk olarak Çin’de ortaya çıkan ve kısa zamanda Avrupa’ya yayılan koronavirüs, kıta genelinde tüm ülkelerde hayatı durma noktasına getirdi. Avrupa’da çoğu ülkenin özellikle turizm ve sağlık sektörünü derinden etkileyen koronavirüs ekonomik durgunluk ya da küçülme endişelerini de körüklüyor. Ekonomik durumun kötüleşmesinin önüne geçmek için üye ülkeler milyarlarca avroluk yardım paketleri açıklıyor. Bunun sonucu olarak da İtalya gibi zaten borç yükü altında olan üye ülkeler, AB’den yardım istemek durumunda kalıyorlar. AB içerisinde ekonomik durumu kötüye giden ülkelerle yük paylaşıma yardımcı olacağı düşünülen özel tahvilin basılması giderek daha fazla gündeme getirilirken üye ülkelerin bu konuda ikiye bölündüğü görülüyor: Bir tarafta hâlihazırda kamu borcunun GSYH’ye oranı yüksek olan ve koronavirüs krizinden ciddi biçimde etkilenen İtalya, İspanya ve Fransa’nın başı çektiği, Belçika, Lüksemburg, İrlanda, Portekiz, Yunanistan ve Slovenya’nın dâhil olduğu toplam dokuz ülkenin desteklediği korona tahvili grubu. Diğer tarafta ise güçlü ekonomik performans sergileyen ve korona tahvili fikrine karşı çıkan Almanya, Avusturya, Hollanda ve Finlandiya yer alıyor.

Korona Tahvili Nedir?

Korona tahvili, AB üyesi ülkelerin piyasaya süreceği ortak borçlanma senetleri olarak tanımlanıyor. Bu yöntemle, Üye Devletler birlikte borçlanıp, bu borç yükünü paylaşmış oluyorlar. Koronavirüsü sebebiyle gündeme gelen tahvil konusu aslında AB içinde ilk defa tartışılan bir konu değil. Daha önce 2010 yılında Yunanistan’daki ekonomik kriz sırasında tahvil konusu gündeme gelmiş ve diğer üye ülkeler tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Bunun nedeni ise Almanya, Avusturya ve Hollanda gibi ekonomisi güçlü olan üye ülkelerin, halihazırda zaten borcu bulunan diğer ülkelerin borcuna sadık kalıp kalmayacağından çekinmesiydi.

Korona tahvili ilgili ülkelere ekonomik olarak yardımcı olmayı amaçlıyor. Bu şekilde, yüksek borçlu ülkeler yatırımcılardan çok daha uygun koşullarda borç alabiliyorlar. Örneğin, Almanya gibi ekonomik olarak güçlü ülkeler söz konusu olduğunda, ortak tahvillerin kredi notu daha iyi oluyor. Bu nedenle, bu tür menkul kıymetlerin daha güvenli olduğu düşünüldüğünden devletler, korona tahvilleri için hâlihazırda kendi ulusal tahvillerinde olduğu gibi yüksek faiz oranlarını sunmak zorunda kalmıyorlar ve böylelikle de borç yükü azalmış oluyor.

Korona Tahvilinde AB’nin Lokomotif Üyesi Almanya Nasıl Bir Duruş Sergiliyor?

