KÜRESEL GÜNDEM: Dörtlü Suriye Zirvesi: Kartlar Yeniden mi Dağıtılıyor?
Dörtlü Suriye Zirvesi: Kartlar Yeniden mi Dağıtılıyor?
27 Ekim 2018 tarihinde İstanbul’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un katılımıyla Suriye konulu bir zirve düzenlendi. Çengelköy’de bulunan Vahdettin Köşkü’nde gerçekleşen Dörtlü Zirve öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan; Putin, Merkel ve Macron ile basına kapalı olarak yarım saat ile 45 dakika arasında değişen ikili görüşmelerde bulundu. Görüşmelere Türkiye’den Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar; Rusya’dan Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Savunma Bakanı Sergey Şoygu; Almanya ile Fransa’dan özel danışmanlar ve temsilciler ile Astana platformunun Cenevre’de oluşturduğu gruptan isimler de katıldı. Zirvede ayrıca dört liderin yanı sıra BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura da yer aldı.
Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleşen ve Almanya ile Fransa’nın katıldığı Suriye konulu ilk zirve olma özelliğini taşıyan Dörtlü Zirve’nin ana gündem maddeleri Türkiye ile Rusya’nın İdlib konusunda Eylül ayında vardığı ateşkesi kalıcı hale getirmek ve bölgedeki son gelişmeler ekseninde Suriye krizini tamamıyla sonlandırabilmek için ortak bir yol haritası belirlemekti. Zirve’nin ardından ortak bir basın toplantısı gerçekleştiren ve bildiri yayımlayan liderler, işbirliği ve siyasi çözüm mesajı paydasında buluştu.
Zirveye, BM Suriye Özel Temsilcisi Mistura’nın katılması; ancak AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini’nin davet edilmemesine dair basında haberler çıktı. Bu noktada Fransa ve Almanya’nın zirveye AB’yi temsilen değil, kendi ülkeleri adına katıldığını ve bu sebeple AB kurumlarından bir temsilcinin yer almamasının aslında doğal olduğunu belirtmek gerekiyor. Zirvede dikkat çeken asıl önemli boşluklar NATO’nun lider ülkesi ABD, Suriye rejimi ile muhalifler ve Astana süreci ortaklarından İran’dı. Üç NATO üyesiyle dünyanın en büyük ihtilaflarından biri olan Suriye meselesini görüşmesi, Rusya için başarı olarak yorumlandı.
Boşlukların yerinde ise bu sefer masada Almanya ve Fransa vardı. Aslında bu noktada şunu hatırlatmak gerekiyor: Suriye konulu zirvenin normalde eylül ayında yapılması planlanıyordu ve Fransa’nın davet edilmesi ilk etapta gündemde değildi. Türkiye, Rusya ve Almanya arasında üçlü formatta gerçekleşmesi öngörülen zirveye Fransa’nın katılımı, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in isteği üzerine gerçekleşti. Dış politikada Almanya’nın Fransa ile işbirliği halinde hareket ettiğini ileri süren Merkel, zirveye Fransa’nın da davet edilmesini talep etti. Aslında Türkiye, Fransa’nın çağrılmasına çok sıcak bakmıyordu; çünkü iki ülke arasında Suriye’ye ilişkin ipler mart ayında Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un PYD/YPG heyetlerini Paris’te kabul etmesi ile gerilmişti. Ancak İdlib kaynaklı yaşanabilecek yeni mülteci akınlarına engel olmak, Berlin ile Paris yönetimlerini İstanbul’a getiren başat aktör olarak yorumlandı. Aynı zamanda bu durum, Ankara’nın tek başına Moskova’yı dengeleme zorunluluğunun ortadan kalkması şeklinde de okundu.
