İKV E-Bülteni | 2020 » 1-15 EKİM » AB GÜNDEMİ: Komisyonun Temel Değerleri Hatırlatma Çabası: Hukukun Üstünlüğü Raporu

Komisyonun Temel Değerleri Hatırlatma Çabası: Hukukun Üstünlüğü Raporu

Son aylarda farklı politika alanlarına dair sunduğu raporlar ve yasa teklifleri ile entegrasyon projesinin çok yönlü dönüşümünü sürdüren Avrupa Komisyonu, aynı zamanda geçmişin izlerini hatırlatan adımlar atıyor. Bu adımların başında AB mevzuatının temelini oluşturan demokrasi, hukukun üstünlüğü ile temel hak ve özgürlüklerin gelecek senaryolarının da temel yapı taşı olduğu vurgusu geliyor. Bu vurgunun arkasında ise özellikle Macaristan ve Polonya ile gerilen ipler ve her iki ülke için Lizbon Antlaşması’ndaki nükleer seçeneğin (Yedinci Madde) devreye sokulması önerisinin yer aldığını söylemek mümkün. Değerler çerçevesinde dönen tartışmaların bir çıktısı olarak Avrupa Komisyonu, 30 Eylül 2020 tarihinde tüm Üye Devletlerin hukukun üstünlüğü karnesini değerlendirdiği raporları yayımladı. Böylesi bir izlemenin ilk defa gerçekleşiyor olmasının yanı sıra raporun en büyük önemi, hukukun üstünlüğüne saygı prensibinin 2021-2027 bütçesi kullanımında ön şart olarak sunulma fikrinin tartışıldığı bir dönemde yayımlanması diyebiliriz.

Von der Leyen Komisyonu ve “Hukukun Üstünlüğü” Vurgusu

Üye ülkeler arasında kurumsal kapasite, yönetişim, siyaset ve iş yapma kültürü gibi konularda farklılıklar olması, entegrasyon projesinin derinleşmesinin önünde engeller oluşturuyor. Genişlemeye dair duyulan şüphelerin ve isteksizliğin artmasının arkasındaki sebeplerden biri olan bu farklılıkların yanı sıra entegrasyon projesini sembolik olarak yıpratan belki de en önemli unsur ise, AB değerlerinin doğrudan üye ülkeler tarafından sorgulanması. Nitekim mevcut mekanizmalar, AB kurumlarının yönelttiği eleştirileri kabul etmeyip, temel değerlere ilişkin bir sorun yaşanmadığı görüşüyle, kendi uygulama metotlarının doğruluğunu savunan üye ülkelere karşı AB’nin son sözü söylemesine olanak tanımıyor.

AB Antlaşması’nın 2’nci Maddesi’ne konu olan hukukun üstünlüğü prensibi de Avrupa Komisyonunun üye ülkelerde sorunlar yaşandığını gördüğü ve bunu dile getirdiğinde tepkiyle karşılandığı konular arasında yer alıyor. Bu nedenle belli bir üyeyi doğrudan hedef alan bir tavır takındığı algısını yıkmak adına Komisyon, aynı kriterler temelinde tüm üye ülkelerin performanslarını  değerlendirme yoluna gitmeyi tercih etti. “Birlik, azınlıklara mensup kişilerin hakları dâhil olmak üzere insan onuruna saygı, özgürlük, demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı değerleri üzerine kurulmuştur” ifadesi ile entegrasyon projesinin üzerine kurulu olduğu yapıtaşları arasında yer alan hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, medya özgürlüğü, yolsuzluk ve denge-denetleme mekanizmalarını kapsayan bir kavram olarak nitelendiriliyor. En genel anlamıyla herhangi bir bireyin veya grubun yasanın üstünde olmadığı anlamına geliyor.

1993 yılında kabul edilen Kopenhag kriterlerinin de kalbinde yer alan ve aday ülkelerin yakından tanıdığı bir kriter olan hukukun üstünlüğü, AB’nin sadece kurucu sütunu değil aynı zamanda genişleme politikasının da birincil unsurlarından biri olarak konumlanıyor. Bu yönüyle 30 Eylül’de üye ülkelerin hukukun üstünlüğüne ilişkin ilerlemelerinin ortaya koyulmasının ardından 6 Ekim’de Türkiye ve altı Batı Balkan ülkesi için yayımlanan raporları kapsayan Genişleme Paketi, temel kriterlere dair kapsamlı bir fotoğrafı da gözler önüne seriyor.

