Almanya ve Fransa'dan 500 Milyar Avroluk Kurtarma Teklifi
Koronavirüs salgınının yarattığı ekonomik tahribatın etkilerini azaltmak isteyen AB'de, özellikle Brexit sonrası konumları daha da güçlü hale gelen Almanya ve Fransa'nın öncülüğünde 500 milyar avro tutarında yeni bir kurtarma paketi teklifi ortaya koyuldu. Ancak açıklanan bu yeni kurtarma paketi tasarısı Birlik içinde yeniden farklı seslerin yükselmesine sebep oldu. Teklif, krizden ağır etkilenen İtalya ve İspanya gibi ülkelerce sevinçle karşılanırken, borçlanma karşıtı üye ülkelerin tepkisini çekti.
Kurtarma Paketi Teklifinin İçeriği
Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un girişimiyle, 18 Mayıs 2020 tarihinde koronavirüs salgınından en çok etkilenen sektörleri ve bölgeleri desteklemek amacıyla tasarlanan kurtarma paketi teklifine ilişkin planın hayata geçirilebilmesi için iki önemli kriter bulunuyor. İlk olarak, 27 üye ülkenin tamamının fonun oluşturulmasına ilişkin oy birliğinin sağlanması gerekiyor. İkinci olarak, Avrupa Komisyonunun 500 milyar avro tutarındaki bir yeniden yapılandırma fonunu oluşturmak için finansal piyasalardan Birlik adına borçlanmaya yetkili kılınması gerekiyor. Böylece AB, tarihinde ilk kez üye ülkeler adına borçlanabilecek. Bu şekilde oluşturulacak fon ile başta İtalya ve İspanya olmak üzere korona krizinden en çok etkilenen ülkelere aktarılacak.
Merkel ve Macron, üye ülkelerin ekonomi paketine onay vermesi halinde AB içerisindeki büyümeyi güçlendirmek ve rekabeti artırmak istediklerini açıkladılar. Liderler ayrıca, önerilen ekonomi paketi ile inovasyon, araştırma, dijitalleşme ve ekoloji alanlarına yatırım yapmak istediklerini ve bu paketin ihtiyacı olan AB ülkeleri arasında dağıtılacağını ifade ettiler. Merkel, Avrupa'nın bu ekonomi paketiyle koronavirüs krizinden daha güçlü, daha uyumlu ve dayanışma içinde çıkmasının amaçlandığını ve Avrupa için artık birlik zamanı olduğunu vurguladı.
Kurtarma Paketine AB'den Gelen Tepkiler
Merkel-Macron teklifi Avusturya, Danimarka, Hollanda ve İsveç gibi üye ülkeler tarafından tepki ile karşılandı. Bu dört üye ülke, Almanya ve Fransa'nın bu ortak planına karşı çıkıyor ve alternatif bir çözüm sunmak istiyor. Ortak borçlanma karşıtı politika izlemeleri nedeniyle Avrupa basını tarafından "Tutumlu Dörtlü" olarak adlandırılan bu grup, bir defaya mahsus olmak üzere "acil durum fonu" oluşturulmasına destek verilebileceği görüşündeler. Avusturya, bu acil durum fonunun hayata geçirildiği takdirde sadece iki yıl ile sınırlandırılmasını talep ediyor. Almanya ve Fransa'nın kurtarma paketi teklifine karşı çıkan bu dört üye ülke ayrıca ortak borçlanmaya karşı olduklarını ve AB bütçesinin genişletilmesine kesinlikle onay vermeyeceklerinin altını çiziyorlar.
Haziran 2019'dan itibaren Danimarka'da başbakanlık görevini yürüten sosyal demokrat lider Mette Frederiksen, ortak borçlanmaya karşı olduğunu ve bu görüşünden taviz vermeyeceğini açıkladı. Frederiksen, daha önce bu konuda, sadece dayanışma içinde olmak için Danimarka'nın başka ülkelerin borçlarını üstlenemeyeceğini ifade etmişti. Danimarka Maliye Bakanı Nicolai Wammen ise ülkesinin önceki tutumunda herhangi bir değişiklik olmadığını ve halen ortak borçlanma konusuna olumsuz baktıklarını vurguladı.