Hafızaları Tazeleme Zamanı: İdlib Mutabakatı
Bahsettiğimiz üzere Dörtlü Suriye Zirvesi’nin en önemli gündem maddelerinden biri Türkiye ile Rusya arasında İdlib’e ilişkin varılan mutabakatın kalıcı hale getirilmesiydi. Peki, nedir bu mutabakat? 17 Eylül 2018 tarihinde Rusya Devlet Başkanı Vlamidir Putin ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya’nın Soçi kentinde bir araya geldi. Rusya ve rejim güçlerinin İdlib’de askeri operasyon için tetiğe basmasının an meselesi olduğu düşünülen bir dönemde gerçekleştirilen Soçi Zirvesi’nde Putin ile Erdoğan, İdlib’de silahsız bölge yaratılmasını öngören bir mutabakatı (İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesindeki Durumun İstikrarlaştırılmasına İlişkin Muhtıra) imzaladı. Mutabakat uyarınca 15 Ekim’e kadar kurulması planlanan ve yaklaşık 15-20 km’lik bir alanı kapsayacak bölgeden tüm silahlı muhaliflerin çekilmesi öngörülüyordu.
Mutabakat uyarınca İdlib’de geniş çaplı bir askeri operasyon ihtimali kısa vadeli de olsa bertaraf edilmiş oldu; çünkü rejim güçleri ile muhaliflerin paylaştığı hat üzerinde 15-20 km’lik bir alana Türk ve Rus askerlerinin girmesine yani bir nevi tampon bölge oluşturulmasına karar verildi. Rusya böylelikle uzun zamandır çekindiği Rus üslerine karşı düzenlenebilecek saldırıları engelleme yolunda önemli bir adım attı. İdlib mutabakatı ile Rusya, bölgedeki teröristlerle mücadeleyi Türkiye’nin sorumluluğuna bırakmış oldu, bu da ülkemizin omuzlarındaki yükün artması anlamına geliyordu. 15 Ekim’e kadar olan yaklaşık bir aylık sürenin, bölgenin başta Heyeti Tahrir el-Şam (HTŞ) olmak üzere diğer terör örgütlerinden ve ağır silahlardan temizlenmesi için yeterli olup olmayacağı çok tartışıldı.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a bağlı güçlerin silahlı muhaliflerin elindeki son bölgelerden biri olan İdlib’e yönelik operasyon düzenleme olasılığı sadece Türkiye ve Rusya değil; ABD ve AB tarafından da kaygıyla karşılanıyordu. Ankara, yaklaşık 3 milyon kişinin yaşadığı İdlib’de meydana gelecek bir operasyonun Türkiye için yeni bir göç dalgası anlamına geleceğinin farkındaydı. Bu bağlamda 7 Eylül’de Tahran’da gerçekleşen ve Türkiye, Rusya ve İran’ı bir araya getiren Suriye konulu Üçlü Zirve’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, 3,5 milyon kişiyi daha misafir etmeye Türkiye’nin gücünün ve imkânlarının el vermeyeceğini açık bir şekilde ifade etmişti.
Söz konusu kaygılarla anlaşmaya varılan İdlib mutabakatı 10 maddeden oluşuyor. Bu maddelere göre; İdlib gerginliği azaltma bölgesi korunacak, Türkiye’nin gözlem noktaları güçlendirilecek ve Rusya, İdlib’de askeri operasyonlardan kaçınılması için gerekli önlemleri alacak. Ayrıca daha önce de bahsedildiği üzere 15-20 km’lik bir silahsızlandırma bölgesi oluşturulacak ve bu bölgenin sınırları sahadaki çalışmalarla belirlenecek. Oluşturulacak bu bölgeden tüm ağır silahlar 10 Ekim’e kadar temizlenecek ve tüm radikal terörist gruplar, 15 Ekim’e kadar çıkarılacak. Silahsızlandırılan bölgenin denetimleri, Türk ve Rus askerleri ile karadan ve ayrıca insansız hava araçları ile havadan yürütülecek. M4 (Halep-Lazkiye) ve M5 (Halep-Hama) otoyolları güvenlikleri sağlanarak, 2018 sonuna kadar trafiğe açılacak. İlaveten İdlib’de kalıcı ateşkesin sağlanabilmesi için gerekli önlemler alınacak ve bu bağlamda Türkiye-Rusya-İran ortak koordinasyon merkezi hayata geçirilecek.