Almanya, Hollanda, Avusturya ve Finlandiya ile birlikte AB içerisinde korona tahvillerine karşı çıkan ülke konumunda. Bunun ardında yatan neden ise Almanların ortak tahviller nedeniyle diğer ülkelerin borçlarından sorumlu hale geleceklerinden ve bunun uzun süreli bir borca dönüşeceğinden duydukları endişe. Uzun bir süre boyunca ‘’sıfır borç’’ politikasını benimseyen ve hükümetin hiçbir koşul altında borçlanmasına izin vermeyen Almanya bu politikasını şubat ayındaki korona salgınından dolayı değiştirmek zorunda kalmıştı. Ancak, yaşanan bu değişiklik Almanların tahvil konusunu kabul etmesi için henüz yeterli gözükmüyor. Alman Şansölyesi Angela Merkel en başından beri tahvil konusuna karşı bir politika izliyor. Mart ayının sonundaki AB zirve toplantısından sonra Merkel, 27 Eylül 2012’de kurulan ve Avro Alanı’nda bulunup, borcu olan üye ülkelere kredi ve kefil bulma gibi konularda yardımcı olan Avrupa İstikrar Mekanizması’nın (ESM) bu tarz durumlar için var olduğunu ve ESM’nin bu konuda yeterli olacağını vurguladı. Ancak, Avrupa’da korona krizinin en ağır darbesini indirdiği   ülkelerden biri olan İtalya, alacağı borç miktarının geri ödemesini yapacağına dair garanti vermesine ve sadece Avro Alanı’ndaki üye ülkelerden yardım istemesine rağmen, ekonomistler halihazırda 2.5 trilyon avro borcu bulunması sebebiyle İtalya’nın vaatlerini gerçekçi bulmadı. Başbakan Giuseppe Conte ise Merkel’in fikrine sıcak bakmıyor ve kötü performans gösteren bir kriz ülkesi gibi ESM'den kredi isteme önerisini reddediyor.

Almanya’da korona tahvillerine karşı çıkan tek siyasetçi Şansölye Merkel değil. Keza,  Birlik partileri CDU/CSU Federal Meclis Grup Başkanı Ralph Brinkhaus ile CSU’nun Lideri ve Bavyera Eyalet Hükümeti Başbakanı Markus Söder de ortak borçlanmaya karşı olduklarını, ESM ve Avrupa Yatırım Bankası’nın zaten bu tarz durumlar için var olduğunu ifade ettiler. Şansölye Merkel’in partisi CDU, korona tahvillerine karşıyken, Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) Başkanı Norbert Walter-Borjans ise tahvil konusunda pozitif bir görüş belirtiyor.  Walter-Borjans, söz konusu tahvilin Avrupa’yı kurtarmak anlamına geldiğini ve Avrupa’nın şu anda karşılıklı dayanışma konusunda sorun yaşadığını ifade ediyor. Ancak SPD’li Federal Maliye Bakanı Olaf Scholz ise partisindeki çoğunluğun aksine Şansölye Merkel ile aynı görüşü paylaşıp, yardım konusunda ESM’nin yeterli olacağını düşünüyor.

Alman Yeşiller Partisi ise tıpkı SPD gibi korona tahvilini destekliyor. Parti Başkanı Robert Habeck, Almanların diğer üye devletlere karşı daha çok dayanışma göstermesi gerektiğini ve Almanya gibi ekonomisi güçlü bir ülkenin şu anda iyi durumda olmayan diğer üye ülkeleri desteklemesi gerektiğini ifade ediyor. Habeck, ayrıca Almanya’nın bir ihracat ülkesi olmasından dolayı, İtalya ve İspanya gibi ülkelerin bu krizi atlatmasının kendileri için de önemli olduğunu vurgulayıp, birlikte borçlanmanın Avrupa’nın istikrarı için daha demokratik ve şeffaf bir yol olduğunun önemine değiniyor. Oylarını Avrupa’da popülizmin de artış göstermesiyle birlikte büyük bir ölçüde arttıran Almanya için Alternatif (AfD) partisi de korona tahvili karşıtı bir politika izliyor. AfD, Almanya’nın AB’nin borçlarını üstlenmemesi ve hiçbir AB ülkesine kefil olmaması taraftarı. AfD, Almanya’nın diğer ülkeler için borçlanmak yerine ülke içinde ki KOBİ’leri desteklemesi gerektiği görüşünde.

