AB’nin Orta Doğu’da Yaşanan Sıcak Çatışmalara Karşı Tutumu
Orta Doğu’da İsrail-Hamas savaşı devam ederken, Lübnan’a da yayılan çatışmalar İran’ı da içine alarak derinleşip bölgesel bir kriz haline geliyor. Gazze’ye insani yardım gerçekleştiren ve ateşkes çağrısında bulunan AB, Lübnan için de 29 Eylül tarihinde açıklanan 10 milyon avro yardıma ek olarak 30 milyon avro daha insani yardım yapılacağını söyledi. AB, Orta Doğu’da yaşanan çatışmalara olan tutumunu normatif bir çizgide ilerletmeye çalışsa da kural ve çözüm ortaya koyan tek sesli bir aktör olamadığını bir kez daha gözler önüne seriyor.
Uzun yıllardır süren anlaşmazlıkların sıcak çatışmalara evrildiği ve binlerce sivil insanın hayatını kaybettiği Orta Doğu gerilimi son dönemde gün geçtikçe şiddetini artırıyor. 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas’ın İsrail’e saldırısıyla uzun süredir nispeten daha sakin olan Orta Doğu coğrafyası yeniden sıcak çatışmaların yaşandığı bir bölge haline geldi. Bugün gelinen noktada çatışmalar Gazze ile sınırlı kalmayıp Lübnan’a da sıçradı ve İran ile İsrail arasındaki gerilim giderek artıyor. Bir yıldır devam eden kriz başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere pek çok sivilin ölümüne ve binlerce insanın yerinden edilmesine neden oldu. Öte yandan dünyanın her yerinden gelen acil ateşkes çağrıları ve insani yardım talepleri de karşılık bulmuyor.
AB, 7 Ekim 2023’te yeniden şiddetlenen Orta Doğu’daki gerilim karşısında hızlı bir şekilde aksiyon alamamıştı. Savaşın başlamasının üzerinden bir süre geçtikten sonra AB’nin yetkili isimleri arasında büyük fikir ayrılıkları yaşandı. Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen, İsrail yanlısı bir tutum sergilerken, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell daha tarafsız bir tutum ortaya koyarak, barış ve istikrar yanlısı bir çizgide ilerlemişti. 23 Haziran 2024 tarihinde gerçekleştirdiği açıklamasında Borrell, Orta Doğu’da yaşanan gerilimlerin tırmanarak bölgesel bir çatışmaya dönüşmesi ihtimalinden söz etti. Nitekim, bugün bakıldığında Filistin toprakları için yeniden şiddetlenmiş olan sıcak çatışmalar, taraf olarak Lübnan ve İran’ı da içine alarak genişledi ve derinleşti. Hizbullah’ın da dâhil olduğu çatışmaların Lübnan’a yayılmış olması hem bölge hem de bölgede yaşayan sivil vatandaşlar için korkutucu bir gerçek olmaya devam ediyor. Çatışmaların yaşandığı bölgede ciddi bir ekonomik çöküş yaşanırken, insani yardıma erişim ve bu yardımların dağıtımı konusunda ilerleme kaydedilemiyor.
Orta Doğu’da Neler Oluyor?
Son dönemde Orta Doğu’nun farklı yerlerinde pek çok savaş ve savaş tehlikesi arz eden olaylar yaşandı ve toplumlar da bu olaylardan oldukça olumsuz etkilendi. Önce Filistin topraklarında yeniden başlayan ve uzun süre devam eden sıcak çatışmaların ardından son yedi gün içerisinde Lübnan’da da savaşın yayılma etkisi görülmeye başlandı. Lübnan’da hem sivil hem de askeri kanadı olan Şii inançlı siyasi ve askeri parti Hizbullah’ın lideri Hasan Nasrallah İsrail’in gerçekleştirdiği saldırılar sonucunda öldü. Nasrallah’ın öldürülmesinden önce İsrail’in Hizbullah’a yönelik saldırıları şiddetlenmişti ve bu saldırılarda pek çok kişi hayatını kaybetti.
İran tarafından desteklenen ve AB’nin terörist olarak kabul ettiği Hizbullah’la İsrail arasında gerçekleşen çatışmalar eylül ayı sonlarında giderek yoğunlaştı. İsrail’in Lübnan’a kara harekâtı başlatmasının ardından İran, İsrail’e yaklaşık 200 adet balistik füze fırlattı. Bu gelişmenin sonucunda İsrail, aynı anda iki cephede savaşıyor: Gazze ve Lübnan. Henüz bölgesel çapta tam kapsamlı bir savaş oluşmasa da birçok aktörün yer aldığı ve bu aktörlerin çıkar sağlamaya çalıştığı düşüncesiyle beraber Gazze’deki savaşın dramatik bir şekilde yayılmış olduğu görülüyor.