İstanbul’da Bir İlk: Almanya ve Fransa’nın Katılımıyla Suriye Konulu Dörtlü Zirve
İdlib mutabakatı ve bölgede kalıcı çözümün sağlanması için 27 Ekim’de Vahdettin Köşkü’nde bir araya gelen dört liderin basın mensuplarına toplu fotoğraf vermesinin ardından saat 16:20 civarında başlayan Suriye konulu zirve, yaklaşık 2 saat 45 dakika sürdü. Zirvenin açış konuşmasını gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan Rus, Alman ve Fransız liderleri ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdikten sonra başta Suriyeliler olmak üzere tüm dünyanın gözünün bu Zirve’de olduğunu kaydetti. Keza haksız da sayılmazdı, nitekim birçok yabancı haber kanalı İstanbul’da toplanan Suriye konulu zirveyi yayın akışlarında son dakika olarak verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan açış konuşmasında ayrıca Rusya ile Türkiye arasındaki en önemli dirsek temaslarından biri olan Suriye konusunda Almanya ile Fransa’nın da süreç hakkında bilgilendirilmesine özen gösterildiğinin altını çizdi.
Açış konuşmasının ardından basına kapalı olarak devam eden Zirve’de 17 Eylül’de Soçi’de varılan İdlib mutabakatının gidişatı, Fırat’ın doğusu ve Münbiç’teki gelişmeler, Suriye’de kalıcı çözüme ilişkin işbirliği alanları, mülteciler, insani yardımların ulaştırılması ve iç savaşta yıkılan şehirlerin yeniden yapılandırılması gibi konular ele alındı. Zirvenin ardından liderler, ortak basın toplantısı düzenledi ve zirveye ilişkin bir bildiri yayımladı.
Zirvenin ardından ilk açıklamayı yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, temel amacın bölgede tam anlamıyla ateşkes sağlanması ve ölümlerin önüne geçilmesi olduğunu belirterek sözlerine başladı. Zirve’de Suriye halkının meşru talepleri doğrultusunda tesis edilecek siyasi çözümün ele alındığını ifade eden Erdoğan, Suriye’deki iç savaşın süreç içerisinde küresel bir trajediye dönüşmesinde uluslararası toplumun üstüne düşeni tam anlamıyla yerine getirmemesinin payı olduğunu vurguladı. Bu trajedinin yükünü uzunca bir süre Suriyeli siviller ile komşu ülkelerin göğüslemek zorunda kaldığını belirten Cumhurbaşkanı, bu noktada bazı ülkelerin krizin boyutunu anca kendi sınırlarına ulaşınca fark ettiğini belirterek, isim vermeden de olsa AB ülkelerine yönelik eleştirisini yineledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm aktörlerin taşın altına elini koymadıkça Suriye’deki durumun daha da kötüye gitmesinin kaçınılmaz olduğu gerçeğinin Rusya, Almanya, Fransa ve Türkiye’yi bir araya getiren temel sebep olduğunun altını çizdi.
2017 yılının başından beri yürütülen Türkiye, Rusya ve İran arasındaki Astana görüşmelerinde yakalanan ruhun, Fransa ve Almanya’nın da katılımıyla geliştirileceği Erdoğan’ın konuşmasının satır aralarında yer alan bir diğer önemli açıklamaydı. Erdoğan ayrıca Türkiye’ye yönelik Suriye kaynaklı terör tehlikesine ve bu bağlamda yürütülen Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtları ile Rusya ile varılan İdlib mutabakatına da değindi. Ayrıca Erdoğan, Türkiye’nin AB ile 2016 yılında vardığı ve ikili ilişkilerde en işler durumdaki mekanizmalar arasında gösterilen Türkiye-AB Mülteci Uzlaşısı kapsamında, Türkiye’nin AB’den beklentilerini bir kez daha hatırlattı. Tüm bu süreçlerden Astana görüşmelerinin bir diğer üyesi olan İran’ın da haberdar edileceği bilgisi ile Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine son verdi.