Avusturya tarihinin en genç başbakanı olan Sebastian Kurz Merkel-Macron paketine karşı olduğunu ve bu görüşünün değişmeyeceğini ifade etti. Avusturya'nın yeni Maliye Bakanı Gernot Blümel ise ülkesinin pandemi krizini bahane gösterilerek diğer ülkelerin borçlarını ödemeyi kabul etmeyeceğini belirtti. Başbakan Sebastian Kurz'un lideri olduğu Avusturya Halk Partisi (ÖVP) konuya karşı çok katı bir tutum izlerken, ÖVP'nin koalisyon ortağı olan Yeşiller Partisi ise Merkel-Macron planını desteklediğini açıkladı.
Avusturya, Danimarka, Hollanda ve İsveç gibi üye ülkeler kurtarma paketi teklifine olumsuz yaklaşırken, Avro Grubu Başkanı Portekizli Mario Centeno Merkel-Macron planını övdü. Aynı zamanda Portekiz Maliye Bakanı olan Centono bu teklifin zor durumda bulunan Avrupa için iyi bir haber olduğunu ve Avro Alanı'na uzun süre etki edebileceğine inandığını belirtti. Centeno kurtarma paketinin kısa bir süre için öngörülmüş olsa da, gerçekten işleyen bir Parasal Birlik için çok önemli olduğunun altını çizdi.
Kurtarma paketine en çok ihtiyaç duyan ülkeler olan İtalya ve İspanya ise plana sıcak bakıyor ve destekliyor. İtalya Başbakanı Guiseppe Conte, kurtarma planını İtalya'nın gitmek istediği istikamete doğru atılmış önemli bir adım olarak yorumlarken, İspanya Başbakanı Pedro Sanchez de plana olumlu baktıklarını ve AB için uygun bir ekonomik paket açıklama zamanının artık geldiğini belirtti.
Kurtarma paketi, teklifin mimarlarından Almanya'da da farklı tepkilere sebep oldu. Başbakan Merkel'in partisi CDU ile Bavyera eyaletindeki kardeş partisi olan CSU, kendi içlerinde farklı görüşleri savunsalar da, genel olarak kurtarma paketini destekliyorlar. Hristiyan Demokrat Birliği'nin (CDU) Merkel'den sonraki başkan adayı olan Friedrich Merz, Almanya ve Fransa tarafından atılan bu ortak girişimi övmekle birlikte, Avrupa Komisyonunun tahvillerinin AB yasalarına uygun olup olmadığı konusunun mutlaka kontrol edilmesi gerektiğinin önemine değindi.
Merkel-Macron planına Almanya içerisinde muhalefetteki bazı partilerden de destek geldi. Hür Demokrat Parti (FDP) milletvekili Christian Dürr, Avrupa sözleşmelerinin gerektiği takdirde AB'nin borçlanmasına izin verdiğine dikkat çekerek, Merkel-Macron planın artık daha çok borçlanma için Pandora’nın kutusunu açtığını belirtiyor. Tahvil konusunu da en başından beri destekleyen Yeşiller'in Başkanı Robert Habeck ise kurtarma paketi teklifine pozitif yaklaşıyor. Habeck, bu teklifin Almanya'dan uzun zamandır beklenen bir sinyal olduğunu belirterek, cesurca alınmış doğru bir karar olduğunu ifade ediyor.
Merkel-Macron Önerisinden Komisyonun Kurtarma Paketi’ne
Kurtarma paketinin onaylanıp, uygulanabilmesi için AB'nin 27 üye ülkesinin de oy birliği gerekiyor. Ancak "Tutumlu Dörtlü" adı verilen Avusturya, Hollanda, Danimarka ve İsveç konuya karşı bu kadar sert bir tavır almışken, Merkel ve Macron'un başta bu dörtlü olmak üzere tüm üye ülkeleri eşzamanlı nasıl ikna edeceği merak ediliyor. Merkel-Macron kurtarma paketi teklifinden sonra tüm gözler Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'e çevrilmişti. Von der Leyen Merkel-Macron planını daha da genişleterek 27 Mayıs 2020 tarihinde 750 milyar avroluk kurtarma paketi önerisini AP’ye sundu ve üye ülkelerden destek istedi. Üye Devletlerden önyargılarını bir kenara bırakıp, birlikte hareket etmelerini isteyen von der Leyen, hiçbir Üye Devletin tek başına krizden çıkamayacağını, tüm üyelerin birlik olup aynı yolda yürümesi gerektiğini ifade etti. Von der Leyen’in, AB’nin bunu gelecek nesillere borçlu olduğu söylemi ise dikkat çekiciydi.
