Türkiye, “Açık Denizler Anlaşması’nı” İmzaladı
27 Ekim 2024 tarihinde Türkiye, Açık Denizlerde Biyolojik Çeşitliliğin Korunması ve Sürdürülebilir Kullanımına İlişkin Anlaşma -kısaca “Açık Denizler Anlaşması”nı imzaladı. Söz konusu anlaşma esas olarak hiçbir devletin yetki alanına dâhil olmayan sulardaki deniz ve okyanus ekosistemlerinin sağlığının korunmasını ve sürdürülebilir kullanımının garanti altına alınmasını amaçlıyor. BM’nin 2030 yılında tüm deniz alanlarının en az %30’unun koruma altına alınması hedefine de hizmet eden anlaşmanın 2025 yılında yeter sayıda ülke tarafından onaylanarak yürürlüğe gireceği düşünülüyor.
24-30 Eylül tarihlerinde gerçekleşen 79’uncu Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun Orta Doğu’da bir senedir devam eden ve şiddeti giderek artan kriz ve acil ateşkes ihtiyacı, Rusya-Ukrayna savaşı, küresel ticari rekabet ve uluslararası sistemin reform ihtiyacı gibi oldukça yoğun bir gündemi vardı. Bununla birlikte, etkilerini her geçen yıl daha da artıran iklim krizi ve buna yönelik atılması gereken adımlar da birçok liderin bir araya geldiği toplantılarda ve görüşmelerde ele alınan konular oldu.
Türkiye de 79’uncu BM Genel Kurulu marjında, geçtiğimiz sene kabul edilip imzaya açılan Açık Denizlerde Biyolojik Çeşitliliğin Korunması ve Sürdürülebilir Kullanımına İlişkin Anlaşma’yı (Agreement under the United Nations Convention on the Law of the Sea on the Conservation and Sustainable Use of Marine Biological Diversity of Areas beyond National Jurisdiction) -kısaca Açık Denizler Anlaşması- imzaladı. Bu imzayla beraber Türkiye, BM Biyoçeşitlilik Konferansı’nda varılan 2030 yılıyla birlikte denizlerin %30’unun yasalarla korunması hedefine yönelik önemli bir adım atmış oldu.
“Açık Denizler Anlaşması”
Ulusal yetki alanları dışında kalan deniz ve okyanus alanları, dünya yüzeyinin yaklaşık olarak yarısını ve tüm okyanusların %65’ye yakın bir kısmını kapsıyor. Ülkeler kendi deniz yetki alanlarına yönelik koruma önlemleri alırken, hiçbir ülkeye ait olmayan açık denizler koruma tedbirlerinden mahrum kalıyor. Bu nedenden dolayı, okyanus ekosisteminin sağlıklı kalabilmesi ve sürdürülebilir şekilde kullanılması için uluslararası bir anlaşma gerekiyordu. Buradan yola çıkılarak açık denizlerde biyoçeşitliliği koruyacak bir anlaşma için müzakereler uzun yıllardır sürmekteydi.
20 yıl kadar süren müzakerelerin ardından 2023 yılının mart ayında BM’nin New York’taki merkezinde bir anlaşmaya varıldığı duyuruldu. İki hafta boyunca devam eden Hükümetlerarası Konferans’ta ve uzlaşıya varılmadan önce 40 saat kadar kesintisiz sürdüğü belirtilen müzakereler sonunda ortaya çıkan belge, güncel gereklilikler ve bilgiler ışığında deniz ekosistemlerini ve biyoçeşitliliği etkin şekilde korumayı amaçlıyor.
Açık denizlere ilişkin ilk ve kapsamlı sözleşme yalnızca 2023 yılında uzlaşılıp imzaya açılan “Açık Denizler Anlaşması” değil. 1982 yılında imzalanan ve Türkiye’nin taraf olmadığı BM Deniz Hukuku Sözleşmesi (United Nations Convention on the Law of the Sea -UNCLOS), pek çok ülke tarafından imzalanmasıyla birlikte günümüzde uluslararası deniz hukuku bağlamında başvurulan temel belgelerden biri. Ancak, 1982 tarihli sözleşmenin müzakerelerinin sürdüğü 1970’li ve 1980’li yıllarda çevreye ve biyoçeşitliliğe bakış ve bu konulardaki uluslararası hassasiyetin günümüzden farklı olması ve geçen zaman içinde deniz ekosistemlerinin sağlığı ve sürdürülebilirliğinde yaşanan kötüye gidiş yeni bir anlaşma yapılması gereğini ortaya koydu. 2023 tarihli “Açık Denizler Anlaşması” işte bu ihtiyacın bir sonucu olarak müzakere edildi ve uzlaşı sağlandı.