Erdoğan’ın ardından konuşan diğer üç lider arasında Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un tüm dünyanın Ankara ve Moskova’nın İdlib mutabakatına uymasını beklediği ifadesini vurgulamak gerekiyor. Bu noktada Rusya Devlet Başkanı Putin de Suriye temasıyla toplanan Dörtlü Zirve’nin ardından yaptığı açıklamada Türkiye’nin İdlib’e ilişkin taahhütlerini yerine getirdiğini açıkladı. Öte yandan liderlerin askeri yolların yanında altını kalın kalemle defalarca çizdiği diplomatik yollar kapsamında Almanya Şansölyesi Merkel’in ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Suriye halkının geleceğine kendisinin karar vermesi ve bu kapsamda seçimlere gidilmesi yönündeki açıklamaları, Zirve’nin önemli çıkarımlarından bir diğeriydi. Bu doğrultuda Anayasa Komitesi’nin oluşturulması ve tüm Suriye halkının oy kullanacağı seçimlerin yapılması gerekliliği vurgulandı. Benzer şekilde Suriye lideri Esad’a ilişkin yöneltilen sorulara Putin ve Erdoğan, Merkel ve Macron ile ağız birliği ederek, Suriye halkının kendi liderlerini kendilerinin seçmesi gerektiğini, bu sebeple siyasi çözümün bir an önce hayata geçirilmesinin elzem olduğunu söyleyerek cevap verdi.
Zirve’nin ardından düzenlenen basın açıklamasında liderlerin dile getirdiği kararlar ve taahhütler, yayımlanan ortak bildiride de yer aldı. Bu bağlamda Suriye’de devam etmekte olan ihtilafın askeri güç ile değil BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2254 sayılı kararı uyarınca müzakere edilmiş siyasi süreç ile sona erdirilebileceği ifade ediliyor. Ayrıca BMGK tarafından terör örgütü olarak tanımlanmış DAEŞ, Nusra Cephesi, El Kaide ve bunlarla bağlantılı tüm kişi, grup ya da oluşumlarla mücadelede dört ülkenin kararlılığının altı çiziliyor. Türkiye ve Rusya’nın Soçi’de vardığı İdlib mutabakatı memnuniyetle karşılanıyor ve radikal gruplar ile ağır silahların tesis edilen bölgeden çekilmesi konusunda kaydedilen ilerlemeden övgü ile bahsediliyor. Dört lider ayrıca yayımladıkları bildiride, Suriye’de kimyasal silah kullanımına kesin bir şekilde karşı olduklarının altını çiziyor. İlaveten BM gözetiminde tüm Suriyelilerin katılımına açık olacak şekilde düzenlenecek seçimlere uygun ortamın hazırlanması amacıyla Anayasa Komitesi’nin Cenevre’de kurulması ve 2018 sonuna kadar toplanması çağrısı yapılıyor. Tüm bunların yanı sıra bölgeye acil bir şekilde insani yardım ulaştırılması gerektiğinin vurgulandığı bildiride, başta BM olmak üzere uluslararası topluma çağrıda bulunuluyor. Son olarak liderler, Suriyeli mültecilerin ve ülke içinde zorla yerinden edilmiş kişilerin ikamet ettikleri asıl yerlere güvenli ve gönüllü bir şekilde, uluslararası hukuk kurallarına uygun olarak dönmelerine olan bağlılıklarını dile getiriyor.
Almanya ve Fransa’nın katıldığı Suriye konulu ilk zirve olma özelliğini taşıyan, bununla birlikte Suriye, İran ve ABD’yi masaya almayan Dörtlü Suriye Zirvesi’nden çıkarılacak en önemli sonuç, siyasi ve diplomatik çözümün hem ihtilafların bitirilmesi hem de bunun kalıcı hale getirilmesi için hayati önem taşıdığı. Yeni askeri operasyonların düzenlenmemesi ve göç akınlarının yaşanmamasının da ötesinde Suriyelilerin kendi geleceklerini kendilerinin tayin etmesine ve istedikleri takdirde yeniden inşa edilecek evlerine dönmesine ilişkin ortaya koyulan irade dileriz ki sadece kâğıt üzerinde kalmaz ve Dörtlü Suriye Zirvesi uluslararası toplumun bu konuda gereken hassasiyeti göstermesi için tetikleyici olur.
Merve Özcan, İKV Uzman Yardımcısı