Bu çatışmalar karşısında Batı dünyası ve bölgesel güçler gerginliğin azaltılması için baskı yaptı. BM Güvenlik Konseyi, çatışmaların derhâl son bulması için çağrıda bulundu. ABD, İngiltere ve Almanya’nın da içerisinde bulunduğu G7 kısıtlama çağrısında bulunsa da, şimdiye kadar bu çabalar başarısızlıkla sonuçlandı. Savaşın yayılmasıyla birlikte Orta Doğu her zamankinden daha karmaşık ve sonucu kestirilemeyen bir handikabın içerisinde yer almaya devam ediyor.
AB’nin Orta Doğu’daki Çatışmalara Karşı Tutumu
AB’nin 7 Ekim 2023’ten bugüne Orta Doğu politikasında değişen bir tutum ya da söylem olmadı. Yalnızca, özellikle son dönemde AB’nin üst düzey yetkililerinin açıklamalarında insani yardım ve acil ateşkes çağrısının sıkça ifade edildiği söylenebilir. Çatışmalar İsrail-Filistin arasında başladığında uzun süre aktif bir politika ortaya koymayan ya da koyamayan AB, sonrasında ise yetkililerin ifadelerindeki ikilemler oldukça dikkat çekti. Hem üye ülkelerin hem de AB’deki üst düzey isimlerin çatışmaya karşı farklı tutumları yine AB içerisinde çok seslilik yaratmıştı. Taraflar arasında İsrail’i destekleyici söylemlerde bulunanlar varken aynı zamanda, Gazze’deki insanlığa karşı işlenen suçları kınayan bir grup da yer alıyordu. Çatışmalar karşısında “iki devletli çözümü” destekleyerek barışçıl bir çözüm ve ateşkes ortamı yaratmaya çalışan AB’nin söylemleri, bu süreçte eyleme ve ciddi bir politikaya dönüşemedi.
Öte yandan AB, İsrail saldırılarından etkilenen Lübnan’a 30 milyon avroluk bir insani yardım gerçekleştiriyor. Komisyonun açıklamasında, gerçekleştirilecek olan 30 milyon avroluk bu yardımın 29 Eylül tarihinde açıklanan 10 milyon avroya ek olacağı duyuruldu. Komisyon Başkanı von der Leyen, Orta Doğu’da tırmanan çatışmalardan endişe duyduğunu ifade ederek tüm uluslararası aktörlerin sivillerin hayatını korumak konusunda elinden geleni yapması gerektiğini belirtti. Buna ek olarak von der Leyen, hem Gazze hem de Lübnan’da ateşkes yapılması gerektiği çağrısında da bulundu. Buna karşın, İsrail ve Hizbullah taraflarına ateşkes çağrısında bulunan ve Lübnan’daki saldırıları kınayan AB’nin açıklamasını, Çekya veto etti.
Yüksek Temsilci Borrell yaptığı açıklamada Lübnan’da çok sayıda sivilin hayatını kaybettiğini, altyapının tahrip edildiğini ve iki tarafta da yerinden edilmiş kişilerin olmasının üzücü olduğunu ifade etti. Uzun vadeli sonuçlarının iki taraf içinde oldukça yıkıcı olduğunu söyleyen Borrell, uluslararası insan hakları hukukuna saygı gösterilmesi gerektiğini ekledi. Öte yandan, Çekya, Macaristan ve Avusturya gibi üye ülkeler, yapılan bu çağrılara karşın İsrail’i desteklemeye devam ederken, İsrail’e karşı eleştirel yaklaşımlardan kaçınarak Birlik içerisinde ortak bir tutum sergilenmesine de engel oluyor. Nitekim, AP’de yer alan siyasi gruplara bakıldığında da sol kanatta yer alan Sosyal Demokratlar ve Yeşiller gibi partiler çatışmalar karşısında çözüm odaklı bir tutum ortaya koyamıyor.
Sonuç
AB’nin Orta Doğu’da gerçekleşen çatışmalara olan yaklaşımına bakıldığında insani yardım konusunu merkeze aldığı ancak, ateşkes sağlayacak bir aktör konumunda olmadığı görülüyor. Bunun en temel sebeplerinden biri ise AB’nin İsrail ve Arap devletleri arasında olan çatışmalarda tek sesli bir tutum ortaya koyamaması. Hem AB içerisinde hem de üye ülkeler arasında fikir birliğine varılamaması, ortak yaptırımlar başta olmak üzere pek çok konuda AB’nin hareket alanının kısıtlanmasına neden oluyor. AB’nin savaşa olan yaklaşımının merkezinde; İsrail-Filistin çatışmaları özelinde iki devletli çözümü desteklemeyi sürdürmek ve insani yardım çağrısını yinelemek, İsrail-Lübnan çatışmaları özelinde ise yine bölgede mağduriyet yaşayan sivil halka destek sunarak ateşkes çağrısında bulunmak olacağı öngörülüyor.
Nagehan Nur Uysal, İKV Uzmanı