Hukukun üstünlüğü raporları, genel bir çerçeve çizmenin yanı sıra her bir Birlik üyesini yargı bağımsızlığı, medya özgürlüğü, yolsuzluk ve son olarak denge-denetleme mekanizmaları olmak üzere dört konuda değerlendiriyor. Bu değerlendirmelerin kamuoyuna sunumunu 30 Eylül’de Komisyonun Değerler ve Şeffaflıktan Sorumlu Üyesi Vera Jourová ile Adaletten Sorumlu Üyesi Didier Reynders gerçekleştirdi. Raporların kamuoyuna sunulmasından hemen önce Macaristan Başbakanı Viktor Orban ile Vera Jourová arasındaki gerginlik, AB gündeminde önemli bir yer tutmuştu. Zira Jourová’nın Macaristan için “hasta demokrasi” tanımlaması kullanmasının ardından 28 Eylül’de Orban, Avrupa Komisyonu Başkanı von der Leyen’e bir mektup göndererek Komisyon üyesinin istifasını talep etmişti. Ancak Avrupa Komisyonu, Jourová’nın arkasında durdu ve Orban’ın “Macaristan halkına hakaret edildiği” iddiasını kabul etmedi.

Son yıllarda sürekli olarak tekrarlandığı için artık alışılan ve belki de eski ilgi çekme özelliğini kaybeden Orban ve AB kurumları çatışmasında sonucu değiştirecek adımlar atılmıyor. Fakat Avrupa Komisyonu bu çatışmada kazanan taraf olmadığı gibi entegrasyon projesine duyulan güveni sarsan etkiler oluştuğunu fark etmiş olacak ki, kendisini tüm üye ülkelerin üstünde izleyen ve denetleyen bir konuma getirme hedefini güdüyor. Bu doğrultuda hukukun üstünlüğünü değerlendirme raporları, Avrupa Komisyonunun dar manevra alanı içerisinde atması en mantıklı olan adımlar arasında yer alıyor. Tam da konuyla ilgili çalışan Komisyon üyesinin istifasının talep edildiği bir dönemde açıklanan “Hukukun Üstünlüğü Raporu” dolayısıyla Komisyonun amacına hizmet eden bir nitelik taşıyor. Aynı zamanda üye ülkelerin duymak istemedikleri eleştirilerden kaçma imkânları olmadığının da mesajı açık bir şekilde verilmiş oluyor. 

Ülke raporları kıyaslandığında, Macaristan ve Polonya hukukun üstünlüğü alt başlıklarında en fazla sorun tespit edilen üye ülkeler olurken; Polonya özellikle yargı bağımsızlığının sağlanmaması gerekçesiyle eleştirildi. Bulgaristan ise tamamlanmamış reformlar, gazetecilerin baskı altında olması, yolsuzlukla mücadele eden kurumların güvenilirliğinin olmaması ve yargı hesap verebilirliğinin düşük olması nedeniyle en fazla eleştiri alan üçüncü ülke olarak konumlandı. Uzun yıllara yayılan sorunları çözme konusunda sınırlı ilerlemeler kaydettiği vurgulanan üye ülkeler Slovakya, Malta, Romanya ve Hırvatistan, özellikle yüksek orandaki yolsuzluk ve yargı bağımsızlığına dair endişeler çerçevesinde uyarıldı. Eleştirilerden Almanya,  Avusturya ve Lüksemburg gibi ülkeler de minimal düzeyde nasibini alırken, “benimsenmiş yargı bağımsızlığı, özgür medya, asgari düzeydeki yolsuzluk ve güçlü hukukun üstünlüğü kültürü” ile Finlandiya ve Hollanda entegrasyon projesinin örnek çocukları olarak öne çıktı. 

Her ne kadar Avrupa Komisyonu, raporların kısa vadede değişimler yapılacağı ümidiyle yazılmadığını belirtse de eleştiriler, ülkelerdeki bazı temel sorunların göz ardı edildiğini ve genel anlamıyla raporların orta veya uzun vadede üye ülkeleri reformlar yapmaya yönlendirmeyeceğini vurguluyor. Zira günün sonunda getirilen tüm eleştirilerin havada kalarak üye ülkelerdeki mevcut dinamiklerin değişmemesi, Birliğin karar mekanizmalarındaki hantallıkla birleşince öne sürülen yüzlerce hedef, kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm oluyor. Dolayısıyla Komisyonun 2021-2027 bütçesinin kullanımına karar verirken hukukun üstünlüğü ihlallerini tespit etmede delil olarak kullanmak istediği raporun bu amaca hizmet etmeme riski oldukça yüksek. Ancak yine de üye ülkelerin sunmak istediği imajdan farklı olarak Avrupa Komisyonunun AB mevzuatı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları temelinde hukukun üstünlüğü izlemesi gerçekleştirmiş olması, değerli bir nitelik taşıyor. Zira bu sayede demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel haklar temelindeki değerlerin düşünüldüğü kadar esneme payları olmadığı ve riayet edilmesi gereken belli mekanizmalar bulunduğu gerçeği tüm üye ülkelere hatırlatılıyor.

Selvi Eren, İKV Uzman Yardımcısı

http://10.0.0.5/ikv_bulten/?ust_id=10945&id=10948