Anlaşma esas olarak denizlerin ve okyanusların, tıpkı doğadaki diğer kaynaklar gibi, insan etkisine açık olduğunun ve bu etkinin denizler ve okyanuslar için oldukça büyük olduğunun kabulüne dayanıyor. Dolayısıyla bu kaynakların da sorumluluk bilinci ile sürdürülebilir bir şekilde kullanılması büyük önem taşıyor. Anlaşmayla, denizlerde kirliliğin önüne geçilmesi, nakliye rotalarının derin deniz madenciliği gibi faaliyetler sırasında çevreye verilen zararın azaltılması ve aşırı avlanmanın engellenmesi gibi önlemlerle birlikte deniz ekosistemlerinin sağlıklı ve kendi kendine yeten bir şekilde işlemeye devam edebilmesi hedefleniyor. Anlaşmanın bir diğer önemli getirisi ise çevresel etki değerlendirme süreçlerinin periyodik bir şekilde yapılmasını öngörmesi. Böylece insan faaliyetlerinin denizler ve okyanuslar üzerindeki etkisi düzenli bir şekilde izlenebilecek, raporlanabilecek ve bu bildirimler ışığında bu ekosistemlerin daha etkin bir biçimde korunması mümkün hâle gelecek.
Ek olarak Açık Denizler Anlaşması, Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın ana sütunlarından olan 2030 Biyoçeşitlilik Stratejisi’ndeki “2030 itibarıyla AB deniz alanlarının en az %30’unun yasalarla korunması” hedefiyle de örtüşüyor.
Türkiye Boyutu
19 Haziran 2023 tarihinden bugüne dek anlaşma, 104 ülke tarafından imzalandı. AB’nin de 20 Eylül 2023 tarihinde imzaladığı anlaşmaya Türkiye, 27 Eylül 2024 tarihinde imzacı oldu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan tarafından imzalanan anlaşmanın bağlayıcı olabilmesi için TBMM’de onaylanması gerekiyor. Türkiye’nin anlaşmaya taraf olması, küresel iklim ve çevre çabalarına yönelik sorumluca atılmış bir adım olmasının yanı sıra aynı zamanda ilgili konudaki tartışmalarda Türkiye’nin de söz hakkına sahip olması ve karar alma mekanizmalarında temsili anlamına geliyor.
Ulusal yetki alanlarının dışında kalan denizlerin korunması Türkiye için oldukça mühim bir mesele zira Türkiye’nin, balıkçılık başta olmak üzere kayda değer ekonomik faaliyetler yürüttüğü iki büyük denize kıyısı -Akdeniz ve Karadeniz- bulunuyor. Bu denizlerde yaşanacak aşırı kirlenme ve balık stoklarının tükenmesi gibi olumsuzluklar Türkiye tarafından doğrudan hissedileceği gibi bu denizlere sürdürülebilirlik esasıyla yaklaşılması durumunda ise her iki denizin de ülkeye sağladığı katkı devam edebilecek ve hatta artabilecek.
Değerlendirme
Açık denizler uluslararası hukuka göre hiçbir ülkeye ait olmayan ve her ülke tarafından kullanıma açık sular olarak tanımlanıyor. Ancak bu sulardaki faaliyetler de aslında bir bütün olan deniz ekosistemleri için belirleyici rol oynuyor. Kirlilik, aşırı avlanma, kimyasal maddelerin açık denizlere boşaltılması gibi olumsuz etkenler yalnızca ulusal yetki alanlarındaki denizleri değil açık denizleri de etkiliyor. Dolayısıyla okyanusların ve açık denizlerin korunmasında uluslararası bir anlayışın ve uzlaşının hâkim olması hayati önem taşıyor. Açık Denizlerde Biyolojik Çeşitliliğin Korunması ve Sürdürülebilir Kullanımına İlişkin Anlaşma, bu ortak anlayışın günümüz şartlarına ve gereklerine göre kurulmasına yönelik en güncel çabalardan bir tanesi olarak görülebilir.
Türkiye’nin anlaşmaya taraf olması hem iklim eyleminde uluslararası sorumluluk üstlenmesi hem de ilgili meselelerin Türkiye tarafından da yakından takip edilmesi anlamına geliyor. Açık Denizler Anlaşması’nın yürürlüğe girebilmesi için en az 60 devlet tarafından onaylanması gerekiyor. Hâlihazırda yalnızca 13 ülke tarafından onaylanan anlaşmanın, 2025 yılıyla birlikte yürürlüğe girmesine imkân verecek sayıda ülke tarafından onaylanması bekleniyor. Anlaşmanın hedeflerine ulaşıp ulaşamayacağı; ek önlemlerin gelip gelmeyeceği ise ilgili konuda takip edilmesi gereken başlıklar olacak.
Tunç İbrahim Ceylan, İKV Uzman Yardımcısı