AB’nin Korona Tahvili Konusuna Yaklaşımı

Almanya’ya tahvil konusunda bir destek de AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen’dan geldi. Von der Leyen, Almanya ve diğer ülkelerin bu konudaki çekincelerinde haklı olduğunu ve Federal Almanya Hükümetini anlayabildiğini belirtirken, İtalya'ya olabilecek özel kredilerin dikkate alındığını, ancak bunun yeterli olmadığını ifade etti. AB devlet ve hükümet başkanlarının 26 Mart tarihinde telekonferans yöntemiyle yaptıkları zirve toplantısında, 27 üye ülke herhangi bir fikir birliğine varamadı. Bu nedenle Avro Grubu’ndan iki hafta içinde yeni teklifler vermesi istendi.

Bunun üzerine Avro Grubu’nun telekonferans yöntemiyle yaptığı ve toplam 16 saat süren ilk toplantıda Hollanda’nın karşı çıkması üzerine herhangi bir karara varılamamıştı. Fakat yapılan ikinci toplantıda koronavirüsüne karşı mücadelede, çalışanları, şirketleri ve üye ülkeleri korumada kullanılması için 540 milyar avroluk bir kurtarma paketinde anlaşmaya varıldı. Avro Gurubu Başkanı Mario Centeno, üye ülkelere mali destek vermek için yaklaşık 240 milyar avroluk kredi programının Avrupa İstikrar Mekanizması kapsamında sağlanacağını belirtti. Bu kredi sağlık sektörü ve COVID-19 tedavisi alanlarında kullanılacak. Kabul edilen kurtarma paketine rağmen korona tahvili konusu henüz masadan kalkmış değil. Yapılan görüşmeler esnasında İtalya ve Hollanda arasında ciddi tartışmalar yaşandı. Tartışmaların sebebi olarak ise Hollanda, ESM’nin yardım fonundan kullanılacak kredileri katı koşullara bağlamak istemiş, İtalya’da bu öneriyi kesin bir dille red etmekle kalmamış, hatta İtalya Maliye Bakanı Roberto Gualtieri AB Zirve Bildirgesi’ni bloke etmekle tehdit etmişti. İtalya ortak borçlanma için çağrılarına devam ederken, yapılan tüm baskılara rağmen bu fikre şiddetle karşı çıkmaya devam eden Almanya ve Hollanda’yı da eleştiriyor.

Avrupa Komisyonunun  26 Mart 2020 tarihli açıklamasında,  mevcut AB bütçesinden fonları harekete geçirmeyi planlandığı ve bunun da bazı ülkelerdeki ekonomik yükü azaltmasının beklendiği belirtildi. Aynı açıklamada ayrıca, gelecek yedi yıllık bütçede  Birliğin dayanışma ve sorumluluk yoluyla uyumunu sağlayacak bir ekonomik teşvik paketi önerileceğine yer verildi. Ancak 2021-2027 yılları için öngörülen mali çerçeve müzakereleri şimdilik başarısızla sonuçlandı. Bu sürecin bu yılın sonuna kadar tamamlanması gerekiyor aksi takdirde birçok AB programının gelecek yıl itibarıyla uygulanamaması riski söz konusu. Korona tahvili konusunun su yüzüne çıkardığı diğer büyük bir sorun ise Birlik içinde dayanışma konusu oldu. Üye ülkeler arasında şu ana kadar sağlanamayan dayanışma ise Birliğin geleceği için tehlike çanlarının çalması anlamına geliyor. Korona krizinde yaşanan tüm bu gelişmelerin; bir yandan ekonomik güçlerinin ve istikrarının olumsuz etkilenmesinden korkan Almanya, Avusturya ve Hollanda gibi ülkelere, diğer yanda ise özellikle bu zor durumlarında AB’den destek görmediklerini ve yalnız bırakıldıklarını düşünen İtalya ve İspanya gibi ülkelere nasıl yansıyacağı önümüzdeki süreçte göreceğiz.

Zafer Can Dartan, İKV Uzman Yardımcısı