750 milyar avroluk yeniden yapılanma programının, kredilerden ve geri ödenmeyen hibelerden oluşması, 2058 yılına kadar AB bütçesi üzerinden ödenmesi ve AB adına alınacak borçla finanse edileceği belirtiliyor. Borcu ödemek için de Komisyon bir dizi yeni AB vergisi öneriyor. Bunlara örnek olarak, emisyon ticaretinden elde edilen gelire, daha düşük çevre standartlarına sahip üçüncü ülkelerden mal ithalatı için karbondioksit limitine vergi getirilmesi ve dijital verginin uygulanılması verilebilir.
Komisyon tarafından önerilen kurtarma paketinin, 500 milyarlık bölümünün hibe olarak ve 250 milyar avroluk bölümünün ise kredi olarak verilmesi planlanıyor. Yardım paketinden en büyük desteği, Birlikte krizden en çok etkilenen iki Üye Devlet olan İtalya ve İspanya alacak. İtalya’nın 172 milyar ve İspanya’nın da 140 milyar avro alması planlanıyor. Aynı paketten Fransa ve Polonya’ya 39 milyar, Almanya'ya 29 milyar avro verilmesi planlanıyor. AP genel oturumunda olumlu karşılanan paketin yürürlüğe girebilmesi için başkanlığını Belçikalı siyasetçi Charles Michel’in yaptığı AB Konseyi tarafından onaylanması gerekiyor.
Teklif sunulduktan sonra "Tutumlu Dörtlü" tarafından, Avusturya Başkanı Sebastian Kurz önderliğinde çok da olumlu olmayan bir cevap geldi. Kurz, Komisyon tarafından yapılan bu teklifin, müzakerelerin sadece temelini oluşturduğunu, henüz hiçbir şeyin netleşmediğini, hibe ve borç konularının mutlak suretle tekrar tartışılması gerektiğini ifade etti. Kurz, ülkesi Avusturya’nın pakete sadece belirli bir zaman aralığı için geçerliyse ve bir seferlik "acil yardım" gibi düşünüldüğü takdirde onay vereceğini vurguladı. Böylelikle Kurz, Üye Devletler arasında yapılacak müzakerelerin sert geçeceğinin de sinyallerini vermiş oldu.
11 Haziran 2020’de Üye Devletlerin Ekonomi Bakanları bir araya gelerek, von der Leyen’ın teklifi üzerine bir görüşme gerçekleştirecekler. Ancak, bu konuda son söz Üye Devletlerin liderleri tarafından söylenecek. Dolayısıyla koronavirüs krizinin ekonomik etkileriyle mücadele için gözler 18-19 Haziran’da yapılacak AB Liderler Zirvesi’ne çevrildi.
Oybirliğiyle karar alınması zorunlu olan plana şimdiden karşı öneri getirmeye başlayan Avusturya önderliğindeki kuzey ülkeleri, kendilerine yapılan indirimleri korumak, tarımsal harcama ve uyum fonlarının hacmini ise azaltmak istiyorlar. İtalya ve İspanya gibi güney ülkeleri krizin yarattığı sorunlarla başa çıkabilmek için daha fazla para talep ederken, Merkez ve Doğu Avrupa ülkeleri de AB'den aldıkları uyum fonlarının olumsuz yönde etkilenmesini istemiyorlar. Tüm bunlar 18-19 Haziran'da gerçekleşecek toplantıda hararetli tartışmaların yaşanacağına işaret ediyor.
Almanya Başbakanı Merkel, zorlu geçmesi beklenen müzakerelerin sadece Liderler Zirvesi ile bir sonuca bağlanmayacağını ve paketin 1 Ocak 2021 tarihinden itibaren yürürlüğe girebilmesi için konunun AP ve ulusal parlamentolarda da ele alınması gerektiğini vurguluyor.
Koronavirüs krizinin olumsuz etkilerini azaltmak isteyen AB’de önce Almanya-Fransa tarafından ortaya atılan plan ve onun ötesine geçen Komisyon’un ekonomik kurtarma paketi ekonomik açıdan önemli olduğu kadar sonbahara ertelenen AB’nin geleceği ve krizin başından beri devam eden AB dayanışması tartışmaları açısından da büyük önem taşıyor. Önümüzdeki günlerde "Yeni Nesil AB" mottosunun nasıl gerçeğe yansıyacağını hep birlikte göreceğiz.
Zafer Can Dartan, İKV Uzman Yardımcısı